26 Ağustos 2014 Salı

Ziggurat: Dubai'nin Son Gözdesi, Karbon Salınımsız Piramit Şehir

Ziggurat, eski Mezopotamya vadisinde, sırayla yükselen katlardan oluşan teraslı piramit biçimindeki tapınak kulelerine verilen isimdir. Şimdi bu isim, yeni bir konseptle ilişkilendiriliyor. Dubai merkezli öncü çevresel tasarım şirketi Timelinks, kendi tasarımları olan geleceğin sürdürülebilir şehrine bu ismi koydu.

Fütürist bir piramit şeklindeki şehir, Cityscape Dubai'de sergilendi ve Timelinks'e göre, doğal enerjiler kullanılarak yaklaşık bir milyon kişilik bir topluluk için kaynak yaratabilecek.

Timelinks Genel Müdürü Ridas Matonis: “Ziggurat'ta yaşayanlar, enerji açısından neredeyse tamamen kendi kendilerine yetebilir konumda olacak. Binadaki buhar gücü kullanımından ayrı olarak, doğal kaynaklardan enerji elde etmek üzere ayrıca rüzgâr türbini ve güneş paneli teknolojilerinden yararlanacağız."

Timelinks, projenin sadece karbon salınımının azaltılmasıyla ilgili olmadığını vurguluyor. 2,3 kilometrekarelik piramitin başka yararları da var. Tüm şehrin, böyle bir şehir için gerekli olan arazinin %10'undan az yer işgal eden nitelikte olabilmesini amaçlıyorlar. Çevrede yer alan halka ve şahıslara ait topraklar, boş vakitleri değerlendirme amacıyla veya tarım arazisi olarak değerlendirilecek.

Konsept ayrıca barındıracağı kimseler için daha kaliteli bir hayat hedefliyor. Bina boyunca bütünleşik bir 360 derecelik (yatay ve dikey) ulaşım ağı bulunacak, dolayısıyla arabalara gerek duyulmayacak. Bir biyometri uygulaması olarak, yüz tanıma teknolojisi ile güvenlik sağlanacak.

Uluslararası Kentsel Çevre Enstitüsü'nün Genel Müdürü Martjin Kramer: "Genel bir bakış açısıyla Ziggurat Projesi, teknik olarak uygulanabilir görülüyor. Ancak daha tutarlı bir yaklaşımdan hareketle konsept, karbon salınımsızlığı ve enerji kazanımı konuları üzerine dayandırılmış görülürken, yiyecek tedariğinin ve atık madde sisteminin işleyişinin hakkıyla yapılıp yapılamayacağını merak ediyoruz."

Kramer'in Ziggurat'a bu ilk tepkisi, esasen çok önemli bir konunun öne çıkmasına neden oluyor: İnsanlar bu 2,3 kilometrekarelik mega yapıda yaşamaya hevesliler mi? Bir makine içerisinde yaşama düşüncesi, insanların ilgisini çekiyor mu?


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: worldarchitecturenews.com
Çevirmenin notu: Sanırım Ziggurat, bilimkurgu filmlerinde ve Japon animelerinde rastladığımız fütüristik şehirlerin gerçek hayattaki ilk örneği olacak.

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Denizatları Hakkında

Yazan: Thierry Schmidt (Mulhouse, Fransa)

Hangi akvarist, mercanlar arasında salınan bir denizatının olağandışı güzelliği karşısında etkilenmez ki? İlk Hippocampus kuda’larımı almam da böyle bir etkinin sonucuydu. Unutulmamalıdır ki denizatı bir balıktır, omurgasız değil. Hippocampus kuda, 25 cm. uzunluğa erişebilir. Bu tür, Hint - Pasifik’te en yaygın bulunan denizatıdır ve deniz yosunları ve algler arasında sakince yüzer. Renkleri, bulunduğu yere göre kahverengi, beyaz, sarı ve hatta kırmızı olmak üzere değişkenlik gösterir.

Genel gerekliliklerin sağlanmasına dikkat edildiği müddetçe, bu harika canlıların bakımı özel zorluklar içermez. Akıntının fazla olmadığı, tutunabilecekleri mercan dallarının, Gorgonian’ların veya Caulerpa’ların olduğu bir akvaryumda bakılmaları gereklidir.

Hareketliliği az olan balıkların ve Stenopus sp. ve Lysmata grabbami gibi karideslerin bulunduğu bir resif akvaryumu için uygundurlar. Akvaryumda herhangi bir büyük anemonun bulunmaması gereklidir. Anemonları potansiyel yiyecek olarak algılayabilir ve onlara yakalanabilirler.

Denizatları pek aktif balıklar değildir ve büyük bir akvaryuma ihtiyaç duymaz. Ben on bireyden oluşan bir grup denizatını 240 litrelik bir akvaryumda tutuyorum. Bu ölçüyü, uygun biyolojik dengenin sürdürülmesi açısından minimum ölçü olarak öneririm. Akvaryumumda dört adet 30 wattlık Triton floresan, günde 13 saat yanmaktadır. Caulerpa taxifolia, bu aydınlatma süresiyle birlikte sağlıkla büyümekte. Akvaryumun tabanında ise 5 cm. kalınlığında mercan kırığı bulunmaktadır. Arka kısımda da büyük lav kayalarının boyunca sıralanan yapay Acropora palmata ve Turbinaria sp. gibi mercanlar yer almaktadır. Bence akvaristler, doğal resiflerin yok olmaması açısından sadece yapay mercanlar satın almalıdır.

Havalandırma konusuna gelirsek, yumurtadan yeni çıkmış denizatlarının, yahut biraz daha büyüklerinin minik hava kabarcıklarını yem sanarak yiyecekleri ve bu yüzden ölecekleri akıldan çıkarılmamalıdır. Sadece büyük kabarcıklar çıkaran hava taşları kullanılmalı, hatta daha iyisi, hava taşları denizatlarının ulaşamayacağı yerlere konulmalıdır. Benim tankımda sirkülasyon, su hacmini bir saatte 3-4 defa döndürebilen bir iç filtre tarafından sağlanmaktadır. Ayrıca saatte 440 litre suyu çevirebilen bir dış filtre bulunmaktadır ve bu dış filtre, günde 5 saat çalışan 15 wattlık bir UV sterilizatörü ile bağlantılıdır. UV sterilizatörünün pahalı bir ekipman olmasına rağmen, ben onu kullanmanın kârlı olduğu düşüncesindeyim, zira yıllardır akvaryuma ilaç takviyesi yapmadım. Ayrıca bir adet Visi-jet PS100 protein skimmer’ım var ve suyun berraklaşmasında ve pisliklerin arıtımında oldukça etkili bir alet.

Düzenli su değişimleriyle su kalitesinin devamlılığını sağlıyorum. Bu, pH seviyesinde düşüşe ve nitratın hızla artmamasına neden oluyor. Instant Ocean marka tuzla birlikte haftalık %10 su değişimi yapıp, tuzluluğu 1,022 - 1,023 seviyesinde, sıcaklığı 24°C’de tutuyorum. On yıldır Instant Ocean marka tuzu kullanarak denizatlarının bakımını ve üretimini başarılı bir şekilde devam ettirmekteyim.

Denizatları günde iki üç defa beslenmelidir. Beslenmeleri konusunda birçok akvaristin önündeki engel; erişkin artemia, mysid (opossum) karidesi veya yavru balık gibi canlı yemleri bulamamaktır. Sanılanın aksine, denizatlarına donmuş besinleri, özellikle de donmuş mysid karidesini veya krill yedirmek olası bir durumdur. Bu yemlere alışmaları zaman alacaktır. Önce yeni doğmuş lepistes veya diğer canlı doğuran yavrularını, sonrasında da yeni ölmüş canlıları vererek bu sürece devam etmeyi deneyin. Tabii eğer akvaryumda yaşayan balıklar varsa, bu pek mümkün olmayabilir.

Eğer denizatları sağlıklı bir durumda olurlarsa, düzenli olarak üreyecektir. Erkek birey, kuluçka kesesiyle dişiden kolayca ayırt edilir. Erkek, kuyruğuyla dişiyi tutar ve hoş bir bale oyunu görüntüsünde, dişiyi yumurtalarını keseye bırakmaya davet eder. Yumurtalar yirmi gün sonra çatlar. Erkek bireyin hamilelik evresini geçirdiği tek canlı denizatıdır.

On ila yüz bireyden oluşan, yumurtadan yeni çıkıp erkeğin kesesinden akvaryuma bırakılan ve erişkin bireylerin birer minyatürü şeklindeki yavru denizatları grubu, çok güzel bir görüntü meydana getirir. Yavruların minik boyutlarından ötürü, beslenmeleri zordur. Başarı için en ideal olan, yavruları büyütme tankına almaktır. Yumurtaların çatlama zamanına bağlı olarak, ben sabahın veya akşamın erken saatlerinde yavruları plastik bir kap yardımıyla toplarım. Yavrular fototrofiktir (ışığa doğru yönelen) ve ışık tutularak yüzeyden toplanmaları kolaydır. Ağ (kepçe) kullanmayın ve havayla temas etmelerinden kaçının. Ben onları pipo filtresi, ısıtıcısı ve daylight floresanı bulunan 10 litrelik bir akvaryuma aktarıyorum. Günlük %25 su değişimi yapıyorum. pH seviyesi 8, nitrat litre başına 10-15 miligram arası, tuzluluk 1,022 ve sıcaklık 24°C... İlk günlerde yavruları rotifer (Brachionus plicatilis), Brachionus sp. ve artemia larvalarıyla besliyorum. Sonraki günlerde ise artemia ve lepistes gibi canlı doğuranların birkaç günlük yavrularıyla beslemeye devam ediyorum. Yüksek ölüm oranına rağmen, en azından aynı batında doğmuş yavruların bir kısmını büyütebiliyorum. İki yumurtlama dönemi aralığı ise genellikle bir ayı buluyor.

Denizatları nadiren üç yıldan fazla yaşar, dolayısıyla akvaristlerin üretim yapması çok önemlidir. Bu, mümkündür. Bütün deniz akvaryumu sahiplerini veya olmak isteyenleri, bu güzel balıkları beslemeyi denemeleri konusunda cesaretlendirmek isterim.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: SeaScope dergisi, 12. Sayı, Kış 1995
İlgili makale: Denizatı, Stres Altındayken Hırlıyor

22 Ağustos 2014 Cuma

Geometrik Arı Kovanı Heykelleri (Ren Ri)

Sanatçı ve arı yetiştiricisi Ren Ri, bu harika kapsüllü heykellerin inşası için arıları kullanıyor. Ren Ri, merkezine kraliçe arıyı yerleştirmek üzere tahta çivilerden bir iç çerçeveyle birlikte saydam çokyüzlüler ve küpler yapıyor. Arı topluluğunun eklenmesinin ardından, her yedinci günde çokyüzlünün veya küpün farklı bir yüzünü üste getiriyor. Bu çevirme hareketi sadece rastgelelik unsuru yaratmıyor, ayrıca arıların peteği farklı yönlerde ve daha eşit dağıtılmış bir biçimde yapmasına neden olacak şekilde yerçekiminin etkisini de değiştiriyor.



Kaynak: thisiscolossal.com

21 Ağustos 2014 Perşembe

Yavru Balıklar, İdeal Gelişimlerini Ebeveynlerinin Bakıldığı Su Sıcaklığında Gösteriyor

Ecology Letters dergisinin geçtiğimiz sayılarından birinde yayınlanan bir çalışmaya göre yavru balıklar, ideal gelişimlerini ebeveynlerinin bakıldığı su sıcaklığında gösteriyor.

Santiago Salinas ve Stephan Munch, Cyprinodon variegatus türünden birkaç yüz erişkin bireyi kullanarak gerçekleştirdikleri bir dizi deneyin ardından, yavruların en hızlı gelişimlerini ebeveynleriyle aynı sıcaklıkta gösterdiği bulgusuna ulaştılar.

Bilim adamları, erişkin bireyleri farklı sıcaklıklarda tuttular (24°C, 29°C ve 34°C) ve yavrularının gelişimlerini ölçtüler.

Yedi gün süresince ebeveynlerle aynı sıcaklıkta tutulmalarının yavruların gelişim hızı üzerinde herhangi bir etkiye yol açmadığını ama otuz günlük bir süreçte, en hızlı gelişimi sergilediklerini keşfettiler.

Balıklar, yavruların çevreye nasıl tepki göstereceklerine dair, döllenme değişikliklerinin öncesinde her bir ebeveyn tarafından deneyimlenmiş çevresel faktörlerle ilgili olarak, kuşaklar arası plastisite (KAP) adıyla bilinen bir etki gösteriyorlardı.

Bilim adamları, KAP’ın ayrıca iklim değişikliğine hızlı bir karşılık şeklindeki bir potansiyel mekanizma olduğunu da belirtmektedirler.

Stephan Munch: “Bence bu araştırmanın en ilgi çekici kısmı, balıklardaki kuşaklar arası etkiler üzerine birçok araştırma yapılmış olmasına rağmen, sıcaklığa dair etkinin ilk defa ortaya konulmuş olmasıdır. Pratik bir bakış açısıyla, eğer bu etkiler diğer türlerde de ortaya çıkarsa, üreme öncesi ebeveynlerle ilgili çevresel durumların değerlendirilmesiyle birlikte akuakültür programlarında büyük kazanımlar elde edilebilir. Bu etkilerin birçok türde oluştuğuna dair bir inanç geliştirmek için iyi sebepler vardır ancak şu anda henüz ilk adımı atmış durumdayız.”


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Çevirmenin notu: Akvaryum balıklarının üretiminde, yavruların ayrı bir akvaryumda büyütülmesi durumunda, ideal gelişim için su sıcaklığının ve hatta kimyasal değerlerin, erişkin balıkların bakıldığı akvaryumdaki değerlerle aynı olması hususunda çaba gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira bu araştırmadan hareketle görüyoruz ki erişkin balıklardaki çevreye uyumluluk becerileri, yavrulara aynen aktarılıyor ve onların hayatlarında önemli bir rol oynuyor.

Akvaryumda Su Değişimi Yapmanın Önemi

Su kalitesi, akvaryumdaki canlıların sağlıklarını ve gelişimlerini belirleyen bir durumdur. Sadece estetik kaygılarla değil, balık sağlığı yönetiminin temel bir bileşeni olarak su kalitesine dikkat edilmelidir. Temiz ve sağlıklı su ile düzenli olarak değişim yapmak, mutlu akvaryum canlıları açısından anahtar bir olgudur.

Düzenli su değişimleri, her zaman için akvaryum bakımının temel bir bileşeni olarak görülmüştür. Ancak etkili filtre sistemlerinin ve çok yönlü filtre malzemelerinin üretilmesi ile düzenli su değişimlerinin önemi azalmıştır. Akvaristler, yorucu ve vakit kaybettirici olarak algılanan su değişimlerinin yerine daha az ilgi gerektiren uygulamalara yönlendirilmektedir. Akvaryumdaki filtre sistemi, su kalitesinin devam ettirilmesine yardımcı olur ve zararlı kimyasalların çoğalmasını yavaşlatır. Bununla birlikte filtrasyon, azalan su kalitesinin etkilerini tamamen dengelemede tek başına yeterli değildir.

SU DEĞİŞİMLERİ YOLUYLA DENGEYİ SÜRDÜRME
Su kalitesini etkileyen temel dinamik, devam eden kimyasal giriş ve çıkış döngüsüdür. Yemleme, katkılar veya doğal metabolik süreçler yüzünden çeşitli kimyasallar sürekli olarak akvaryuma giriş yapar. Belli kimyasallar su içinde kalırken, diğerleri biyolojik olarak işlenir veya filtrasyon yoluyla atılır. Bu kimyasalların giriş ve çıkışları belli bir kararlılığa ulaştığında, akvaryum sistemi dengeli hâle gelir ve iyi bir su kalitesi oluşmuş olur.

Ancak akvaryumlar, giriş yapan kimyasalların ve besinlerin zaman içinde biriktiği kapalı sistemlerdir. Giren kimyasalların akvaryumun dışına atılabilme ölçüsünün üzerine çıkması, yaygın görülen bir durumdur. Akvaryum sistemi dengeli olmadığı zaman, düşük su kalitesi yüzünden birçok istenmeyen durum ortaya çıkmaya başlar. Azalan su kalitesinin etkilerini önlemek için akvaristlerin düzenli su değişimleri ile sisteme müdahale etmesi gerekir.

SU DEĞİŞİMLERİNİN BELİRGİN FAYDALARI
Su değişimleri, zararlı kimyasalların fiziksel olarak atılması ve seyreltilmesi ve aynı zamanda yaşamsal elementlerin tazelenmesi yoluyla dengeli bir akvaryumun yenilenmesini ve sürdürülmesini sağlar. İster tatlı su, ister tuzlu su akvaryumu olsun, düzenli su değişimleri yapmak iyi bir uygulamadır. Aşağıda su değişimi yapmanın bazı temel yararları yer almaktadır:

AZOTLU KİRLETİCİLERİN AZALTILMASI
Amonyak, nitrit ve nitrat, balıklar için zararlı olan azotlu bileşiklerdir. Biyolojik filtrasyon ile amonyak nitrite ve sonrasında nitrit de nitrata çevrilir. Birçok akvaryum sistemi, nitratın etkili şekilde işlenmesi için ideal şartlara sahip değildir. Sonuç olarak, nitrat birikmesi hem tatlı su hem tuzlu su akvaryumlarında oldukça yaygın rastlanan bir durumdur. Balıklar nitrata uyumluluk gösterse de çok yüksek nitrat seviyeleri, üzerlerinde kalıcı strese yol açar. Bu, balıkların hastalıklara daha yatkın hâle gelmesine ve vücut ve renk gelişimlerinin sekteye uğramasına neden olur. Hassas mercanlar ve omurgasızlar için de çok düşük nitrat seviyelerinde bile uygun gelişim ve sağlık açısından riskler ortaya çıkabilir.

ÇÜRÜYEN ORGANİK ARTIKLARIN GİDERİLMESİ
Su değişimleri yoluyla çürümekte olan organik maddelerin akvaryumun dışına atılması, birçok yönden önem taşır. Organik artıklar çürüdükçe, düşük su kalitesine yol açabilecek azotlu bileşikler, fosfat ve diğer kimyasallar ortaya çıkar. Aşırı durumlarda, çürüyen organik maddeler suyun tamponlama kapasitesini düşürebilecek şekilde asidik bir ortam yaratabilir ve zararlı pH değişimleri ortaya çıkabilir. Özellikle tuzlu su akvaryumlarında yüksek ve istikrarlı bir pH seviyesini sürdürmek çok önemlidir.

SU BERRAKLIĞININ ARTTIRILMASI
Düzenli su değişimleri, akvaryum suyundaki bulanıklığın ve kokunun giderilmesine yardımcı olur. Estetik etkisinin yanı sıra temiz su, resif akvaryumlarında (ve bitkili akvaryumlarda) yaşamsal bir rol oynar. Bulanık su yüzünden, fotosentetik mercanların ve omurgasızların (ve bitkili akvaryumlarda bitkilerin) düzgün gelişimi için gerekli olan ışık yoğunluğunda azalmalar görülür. Düzenli su değişimleri, optimal ışık dağılımı ve sağlıklı mercan (ve bitki) gelişimi için gerekli olan temiz suyun devam ettirilmesine yardımcı olur.

ESER ELEMENTLERİN VE GEREKLİ MİNERALLERİN TAZELENMESİ
Okyanuslarda bol miktarda yaşamsal mineral, besin ve vitamin bulunur. Ancak deniz akvaryumlarında (ve bitkili akvaryumlarda) eser elementler ve gerekli mineraller çoğunlukla filtrasyon sırasında atılır veya mercanların ve omurgasızların (ve bitkilerin) gelişim için kullanmaları sonucunda tükenir. Su değişimleri; uygun gelişim, biyolojik fonksiyonlar ve renklenme için gerekli olan maddelerin tazelenmesini sağlar. Yine deniz akvaryumlarında yapılan su değişimleri, uygun tuz konsantrasyonunun sürdürülmesine yardımcı olur.

Soru: Ne sıklıkla su değişimi yapmalıyım?
Cevap: Genel bir bakış açısıyla, aylık %25 oranında bir su değişimi önerilebilir. Bununla birlikte, kalabalık ortama sahip veya içerisinde büyük balıklar bulunan bir akvaryumda, daha küçük ve sık (her bir iki haftada bir %15 ila %20'lik) su değişimleri tercih edilmelidir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: drfostersmith.com

19 Ağustos 2014 Salı

Keşiş Yengeçleri: Onları Seveceksiniz!

Keşiş yengeçleri, inanılmaz görünümlere bürünebilir ve parlak renklenmelere, enteresan davranışlara ve sevecen karakterlere sahiptirler. Tür seçimi sırasında dikkatli olmanız gerekli olsa da birçok deniz akvaryumu için uygun bir keşiş yengeci bulunabilir. Dave Wolfenden açıklıyor...

Keşiş yengeçleri esasen yengeç değildir. Anomura alt takımına dâhildirler ve özel morfolojik yapıları ile 'gerçek' yengeçlerden ayrılırlar. Yumuşak bir karna sahip olduklarından, yumuşakça kabuklarını kullanma konusunda ünlü olmuşlardır; mercan iskeleti parçalarını ve hatta fırsat bulduklarında şişe kapağı gibi çöpleri de kullanırlar.

Birçok tür, gastropod (salyangoz) kabuklarına yerleşir ve sonuç olarak karınlarını (kabuğun iç kısmında) bükerler veya döndürürler. Bununla birlikte birçok türde sol kıskacın sağ kıskaca göre daha büyük olması durumu nedeniyle bir 'solaklık' söz konusudur.

Beslenme alışkanlıkları ve sıcaklık konusundaki gereksinimleri, son derece değişkenlik gösterir. Bazıları küçük yapıdadır ve resif akvaryumlarında harika bir temizlik ekibi oluştururlar. Bazıları ise balık yakalayabilecek kadar iri yapıda olabilir ve çok büyük akvaryum arkadaşları dışındakilere ciddi zararlar verebilirler.

Akvaryumda her zaman içerisinde gelişecekleri boş kabuklar bulundurmalısınız ve ortak davranışlarını sergileyebilecekleri ek kabuklar da olmalıdır. Keşişler önce herhangi bir potansiyel yeni yuvalarının içini dikkatlice inceleyecek ve uygun olduğuna karar verirlerse ustalıklı bir hareketle buraya yerleşeceklerdir.

Türlerle tanışma

Bazı türler harika temizleyicidirler; baş belası algleri ve zeminin üzerinde kalan artıkları tüketirler.

Küçük resif akvaryumları için ideal türler arasında 2 cm. boya ulaşan Mavi Bacaklı Keşiş Yengeci (Clibanarius tricolor) ve 3 cm. boya ulaşan Kırmızı Bacaklı Keşiş Yengeci (Paguristes cadenati) bulunur; her iki tür de Karayip kökenlidir.

Bu küçük ama oldukça aktif keşişler ayrıca parlak renkli bacaklarıyla çok göz alıcı canlılar olarak öne çıkar.

Ancak bakımları konusunda bazı şartlar bulunur. Akvaryumda asla çok sayıda olmamalıdırlar ve bireyler arasındaki aşırı rekabeti ve agresifliği önlemek için 50 litreye bir keşiş yengecinin düşmesi hedeflenmelidir.

Aşırı sayıda olmalarının beraberinde getireceği başka bir sorun da popülasyon yoğunluğu arttıkça, yiyecek kaynaklarının muhtemelen sınırlı hâle gelmesi sonucunda ortama zarar verme eğilimlerinin baş gösterecek olmasıdır.

Bu iki tür, az sayılarda olduklarında, saçsı algleri ve hatta siyanobakteriyel yapıları tüketerek mutlu bir şekilde yaşayacakken, aç kalma durumunda hem durağan hem bazı hareketli omurgasızları yemeye başlayacaktır. Özellikle deniz minaresi ve turbo salyangoz gibi yumuşakçalar risk altındadır.

Mavi Eklemli Keşiş Yengeci (Calcinus elegans) de çoğunlukla resif temizleyicisi olarak kullanılır ve sorun yaratan algleri temizleyebilmelerine rağmen, bu şansa bağlı bir durumdur. Pasifik kökenli olan bu keşiş, 5 cm. boya ulaşabilir ve koyu tondaki bacakları üzerinde bulunan elektirik mavisi çizgilerle tanımlanır.

Hantal yapısıyla üzerlerinde gezinerek hassas durağan omurgasızlara çoğunlukla zarar verecektir ve çok sayıda olurlarsa türdeşler arasında agresif tutumlar ortaya çıkacaktır. Ayrıca gastropodları (karından bacaklılar) da yiyebilir; bu yüzden bu gibi durumları minimize etmek için düzenli olarak beslenmesine katkı sağlanmalıdır.

Cüce Zebra Keşiş Yengeci (Calcinus laevimanus) ismini bacaklarını süsleyen siyah beyaz çizgilerden alır. 4 cm. boya ulaşabilen bu Pasifik kökenli tür, mavi gözleri ve turuncu antenleriyle oldukça güzel bir canlıdır. İyi bir otlayıcı olmasıyla yararlı bir temizlikçi olarak kullanılabilir.

Nedeni bilinmeyen bir şekilde Cadılar Bayramı Keşiş Yengeci adını alan Trizopagurus strigatus, Havaii Adaları ve Hint - Pasifik'ten getirilen bir türdür ve parlak kırmızı bacakları üzerinde yer alan ince turuncu şeritleri ile birlikte bilhassa göz alıcıdır.

5 cm. boya ulaşabilir ve zehirli konik salyangozların kabuklarını kendisine yurt edinir. Pahalı bir türdür ama bir tane edinir ve gereksinimlerini karşılayabilirseniz, verdiğiniz paraya değecektir.

Cadılar Bayramı Keşişleri resif akvaryumları için riskli seçimler olabilir ve onları hassas balıkların ve omurgasızların bulunmadığı bir ortamda bakmak en iyisidir. Bununla birlikte, bu ağırlıklı olarak gececil olan tür, yararlı temizleyici faaliyetler de üstlenebilir. Ortamda yetersiz miktarlarda artık varsa, düzenli olarak ek besin sunulmalıdır.

Dardanus cinsinin üyeleri sıklıkla satışa sunulur ve kendine özgü bir tür olan Bıçak Gözlü Keşiş Yengeci (Dardanus lagopodes), Hint - Pasifik kökenlidir ve 6 cm. boya ulaşabilir. Yaygın adını beyaz renkli çıkık göz sapları nedeniyle almıştır. Antenleri mavidir ve bacakları beyaz ve turuncu renklerde alacalı bir görünüme sahiptir.

Yararlı bir temizlikçi olmakla birlikte, sakar bir yapısı vardır ve bu durum onun resif akvaryumlarına uyumluluğunu kısıtlar. Birçok omurgasız, bu hantal ve sakar yengecin üzerinde dolaşmasından hoşlanmaz. Yine de sadece balık (fish only) akvaryumları için oldukça yararlı olabilir.

Beyaz Noktalı Keşiş Yengeci (Dardanus megistos) 10 cm. boya ulaşabilir ve Hint - Pasifik kökenlidir. Üzerinde beyaz noktalar bulunan turuncu renkli, kıllı bacaklara sahiptir. Agresif bir temizlikçidir ve resif akvaryumları için risk oluşturabilir. Bu keşişi beslemeyi düşünüyorsanız, ciddi miktarlarda besin tükettiklerinden, düzenli olarak yemleme yapmanız gerekir.

En ilgi çekici türlerden biri olan Anemon Keşiş Yengeci (Dardanus pedunculatus), Hint - Pasifik kökenlidir. 6 cm. boya erişebilen bu keşiş, kendisini ahtapot saldırıları gibi dış etkilerden korumak için çok zeki bir strateji geliştirmiştir: Kabuğunun üzerini anemonlarla donatır!

Bu knidli 'korumalarına' çok güvenen keşiş, taşınması sırasında onları eski kabuğunun üzerinden alıp yenisi üzerine yerleştirir.


Bu, hem yengecin hem de anemonun yarar sağladığı mutualist bir ilişki olarak görünmektedir. Yengeç, kafadan bacaklı avcıları uzak tutar ve anemon da çok obur bir 'araçla' hareket imkânı bulur. Yengecin beslenmesi sırasında ortaya çıkan yem parçacıkları bulutu, anemon için kolay besin anlamına gelir.

Keşiş, bacakları üzerinde kalıcı dikenlere sahiptir ve küçük bireyler resif üzerinde yararlı temizlikçiler olarak faaliyet gösterebilirken, büyük bireyler çok çeşitli omurgasızları tüketerek oldukça yıkıcı bir etki yaratabilir.

Kaplan Keşiş Yengeci de Hint - Pasifik kökenlidir ve tek tür hâlinde veya sadece agresif balıkların bulunduğu bir akvaryumda bakılabilir.

Parlak turuncu renklenmesi ve oldukça kıllı bacaklarıyla gerçek bir canavar görünümündedir. 10 cm. boya ulaşabilen bu çok agresif tür, yakalayabildiği tüm omurgasızları afiyetle yiyecektir. Bu keşiş hatta küçük dikkatsiz balıkları bile avlayabilme yeteneğine sahiptir.

Mercanların arasındaki keşişler

Bir ev taşımanın tamamen uzağında olan keşiş yengeçleri vardır ve kendilerine daha kalıcı yuvalar edinirler.

Bu hassas keşiş yengeçleri temizleyici faaliyette bulunmaz ama bunun yerine küçük plankton parçalarını ve diğer partikülleri yakalamak için antenlerini kullanarak, suyu filtreleyerek beslenme uyumluluğu geliştirmişlerdir.

Avludaki savaş

Türdeşlerin bir arada tutulma durumunda, bazı keşiş yengeci türleri kabuklar uğruna kavga edecektir. Büyüdükçe daha ferah bir 'yeni eve' taşınma ihtiyaçları ortaya çıkar ve bu da aralarında agresif tutumlara neden olabilir.

Bir tanesi başka birinin 'malikânesine' göz dikerse, kendi kabuğuyla rakibine vurabilir. Bunun üzerine kurban geri çekilirken, saldırgan ataklarını yeterli yoğunlukta ve sıklıkta devam ettirebilirse, istediğini er ya da geç elde edecektir.

Ancak saldırgan ataklarını aynı ölçüde sürdüremezse, sonuç olarak vazgeçmek durumunda kalacaktır.


Kaya veya sert bir yer

Tüm keşiş yengeçleri gastropod kabuklarında yaşamaz; bazıları, yumuşakça evlerinin bulunmadığı zamanlarda farklı korunma yöntemleri geliştirir.

Avustralya'da yaşayan Kum Taşı Hermit Yengecini (Cancellus spp.) ele alalım. Doğal sularında görülen kum taşı parçalarının içerisine bir delik açmaya başlar ve delik yeterli açıklığa sahip olduğunda, kabuk yerine bu taş parçasını kullanır.


Yazan: Dave Wolfenden
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Keşiş Yengeçleri, Yeni Yuvalarına Çabucak Uyum Sağlıyor

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Yapay Bitkilerle Akvadizayn Yapmak için On Neden

Geçtiğimiz yıllarda, akvaryumda kullanılmak üzere üretilen yapay bitkiler denildiğinde, gerçek olmadığı çok belli olan büyük plastik bitkiler akla gelirdi. Neyse ki günümüzde gerçeğe daha yakın ürünlerin üretilmesiyle bu algı ortadan kalktı.

Dokulara ve detaylara bakıldığında, yapay bitkileri gerçeklerinden ayırt etmek giderek güçleşmektedir. Örneğin esnek ipeksi yapıdaki yapay bitkiler, suyla birlikte hafifçe dalgalanır ve güzel organik bir görünüm sergilerler. Zamanla üzerlerinde doğal alg tabakası gelişir ve yapay ve canlı bitkiler arasındaki farklar gittikçe azalır.

Hem tatlı suya hem tuzlu suya uygun olan yapay bitkiler; plastik veya ipek benzeri maddelerden, çok çeşitli renklerde ve ön, orta ve arka alanlara uygun büyüklüklerde üretilmektedir. Yapay bitkilerin kullanımı sadece sizin tercihlerinizle ve hayal gücünüzle sınırlıdır.

1. Hemen Kullanım

Yapay bitkiler kullanıma hazır hâlde gelir. Onları akvaryumda istediğiniz yere koymanız yeterlidir. Bu işlemden önce çeşme suyunda güzelce yıkayın. İsterseniz ılık suyun içerisinde (yumuşamaları ve daha doğal bir görünüm kazanmaları için) 15 ila 30 dakika bekletmeniz de uygun olur.

2. Düşük Bakım

Yapay bitkiler, akvaryumda en kolay kullanılabilecek ürünlerden biridir. Özel aydınlatma, gübreleme ve katkı maddesi gerektirmezler.

3. Esneklik

Yatay bitkileri kullanarak yapacağınız akvadizaynın sınırları yoktur. Herhangi tipteki veya büyüklükteki bir yapay bitkiyi, akvaryumda istediğiniz yere koyabilirsiniz. Ayrıca yapay bitkileri istenildiği anda yeniden düzenlemek de kolaydır. Buna ek olarak, ister tatlı su ister tuzlu su, istediğiniz akvaryum tipinde de kullanılabilirler. Seçimleriniz, tercihlerinizle sınırlıdır.

4. Temizleme Kolaylığı

Ne zaman ihtiyaç duyarsanız, yapay bitkileri çıkartın ve suyun altında durulayın.

5. Dayanıklılık

Canlı bitkilerle sorunlar yaşıyorsanız, yapay bitkiler sizin için idealdir. Ölmezler, ilgi beklemezler ve güzelliklerini daima korurlar.

6. Akvaryum Canlıları Tarafından Hasara Uğratılamama

Eğer otçul, agresif veya kazı yapmayı seven balıklarınız varsa, yapay bitkiler harika bir seçim olur; yenilmeleri ve zarar görmeleri imkânsızdır ve balıklar tarafından yerlerinden çıkarıldıklarında tekrar düzenlenmeleri kolaydır. Yapay bitkiler ayrıca balıklarınız için güvenli bir korunak görevi de görür.

7. Akvaryum Canlıları Açısından Güvenilirlik

Yapay bitkiler doğal ortamlardan toplanmadıkları için yabancı ve zararlı böcekleri veya parazitleri akvaryumunuza getirmeleri ihtimali yoktur.

8. Daha İstikrarlı Su Kimyası

Yapay bitkilerin oksijen veya karbondioksit salınımı yapmaları söz konusu olmadığından, su kimyasına bir etkileri yoktur. Işıklar kapalıyken, canlı bitkiler gibi pH dalgalanmalarına neden olarak alg gelişimine zemin hazırlamaz veya diğer akvaryum canlılarının oksijenini paylaşmazlar.

9. Temiz Akvaryum Ortamı

Yapay bitkiler asla çürümez veya doğal biyolojik değişimlere yol açmazlar; dolayısıyla akvaryumdaki suyun kirlenmesine neden olmayacaklardır.

10. Yediden Yetmişe Tüm Hobiciler için Uygunluk

Kolay kullanımları ve bakımları sayesinde yapay bitkiler, acemi veya deneyimli tüm hobiciler için uygun ürünlerdir.

Canlı Bitkilere Alternatif

Yapay bitkiler, cichlidler gibi büyük aktif yapıya sahip ve kazı yaparak canlı bitkilere zarar verebilen balıklara bakmak isteyen yeni veya zaman zaman akvaryum kuran hobiciler için harika bir seçimdir. Ayrıca basit ve ilginç yapılarıyla ihtiyaç duyulan korunak görevini sağlamaları açısından üretim veya karantina akvaryumlarında da kullanılabilirler. Canlı bitkiler konusunda sıkıntı yaşanan durumlarda, düşük bakım gerektiren bir alternatif olarak düşünülebilirler.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: drfostersmith.com
Çevirmenin notları: 1) Tıpkı canlı bitkilerin büyüklüklerine göre ön, orta ve arka alanlara dikilmeleri gibi, daha doğru ve şık bir akvadizayn için yapay bitkilerin de belirli esaslara göre kullanılmalarının daha uygun olduğunu düşünüyorum.
2) Makalede yapay bitkilerin avantajlarından bahsedilmiştir. Canlı bitkilerin de kendilerine göre avantajları söz konusudur.

17 Ağustos 2014 Pazar

Discusun Doğada Yaşadığı Suların Sıcaklığı Nedir?

Heiko Bleher, yaklaşık yarım asırdır Discus habitatlarında incelemeler yapıyor; dolayısıyla kendisi, bu sorunun cevabını en kesin şekilde verebilecek kişilerden biri.

"Her bir discus türü, özel sıcaklığa ve kimyaya sahip sularda bulunur ve bin yıldan uzun süredir bu koşullarda yaşamak üzere evrilmişlerdir. Bu durum ayrıca yoğun seller haricinde birbirlerinden ayrı kalmalarının da nedenidir.

“Uzun süredir discusların yaşadıkları sulardan veriler topladım ve özel ekipmanlar kullanarak 1,5 ila 2,5 metre derinliklerde ölçümler yaptım.

“Heckel Discusu (Symphysodon discus), ortalama sıcaklığı 28,6°C olan sularda yaşamaktadır. Yaşadığı yerlerde ölçtüğüm en yüksek sıcaklık 31,7°C ve en düşük sıcaklık 25°C. Symphysodon discus, bir siyah su (blackwater) türü.

“Yeşil Discus (Symphysodon aequifasciatus), ortalama sıcaklığı 28,2°C olan sularda yaşamaktadır. 1996 yılından önce ortalama sıcaklık 27,4°C idi. Yaşadığı yerlerde ölçtüğüm en yüksek sıcaklık 31°C ve en düşük sıcaklık 24,6°C. Bu da bir siyah su türü.

“Mavi veya Kahverengi Discus (Symphysodon haraldi) ise ortalama sıcaklığı 28,8°C olan sularda yaşamaktadır. Onun için de ölçtüğüm en yüksek sıcaklık 32,4°C ve en düşük sıcaklık 23,5°C. Üçü içerisinde su parametreleri ve sıcaklık açılarından en yüksek uyumluluğa sahip tür ise haraldi.”


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Geri Dönüşüm Sanatı (Jane Perkins)

İngiliz sanatçı Jane Perkins'in ilham kaynağı, bulup topladığı nesneler. Oyuncaklar, deniz kabukları, düğmeler, boncuklar, takılar gibi malzemeleri yeniden yorumlayarak modern bir sanat icra ediyor. Perkins, herhangi bir renk ilavesinde bulunmadığını, çalışmalarının doğru büyüklük ve biçimdeki küçük parçaların uygun şekilde yerleştirilip bir araya getirilmesinden ibaret olduğunu belirtiyor.

İzlenimci ressamlardan ve ünlü kimselerin portrelerinden esinlenen Perkins'in çalışmaları, büyüleyici bir etkiye sahip. Eserler, uzaktan gördüğünüzde gözünüzü alıyor ve yakına gelme ihtiyacı hissediyorsunuz. Birçok ilginç küçük parçanın mükemmel şekilde bir araya getirilip bir başyapıt oluşturduğuna şahit oluyorsunuz.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: urbanpeek.com
Fotoğraflar: Jane Perkins
Çevirmenin notu: bluebowerbird.co.uk


Koi

Koi, esasen bir Japon balığı değil, soğuk sularda yaşayabilen bir çeşit Asya sazanıdır. Yaygın sazanın (Cyprinus carpio) yerel bir biçimidir ve bu durum onu Japon balığının yakın bir akrabası yapar. Koi Japon üreticilerin, Japon balığı ise Çinli üreticilerin çalışmaları sonucu ortaya çıkmıştır*. Cyprinus carpio, Cyprinus cinsine ve Cyprinidae familyasına bağlıdır. Koi kelimesi de Japonca’da sazan için, esasen vahşi Cyprinus carpio’lar için kullanılan bir kelimedir. Japonca’da yerel biçim için kullanılan isim ise Nishikigoi’dir ama koi kelimesi İngilizce’ye bu şekilde geçmiş ve tüm dünyada bilinen koi balığı için yaygın olarak kullanılmaktadır.

Koi üretiminin 19. yüzyılda Japonya’da başladığı düşünülmektedir ve muhtemelen Çin kökenli Japon balığını taklit etme çalışmaları sonucu ortaya çıkarılmıştır. Geleneksel koi üretim merkezi, Honshu Adası’ndaki Niigata Bölgesi’dir. Doğal mutasyona uğramış sazanlar normal sazanlara göre daha parlak renklere sahiptir ve bu balıklar seçici üretim için pirinç tarlalarından toplanır. Avcılar için kolay hedef olduklarından doğada parlak bir renk sazanlar için kötü bir şeydir. Korunaklı bir havuzda büyüyen parlak renkli bir sazansa yaşamını kolaylıkla devam ettirebilir ve üreyebilir. 20. yüzyılda koi üreticilerinde çeşitli renklere ve desenlere sahip koiler tespit edilmiştir. Bunlardan da beyaz ve kırmızı renklere sahip Kohaku, Japonya’da koi besleyenler arasında ve tüm dünyada hâlâ en popüler koi durumundadır.

1914’te koi Tokyo’daki yıllık gösteriler sırasında sergilendi ve bu, koiyi tüm Japonya’da ünlü bir hâle getirdi. Ayrıca Veliaht Prens Hirohito’ya da koi balığı hediye edildi ve sonrasında koi tüm ülkede son derece revaçta oldu.

Koi beslemek, plastik poşetin icadına ve koiyi güvenli bir şekilde ülke dışına çıkarana kadar Japonya dışında tam anlamıyla popüler olmadı. Uçakla nakliye gibi hızlı yöntemlerin ortaya çıkması da koinin yayılmasına önemli rol oynadı. Bugün koi tüm dünyada pet shoplarda yaygın olarak bulunmaktadır. Koi hayranları ise yüksek kaliteye ulaşmak için çoğunlukla istedikleri balıkları direkt koi üreticilerinden veya uzman tüccarlardan almaktadırlar.

Koiler çoğunlukla ev dışındaki havuzlarda bakılır ama akvaryumda da uygun bir ortam yaratılabilir. Ancak akılda tutulması gereken şey, iyi bir soydan gelen koinin erişkinlikte 90 cm.’ye kadar ulaşabildiğidir. Yaygın sazan uzun ömürlü bir soğuk su balığıdır ve onun dayanıklılık ve adaptasyon yeteneği koiye miras kalmıştır. Koi için gereken uygun pH aralığı 7,0 – 9,0’dır ama pH 8,0 civarını tercih eder; asidik suya karşı çok hassastır.

Koi, bir soğuk su balığı olduğundan, bakılacağı havuzun en az bir metre derinliğinin olmasını tercih eder; bu sayede balık sıcak yaz günlerinde derin kısımlarda kalarak kendisini serinletebilir. Eğer yaşadığınız yerde yazları sıcaklık çok yükseliyorsa da havuzun derinliğinin en az 1,5 metre veya daha fazla olması gereklidir. Benzer durum kışın sıcaklığın donma noktasının altına düştüğü yerlerde de geçerlidir. Bu durumda bir ısıtıcıyla ısıtarak havuzun donmasını önleyebilirsiniz. Ayrıca havuza fıskiye koymak da iyi bir uygulama olacaktır.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: aquaticcommunity.com
Çevirmenin notu (*): Gördüğümüz her Uzak Doğulu insana Japon deme alışkanlığımızdan olsa gerek, İngilizce ismi Goldfish (Altın balık) olan balığa Japon balığı demişiz ve akvaryum literatüründe bu şekilde yer edinmiş. Hâlbuki söz konusu balık, makaleden de anlaşılacağı üzere Çin kökenlidir.
İlgili makale: Koi Havuzu için Lotus

15 Ağustos 2014 Cuma

Böcek Oymalı Gardırop

Günümüz mobilyacılık endüstrisinde, bu harika ahşap gardırop gibi göz alıcı geleneksel el yapımı parçaları pek sık göremiyoruz. Letonyalı tasarımcı ve oyma sanatçısı Janis Straupe tarafından yapılan BUG (Böcek), sanatçının bir gün deniz kıyısında gezerken gördüğü yanardöner renkli bir böcekten esinlenmesi sonucunda ortaya çıkmış. Böceğin güzel kabuğundan etkilenen Straupe, bu dikkat çekici küçük canlıdan hareketle uygun ve fonksiyonel bir ev eşyası şeklinde bir mobilya parçası yaratma fikrini üretmiş.

Dolap, böceğe bir övgü olarak düşünülebilir zira ona bakmak, bir kralın veya padişahın görkemli portresine bakmakla kıyaslanabilir.

Bu organik şekilli gardırop, içerisinde bolca bölme ve çekmece bulunur şekilde merkezden iki ‘kanada’ açılıyor.

Böceğin kafası da daha fazla malzeme koymaya imkân sağlar şekilde yukarı kalkıyor. İç kısımdaki bazı bölmeler ayarlanabilir özelliğe sahip ve bu özellik, bu dayanıklı mobilya parçasının esneklik seviyesini arttırıyor. Geleneksel lüks mobilyalarda olduğu üzere, ziynet eşyası saklamak için içerisinde iki gizli bölme de yer alıyor.

Bu göz alıcı başyapıt için büyük bir beceriyle saatlerce ter döküldüğünü hayal edebiliriz. Ve bu emeğin karşılığında, önümüzde sadece sanatsal yönüyle değil, aynı zamanda bir doğa harikasına saygı duruşu niteliğiyle de etkileyici bir eser duruyor.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: treehugger.com
Fotoğraflar: Janis Straupe

Frontosa İçin Taban Malzemesi Kullanımı


Frontosa akvaryumlarında defalarca gördüğüm bir uygulama, kum veya çakıldan oluşan taban malzemesinin dipte bir yığın olarak kullanılmasıdır. Neden böyle yapılır, bilmiyorum. Çakıl, doğal yapısı gereği pislik tutan bir maddedir, özellikle de kalın bir tabaka hâlinde bulunduğunda. Taban filtresi olmadığı müddetçe, çakıl veya kum sadece dekoratif amaçlarla kullanılmalıdır. Akvaryumun uzunluğunca, tabandaki camı kapayacak ölçüde taban malzemesi kullanımı yeterli gelecektir. Şahsen benim kullandığım kum veya çakıl tabakasının kalınlığı 2,5 - 3 cm.’yi geçmez.

Taban malzemesinin rengi konusunda da şöyle bir durum vardır. Zambia ve Zaire frontosaları için koyu çakıl veya kum kullanmak, balıkların mavi rengini ön plana çıkarır. Diğer frontosalar içinse, açık renk ve hatta direkt beyaz taban malzemesi, balıklardaki siyahlığı ön plana çıkararak, güzel bir siyah-beyaz kontrast oluşumuna yardımcı olur. Her iki kullanım da, farklı kontrastları sağlayabilmek açısından önerilebilir.


Yazan: Eric Glab
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: cichlid-forum.com
Çevirmenin notu: Kişisel düşüncem, her iki kontrastı da yakalamak adına, akvaryumda açık renk taban malzemesi ile koyu renk kaya kullanımının uygun olduğudur.

14 Ağustos 2014 Perşembe

Vatozların Emme Sırasında Nasıl Nefes Aldıklarına dair Gizem Çözüldü

Vatozlar, aynı anda nasıl nefes alır ve emme hareketi yapar? Bu durum; Tom Geerinckx, Anthony Herrel ve Dominique Adriaens tarafından yürütülen ve Experimental Zoology (Deneysel Zooloji) dergisinin geçtiğimiz sayılarından birinde yayınlanan bir çalışmaya konu olmuştur.

Loricariidae familyasından vatozlar; zemine, dekorlara veya cama yapışmalarını sağlamak üzere ağızlarını bir vakum aygıtı gibi kullanır ve diğer birçok balık gibi, ağızları ile nefes alırlar. Bu durum, bir paradoks yaratıyor gibi görünmektedir: Etkili olması gereken bir emme hareketi için, ağızda herhangi bir su akıntısı olmamalıdır ancak böyle bir akıntı esasen balığın nefes alması için gereklidir.

Bilim adamları, Pterygoplichthys disjunctivus türündeki vatozun eş zamanlı emme hareketi birlikte ile olan ve olmayan solunum mekanizmasını inceleyerek bu paradoksu çözüme kavuşturdular. Bunu, yapışma ve solunum sırasında kafa yapısının hareket özelliklerini saptamak üzere üç balığın dışsal ve röntgen ile içsel yüksek hızlı video kayıtları kullanarak gerçekleştirdiler.

Bulgular göstermiştir ki vatozlar, ağızlarını emme organı olarak kullanmaya devam ettirmek için solunum biçimlerini (kısa kısa nefes alıp vererek) düzenleyebilmektedir. Ağızdaki bir kapakçığın ve dudaklardaki olukların varlığı, emme fonksiyonunun sürdürülmesi sırasında suyun içe akışını sınırlamada ve kontrol etmede önemli rol üstlenmektedir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk

Kırmızı, Siyah ve Beyaz Renkli Japon Balığı, Zamanla Siyah Rengini Kaybeder mi?

Japon balığınızın siyah pigmentine zaman içinde ne olur? Paul Green açıklıyor.

Japon balığı yaşlandıkça, rengi değişebilir ve çoğunlukla beyazlığı artar ama bu durum balıktan balığa değişiklik gösterir. Örneğin şu anda sahip olduğum üç yaşındaki Ranchu, gittikçe kırmızılaşıyor.

Ancak siyah renk, iki veya üç renkli Japon balıkları için istisnai bir durumdur ve baskın renk olmadığından, zaman içinde çoğunlukla kaybolacaktır. Sıcaklık bunda rol oynar ve nispeten daha sıcak sularda bakılan balıktaki siyah renk kaybı daha çabuk olacaktır.

Japon balığında, bir tedavi sonrasında veya stres durumunda, siyah pigment (melanin) artışı olabilir. Bu, bir iyileşme işaretidir ve normalde kırmızı bir balığın kafasında, vücudunda veya yüzgeçlerinde siyah renklenmeye sahip olacağı anlamına gelir. Bu geçici renk değişikliği, birkaç gün ya da bazen birkaç hafta sürebilir.

Japon balığındaki siyah renklenmenin sürdürülmesi veya geliştirilmesi için bazı teknikler olduğunu işitmiştim. Balığı doğrudan güneş ışığında tutmak işe yarar ve balığa, herhangi bir renk (kırmızı) geliştirici besinler verilmemelidir.

Teleskoplar gibi tamamen siyah veryeteler ise, karın bölgesinden yukarıya doğru bakır renge bürünerek farklı bir değişim gösterir ancak ben, yakın zamanlarda güzel kömür karası örnekler de gördüm.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Japon Balıkları Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

Balıkların Yüzmek için Yüzgeçlerini Nasıl Kullandıklarına Dair Yeni Bir Çalışma

Yeni bir lazer görüntüleme aygıtı, bilim adamlarına balıklarda yüzme sırasında sırt ve anal yüzgeçlerin rolünün daha kesin şekilde belirlenmesi fırsatını sundu.

Harvard Karşılaştırmalı Zooloji Müzesi ve TSI Anonim Şirketi’nden Brooke Flammang ve meslektaşları tarafından yapılan çalışma, Biology Letters dergisinde yayınlandı.

Araştırmada yüzen bir balığın hareketlerinin anlık üç boyutlu görüntüsünü elde etmek için lazerler aracılığıyla bir hacimsel velosimetri görüntüleme sistemi kullanıldı.

Bilim adamları önceden yüzme sırasında balığın kuyruğunun temel itici güç olduğunu ve sırt ve anal yüzgeçlerinin dengeleyici olarak çalıştıklarını düşünüyorlardı. Ancak yapılan çalışmanın sonucu göstermiştir ki sırt ve anal yüzgeçleri, hareketleri ile sadece dengeleyici olarak değil, ayrıca ek pervaneler şeklinde kuyruk hareketine katkıda bulunmaktadır.

Dört adet Ay Balığı (Lepomis macrochirus) ve bir adet Red Top Ice Blue Zebra Cichlid (Maylandia greshakei) kullanarak bilim adamları, her bir balığı küçük plastik partiküllerin askıda durduğu akıntılı bir akvaryuma yerleştirdiler. Partiküller, yapılan lazer vuruşları ve kayıtlar ile aydınlatıldı.

Sonuçlar, kuyruğun birçok bakımdan iki boyutlu analizlere dayanan güncel modellerle eşleşen hareketli akıntı örnekleri ürettiğini ve ayrıca sırt ve anal yüzgeçlerin iki boyutlu analizlerde görülmeyen şekilde kuyrukla belirgin şekilde etkileşim içinde hareket ettiğini göstermiştir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Tetrazonlar Yüzgeç Yer mi?

Tetrazonlar (Kaplan Barblar) yırtıcı olmalarıyla ünlüdür. Peki bir akvaristin oluşabilecek problemleri en aza indirmesini sağlayacak herhangi bir uygulama var mıdır?

Tetrazon (Puntius tetrazona); lepistes, betta, gurami ve melek balığı gibi uzun yüzgeçli balıkların yüzgeçlerini tırtıklar. Ancak sekiz ila on iki bireyden oluşan büyük bir grup hâlinde bakılırlarsa, bu olayın gerçekleşmesi riski, bir çift hâlinde bakılırken gerçekleşmesinden daha azdır.

Büyük bir grup hâlinde bakılırken, tetrazonlar birbirlerini kovalamakla ve kendilerini karşı cinse sergilemekle meşgul olacaktır. Bu yüzden genellikle yüzgeçleri çok fazla tırtıklamayacaklardır.

Elbette onları ayrı tutmak daha güvenlidir. Eğer hızlı yüzen balıklarla veya uzun karın yüzgeçleri ya da uzun kuyrukları olmayan balıklarla bir arada tutulurlarsa da nadiren problem yaratırlar.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Çevirmenin notu: Konu tetrazonlar olduğunda, her zaman için risk vardır. Kimi akvaristler onlara karma bir akvaryumda hiçbir sorun olmadan baktıklarını söylerken, kimileri ise akvaryumda terör estirdiklerinden dem vurur. Riski en aza indirmek için bir uygulama da tetrazonları akvaryuma son tür olarak eklemek olabilir.

12 Ağustos 2014 Salı

Bilim Adamları, Biradan Balık Yemi Üretiyor

Bilim adamları, bira yapımının ardından kalan artıklardan yeni bir çeşit balık yemi katkısını nasıl ürettiklerini açıkladılar.

ABD’nin Colorado eyaletindeki Fort Collins şehrinde yer alan Yeni Belçika Bira İmalathanesi’nde (New Belgium Brewery) çalışan Dr. Andy Logan ve Dr. Seth Terry, 9 News kanalında bu katkı maddesinin ağırlıklı olarak çiftlik (ve akvaryum) balıklarını beslemek amacıyla yem yapımında kullanılan balık ununun üretimi için hedeflenen balık stokları üzerindeki baskıyı azaltmada yardımcı olabilme potansiyelini açıklamışlardır.

Logan: “Balıklar diğer balıkları yer. Balık unu endüstrisinde, yiyecek değeri olmayan balık türlerini yakalamak için gemiler gönderilir ve yakalanan balıklar balık ununa dönüştürülür.

“Ancak bu balık unu kaynağı çok ama çok sınırlıdır. Üretim, en üst limite ulaşmış durumdadır.”

Bunun için çözümleri, bira endüstrisinde yan ürün olarak açığa çıkan maddeleri kullanarak balık ununa alternatif bir yüksek protein kaynağı elde ettikleri iddiasıyla, Oberon FMR (Fish Meal Replacement / Balık Unu İkamesi) ürünü olmuştur.

Logan: “Büyük bira imalathaneleri bu maddenin bir tonundan kurtulmak için 200$ harcamaktadır. Bu maddeyi bedavaya alıyoruz ve yeni bir bakteriyel işlem uygulayarak bir yılda 18.000 ton balık yemi işliyoruz. Daha önce hiç bunun gibi bir uygulama yapılmamıştır.”

Bununla birlikte, balıkların beslenmesi için bira atıklarını kullanmak, yeni bir fikir değildir. 2004 yılında Hindistan’ın Pencap Tarım Üniversitesi’nden bilim adamları; Catla catla, Labeo rohita ve Cirrhina mrigala türlerinden tatlı su sazansıları için balık besini üretiminde pirinç kepeği yerine bira artığı kullanmışlardır. Bu besinin kullanımı sonucunda Catla catla ve Labeo rohita türleri en yüksek ölçüde gelişim gösterse de Cirrhina mrigala türünün gelişimi daha düşük seviyede kalmıştır.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk

900 Plastik Şişeden Fil Heykeli

Büyük Britanya’da her gün 15 milyon plastik şişenin kullanılıp atıldığını biliyor muydunuz? Bu atıkları azaltmak ve ilhan verici ve yaratıcı bir örnek sunmak adına sanatçı Sarah Turner, 900 adet geri dönüştürülmüş plastik şişe kullanılarak göz alıcı bir fil heykeli inşa edilmesinde katkıda bulunmaları için yaklaşık bin çocukla birlikte ortaklaşa bir çalışma düzenledi. Fil Emily, Conventry’deki 2014 Godiva Festivalinde bir araya getirildi ve festival ziyaretçilerinin yardımlarıyla mavi ojelerle renklendirildi.

Sanatçı Sarah Turner, çevreci sanat ve tasarım üzerinde odaklanarak, heykel için hulahoplardan, tahta parçalarından ve büyük su şişelerinin içerisine yerleştirilmiş tesisat borularından hafif bir iskelet oluşturdu. İskelet beyaza boyandı ve kümes teli ile kaplandı; sonrasında yüzlerce genç gönüllünün katkılarıyla hafta sonu süresince son hâlini alacağı Godiva Festivali İnşa Çadırına gönderildi.

Atık maddelerin azaltılması ve yaratıcılığı yüceltme konularında Coventry şehrinin katkılarını sembolize etmesi açısından her bir plastik şişe, belirgin Coventry mavisi tonundaki ojelerle boyandı. Fil şekli ise, Coventry armasının merkezinde yer alan file atıfta bulunmak üzere seçilmişti.

“Proje süresince Coventry halkının tepkileri bende şaşkınlık uyandırdı.” diyor Turner. “Fil Emily’yi sevdiler ve heykelin yapımının bir parçası olmak isteyen birçok insanın varlığı beni derinden etkiledi.”


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: inhabitat.com
Çevirmenin notu: sarahturner.co.uk

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Fil Balığının İletişim Kurma Becerisi Üzerine Yeni Bir Çalışma

Elektrikli balıklardaki radyasyon üzerinde yapılan yeni bir çalışma, yeni türlerin olası bir nedeninin farklı bir yoldan iletişim kurma becerisi olduğunu ortaya koymaktadır.

Dünya genelinden bir grup bilim adamının gerçekleştirdiği çalışma, Paramormyrops cinsinden fil balıkları üzerine olmuştur.

Hortumlarıyla diğer balıklardan ayrılan fil balıkları, türler arasında ayrımın yapılması için pek az farklılık sunan, oldukça uysal balıklardır.

Darwin’in ispinozlarında, Rift Vadisi cichlidlerinde ve Karayipler’deki Anolis cinsinden kertenkelelerde görüldüğü üzere, farklı ekolojik konumlar veya avcıların olmayışı yüzünden yeni türlerin evrimi üzerine çokça çalışma yapılmış iken, bazı türlerin ekolojik farklılıklar olmaksızın neden değişiklik gösterdiğine dair çok az şey bilinmektedir. Bununla birlikte, Orta Afrika Cumhuriyeti’nin batısındaki Invindo havzasında tek bir yerde, yirmiden fazla farklı fil balığı türünün bir arada yaşadığı bilinmektedir.

British Columbia Üniversitesi’nden Matthew Arnegard’ın başkanlığında yapılan yeni çalışma, balıklarda farklılaşmaya neden olan şeyin, iletişim için kullandıkları elektriksel sinyallere dair cinsel seleksiyonun olabileceğini ileri sürmektedir.

Elektrik Organı Boşalımı (EOB) olarak bilinen sinyaller, bulanık habitatlarda yön ve av bulmak için de kullanılmaktadır ama kur yapma sırasındaki rolleri, balıkların benzer görünümlü birçok tür şeklinde evrilmeleri için bir neden olarak düşünülmektedir.

Dolayısıyla farklı balık popülasyonları, nihayetinde bir arada yaşadıkları diğer popülasyonlardan üreme yoluyla ayrı kalmalarına neden olur şekilde nispeten farklı sinyaller geliştirir.

Bu, Brezilya’daki Tungara kurbağasında görülen çeşitliliğe benzer bir durumdur.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Fil Balığı, Karanlık Ortamda Nesneleri Ayırt Edebiliyor

Aslan Balığı, Av Sırasında Üfleyip Püflüyor

Pterois volitans türündeki aslan balığının tropikal Atlantik sularını istila etmede bu kadar başarılı olmasının bir nedeni de sıra dışı avlanma tekniği olabilir.

Bu tekniğe dair bir açıklama ilk defa Marine Ecology Progress Series (Deniz Ekolojisi Gelişim Dizisi) dergisinde yer almıştı.

Mark Albins ve Patrick Lyons, aslan balığının avının yolunu şaşırtmak için ona su püskürtüleri üflediğini keşfetti ve bu avcı taktik, daha önce hiçbir balıkta belgelenmemiş bir durumdur.

Doğal ortam ve akvaryumdaki gözlemlerine dayanarak, avlanan aslan balığının yüzünü avına döndüğünü ve (çenelerini sıkıştırıp) güçlü ve darbeli su püskürtüleri üfleyerek, saldırı mesafesine kadar aşama aşama yaklaştığını keşfettiler.

Aslan balığının bu taktiği gobiler ve blenniler gibi gizemli dipçil türlere, wrasseler ve papağan balıkları gibi gezici yüzücülere ve kardinal balıkları gibi gececil ve kovuklarda yaşayan türlere karşı uyguladığı gözlemlenmiştir.

İlginç olan şu ki Pasifik’teki bir aslan balığı, su püskürtülerini üfleme eylemini toplam av süresinin %56’sında gerçekleştirirken, Atlantik’teki bir aslan balığı bu eylemi toplam sürenin sadece %18’inde gerçekleştiriyor.

Su püskürtülerinin saldıran avcıyı belirleme zorluğunu arttırarak avlanan balığın yanal çizgi sistemini bozduğu düşünülmektedir. Ayrıca bu püskürtüler aslan balığının avını önce kafasından yakalamasını ve yutmasını kolaylaştırır zira av o esnada sürüklenmemek için akıntıya karşı duruyordur.

Araştırmacılar, aslan balığının Atlantik’i istila etmesinde bu denli başarı göstermesinin bu tuhaf avlanma yöntemi sayesinde olduğu hipotezini ürettiler çünkü av olan balıklar daha önce böyle bir yönteme maruz kalmamışlardı ve bundan kaçabilecekleri veya kendilerini savunabilecekleri bir davranış sergileyemiyorlar.

İşte bu avlanma tekniği, bu videoda açıkla görülebiliyor.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Aslan Balıkları

Hangi Balık Türleri Ateş Ağızlarla Birlikte Yaşar?

Doğada hangi balık türleri ateş ağızlarla (Thorichthys meeki) birlikte yaşar? Orta Amerika ciclid uzmanı Juan Miguel Artigas Azas açıklıyor:

Ateş ağız (Thoricthys meeki), geniş bir dağılıma sahip, çevresel şartlara uyumluluğu yüksek bir balıktır ve diğer birçok türle bir arada bulunabilir.

Şahsen ben onları Thorichthys pasionis, Thorichthys helleri, Astatheros robertsoni, Parachromis friedrichsthalii, Petenia splendida, Cichlasoma salvini, Cichlasoma urophthalmus ve Vieja heterospila gibi türlerle bir arada yaşarken kayıt altına aldım.

Yaşadığı sularda ayrıca Vieja bifasciata, Vieja synspila, Cryptoheros spilurus, Rocio octofasciata, Herichthys pearsei, Poecilia mexicana, Poecilia sphenops, Poecilia petenensis, Poecilia velifera, Gambusia sexradiata, Gambusia yucatana, Belonesox belizanus, Astyanax aeneus, Phallichthys fairweatheri, Dorosoma petenensis, Hyphessobrycon compressus, Heterophallus milleri, Gobiomorus dormitor, Rivulus tenuis, Cathorops aguadulce ve Ophisternon aenigmaticum gibi türler de yer alıyor.

Muhtemelen şu anda aklıma gelmeyen daha birçok tür de vardır.

Tabii ki bütün bu türlerin ateş ağızlarla birlikte aynı akvaryumda beslemek üzere uygun olacağını söylemiyorum. Bu türlerin bazıları akvaryum yeterli büyüklükte değilse çok agresif olabilir; esasen bazıları ateş ağızları yiyebilecekken, diğerleri onlara yem olabilir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Çevirmenin notu: Doğada geniş bir dağılıma sahip ateş ağızın birçok farklı türle aynı sularda bulunması elbette ki olası bir durum. Akvaryum ortamında ise bir arada olacağı türleri seçerken davranışsal dengelere dikkat edilmesi ve dekorasyonun mümkün olduğunca doğaya uygun yapılması, balıkların mutlulukları açısından hayati önem taşımaktadır.

10 Ağustos 2014 Pazar

Sert Mercanlar için Rehber

Gelişen teknoloji sayesinde ve resif organizmalarının gereksinimlerinin daha iyi anlaşılması ile birlikte, sert mercanların bakımı çok daha kolay hâle gelmektedir. Bu makalede sert mercanlarla ilgili ihtiyacınız olan şeylere göz atıyoruz.

Sert mercanlar revaçta olan canlılardır ama birçok akvarist, bakımları konusunda hâlâ sıkıntılar yaşamaktadır. Yumuşak mercanlara göre çok daha renklidirler ve öldükten sonra arta kalan sert bir iskelet geliştirdikleri için bu adı alırlar. Bu sert iskeletler, sonrasında mercan resiflerinin temellerini oluşturur.

LPS ve SPS

Sert mercanlar iki tipte olur: LPS ve SPS. Bunlar büyük polipli sert (LPS) mercanlar ve küçük polipli sert (SPS) mercanlardır; LPS’den zaman zaman uzun polipli sert mercanlar olarak da bahsedilir. Tüm sert mercanlar Scleractinia takımına bağlı olduğundan, LPS ve SPS kısaltmalarının son harfi olan S, bazen bu takım ismini ifade eder.


Nasıl ayırt edilirler?

Sığ ve bol güneş gören sudaki bir resif yapısını hayal edin; muhtemelen SPS mercanların bulunduğu bir resif hayal ediyorsunuz. Bunlar özel resif inşaatçılarıdır ve şekilleri, geyik boynuzu ve ağaç dalı şekillerinden disk ve düz masa şekillerine kadar çeşitlilik gösterir.

Küçük polipli sert (SPS) mercanların poliplerini nadiren görürsünüz. Bunun yerine, üzerlerini kaplayan ince ve canlı bir 'deri' dokusu bulunmaktadır. SPS iskeletleri de kalın ve ağır bir yapıda olur.

Mercanlar, büyüdükçe enerji için güneş ışığı ve yiyecek getirmesi ve kendisini temizlemesi için su akıntısına daha açık olmak için yüzey alanlarını genişleterek, bu kalsiyum karbonat iskelet yapısının üzerine koyar.

Doğada ciddi derecede yaralandıklarında bile SPS mercanlar büyümeye devam edebilir; resif tabanının daha az uygun şartları arasında kırık parçanın canlı dokusu ölmeye ve kalan parça da yeniden büyümeye başlar.

Kalsiyum içerikleriyle birlikte kırık iskeletler, eriyerek bir araya gelir ve üzerlerinde büyümeleri için diğer mercanlara yeni bir yapı oluştururlar. Bu, bir resifin inşa olma döngüsüdür.

LPS mercanlar çok daha az çeşitli olur. Ayrıca daha küçük iskeletleri vardır ama üzerlerinde gelişen dokunun hacmi fazladır ve şekillerinin korunmasına yardımcı olması için kendilerini su ile şişirirler.

LPS mercanlar genel olarak güneş ışığına daha az bağlıdır ve büyük poliplerini zooplankton gibi besin maddelerini yakalamak için etkili şekilde kullanırlar. Akvaryumda balıkların beslenme zamanında, LPS mercanlar da beslenir ve polipleriyle artemia gibi besinleri yakalarlar.

Bu ayrıca LPS mercanların resifte farklı bölgelerde görüldüğü anlamına gelir. Yaygın olarak daha derin, daha az ışıklı ve farklı akıntılara sahip alanlarda veya az akıntılı ve zaman zaman bulanık suya sahip sığ lagünlerde ve deniz çayırı yataklarında yaşarlar.

Bakımları kolay mıdır?

Bir resif akvaryumunda sert mercanların yumuşak mercanlara göre ve sert mercanlar arasında da SPS mercanların LPS mercanlara göre bakımlarının daha zor olduğuna dair birçok bilgi bulunmaktadır.

Su şartları açısından tüm tropikal resif mercanları aynı değerlere gereksinim duyar. Tuzluluk değişkenlik gösterse de (Kızıldeniz, normalden fazla tuzluluğa sahiptir.) doğal deniz suyu; pH 8,2, kalsiyum 425 ppm., magnezyum 1.300 - 1.500 ppm. ve iletkenlik 8 dKH değerlerine sahiptir.

Sıcaklığın, tuzluluğun ve yukarıda belirtilen diğer değerlerin ayarlanması, uygun ışığın ve akıntının sağlanması ve nitrat ve fosfat gibi organiklerin düşük tutulması ile birlikte; tüm yumuşak, LPS ve SPS mercanlar için aynı su uygun olabilir.

Bir mercan tipini diğerine göre daha kolay yapan şey, dayanıklılıktır. Akvaristin hatalarının veya tembelliğinin ortaya çıktığı durumlarda, en fazla dayanıklılık gösterecek olanlar yumuşak mercanlardır ve doğal deniz suyundan çok farklı şartlarda en uzun süre onlar yaşayacaktırlar.

Sert mercanlar söz konusunda olduğunda dayanıklılıkta ilk sıralarda Balon Mercanı (Plerogyra spp.) gibi türleri barındıran LPS mercanlar vardır. En az dayanıklılık gösterenler ise SPS mercanlardır ve en iyi şartları sağlayamazsanız, çabucak öleceklerdir.

SPS mercanlar, akvaryumda daima sıfıra yakın değerlerde tutulması gereken nitrata ve fosfata karşı en fazla hassasiyet gösterenlerdir. Güçlü ışık ve akıntı gereksinimi en fazla olanlar da onlardır. Daha agresif mercanlarla mücadele konusunda zayıftırlar ve normalin üstündeki sıcaklıklara karşı çok dayanıksızdırlar.

Ortalama bakım yapılan veya iyi kurulmamış bir resif akvaryumunda SPS mercanlar, eklenmelerinin birkaç gün sonrasında ölecektir. LPS mercanlar birkaç hafta, yumuşak mercanlar ise aylar veya yıllar boyunca dayanabilir.

Bir arada bakılabilirler mi?

Işık, akıntı, resif habitatı, beslenme ve agresiflik konularındaki farklılıklarından dolayı, LPS ve SPS mercanlar bir arada tutulmamalıdır.

Genel anlamda LPS mercanlar daha iri yemlerle daha sık beslenmeye, mavi ışığa ve derinlerdeki resifleri taklit edercesine laminar akıntı modeline gereksinim duyar. SPS mercanlar içinse çoğunlukla daha küçük yemler, beyaz ışık ve güçlü ve düzensiz akıntı modeli gerekir.

Çok az akvaryum; ışık rengi, sıcaklık ve akıntı modeli konularında farklı alanlar yaratmak için yeteri kadar büyüktür. Yumuşak mercanlar ve LPS veya SPS mercanlar bir arada olacaklarsa, uygun özel şartların sağlanmış olması gerekir.

Savaş durumları!

LPS ve SPS mercanlar genel hatlarıyla farklı morfolojik yapılara sahip ve farklı bakım ve şartlara gereksinim duyan canlılar olarak tanımlanabilirler; bununla birlikte, daha başka farklılıkları da söz konusudur.

Poliplerinin ve dokularının temas hâlinde olabileceği alanlara yerleştirilen farklı türde mercanlar, kimyasallar salgılayarak birbirlerini zehirleyecek veya bazı durumlarda yiyecektir.

Doğada resifler, bölgelerin ve yiyeceğin kıymetli olduğu bir savaş alanıdır. Bu savaş alanında öl ya da öldür kuralı geçerlidir. Mercanlar; yaşadıkları yerde yaşamak, ışıklarını kullanmak ve yiyecek yollarını ele geçirmek isteyen diğer mercanlara karşı kendilerini korumak zorundadır.

Bilinmeyen nedenlerle, LPS mercanlar SPS mercanlardan daha güçlü zehirlere sahiptir; hareket eden uzun tarayıcı tentakülleri aracılığıyla istedikleri anda zehirlerini salgılarlar ve standart poliplere göre daha uzağa gönderebilirler.

Akvaryum mercanları arasında LPS mercanlar, anemonlardan sonra en güçlü zehre ve en agresif tutuma sahip olanlar onlardır. SPS mercanlar daha az agresiftir ve doğada çoğunlukla birbirlerine yakın şekilde yaşarlar. Bu durum, resif akvaryumlarında da bir avantaj oluşturur.

Mükemmel zamanlama

Sert mercanları beslemek için daha iyi bir zaman hiç olmamıştı ve nihayet omurgasızlarımız da balıklarımız kadar renkli olabiliyor. Hatta birçok SPS mercanın kültürü yapılıyor; yani teorik olarak okyanuslarda hiç yaşamamış bir mercan koleksiyonuna sahip olabilirsiniz.

Nasıl başlayabilirim?

Su parametrelerinin doğru olduğundan emin olun; ışıklandırmanızı ve akıntınızı LPS veya SPS mercanlara göre ayarlayın.

SPS mercan akvaryumlarında daha iyi bir akıntı için daha açık kayalık yapılar ve LPS mercan akvaryumlarında ise kumcul türler için daha çok kumluk alan oluşturmak, artarak devam eden uygulamalardır. LPS mercanların, birbirlerini zehirlememeleri için akvadizayn sırasında aralarında boşlukların bırakılması da önemlidir.

Sonrasında, bakımı kolay türler seçin. Balon Mercanı (Plerogyra spp.), LPS mercanlar arasında ve Montipora capricornis de SPS mercanlar arasında en kolay türler olarak öne çıkmaktadır.

Başlangıçta bu iki mercandan biriyle deneyim kazanın ve birkaç aylık başarılı bir bakımın ardından, (beslediğiniz türe göre) daha fazla SPS veya LPS mercan ilave edin.

Popüler türler nelerdir?

LPS mercanlar:
• Saksı Mercanı (Goniopora spp.)
• Papatya Mercanı (Alveopora spp.)
• Acan (Acanthastrea spp.)
• Disk Mercanı (Fungia spp.)
• Galaksi Mercanı (Galaxia spp.)
• Ananas Mercanı (Blastomussa spp.)
• Beyin Lobu Mercanı (Lobophyllia spp.)
• Trompet Mercanı (Caulastrea spp.)
• Ay Mercanı (Favia spp.)
• Açık Beyin Mercanı (Tracyphyllia spp.)
• Zarif Mercan (Catalaphyllia spp.)
• Çekiç Mercanı, Çıpa Mercanı, Kurbağa Yumurtası Mercanı (Euphyllia spp.)
• Balon Mercanı (Plerogyra spp.)
• Sakal Mercanı, Duncan Mercanı (Duncanopsammia axifuga)

SPS mercanlar:
• Geyik Boynuzu Mercanı, Masa Mercanı, Salkım Mercanı, Şişe Fırçası Mercanı (Acropora spp.)
• Karnabahar Mercanı, Fırça Mercanı, Salkım Mercanı (Pocillopora spp.)
• Kuş Yuvası Mercanı (Seriatopora spp.)
• Kadife Mercanı (Montipora spp.)
• Parmak Mercanı (Porites spp.)
• Yumru Parmak Mercanı (Stylopora spp.)
• Boynuz Mercanı (Hydnophora spp.)


Yazan: Jeremy Gay
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: Pratik Balık Bakımı (Practical Fishkeeping) dergisi, Ekim 2009
İlgili makale: Acanthastrea Mercanlarının Bakımı

7 Ağustos 2014 Perşembe

Sağlıklı Tropheus Bakımı için On İpucu

1. Sık sık su değişimi yapın. Tropheus iyi su şartlarına ihtiyaç duyar. Haftalık %30 oranında su değişimi, su kalitesinin yüksek tutulmasına yardımcı olur ve biyolojik filtrenin olumsuz etkilenmesini önler.

2. Ağırlıklı olarak spirulina içeren yemler kullanın. Biz günde altı kere yemleme yapıyoruz ve bunların dördünde spirulina içeren yemler kullanıyoruz. Diğer iki yemlemede de cichlidler için üretilmiş pul yemlerden veriyoruz. Balıklarınızı çeşitli kurtlar gibi diğer yemlerle de beslemeniz mümkündür ama neden risk alasınız ki?

3. Az miktarlarda, sık sık yemleme yapın. Balıklarınız için bir yemleme planı oluşturun ama miktarları az tutun. 15 dakika ara verin ve sonra tekrar yemleyin. Tropheus, karnı şişene kadar yemeye devam edecektir. Onları yemleme zamanında izlemek keyiflidir. Bazı kimselerin yemlerken balıklarını kaybettikleri üzerine anlattıkları hikâyeleri muhtemelen duymuşsunuzdur. Tahminimce bu kişiler, balıklarına aşırı yem vermişlerdir.

4. Tropheusları büyük bir grup hâlinde tutun. On iki, minimum sayı olmalıdır. Baskın balık için daha az sayıdaki balığa sataşmak daha kolaydır. Ancak akvaryum yeterli kalabalığa sahip olduğu müddetçe, baskın balığın agresifliğinin etkileri dağılıp azalabilir.

5. Tropheus bakılan akvaryumun uzunluğu minimum 120 cm., hacmi ise 280 litre veya daha fazla olmalıdır. Balıklar büyüdükçe, baskın balık daha geniş bir bölgeye ihtiyaç duyacaktır. Küçük bir akvaryumda balıkların rahat edeceği alanlar pek bulunmaz. Sonuç olarak baskın balık, diğerlerini yaralayacak veya öldürecektir.

6. Akvaryumda başka balık bakacaksanız, sadece Tropheusa benzeyen türler tercih etmelisiniz. Burada benzerlikten kasıt, beslenme ve sindirim sistemindeki benzerliktir. Tanganyika Palyaçosu (Eretmodus cyanostictus), uygun bir örnektir. Tropheus ve Frontosa bir arada tutulabilir ama beslenme alışkanlıkları farklıdır. Tropheus farklı tipteki balıklarla bir arada tutulursa, bloat sorunu baş gösterebilir.

7. Balıklarınızı rahatsız etmeyin. Balıklar üzerinde stres yaratacak uygulamalardan kaçının. Her hafta su değişimini aynı gün ve aynı miktarda yapın. Her gün ışığı aynı zamanlarda açıp kapayın. Balıklarınızı aynı yemlerle ve aynı aralıklarla besleyin. Her zaman aynı şeyleri yapmaya gayret gösterin.

8. Yemleme zamanlarında Tropheusları gözlemleyin. Yem yemeyen balığı erkenden fark edip yakalamak ve gözlem altına almak, olası rahatsızlıkları tedavi etmede kolaylık sağlayacaktır.

9. Akvaryuma yeni Tropheus eklerken dikkatli olun. Akvaryuma yeni bir Tropheus koymanın en uygun yolu, balığı akvaryuma geceleyin ışıklar kapalıyken salmak ve 24 saatliğine akvaryumun çevresini örtmektir.

10. Akvaryumda aşırı agresif bir balık varsa, onu belli bir süre karantinaya alın. Verdiği rahatsızlık fazlalaştığı zaman, aşırı agresif balığı ayırın ve birkaç gün farklı bir yerde tutun. Tropheuslar sosyal balıklardır ve bu uygulama sonucu grupta yeniden düzenleme gerçekleşir. Agresif balık tekrar diğerlerinin arasına konulduğunda eski düzen her zaman geri gelmez. Bu uygulama sayesinde daha ılımlı bir akvaryum yaratabilirsiniz.


Yazar: John N. Davidson
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: cichlid-forum.com