3 Eylül 2016 Cumartesi

Kör Mağara Tetrası, Yiyeceğini Nasıl Bulur?

Kör Mağara Tetrası üzerine yapılan yeni bir çalışma, yüzeyde yaşayan akrabalarından nasıl evrildiğine dair görüşümüzü geliştirdi.

Maryland Üniversitesinden biyologlar, Meksika Kör Mağara Tetrasının (Astyanax mexicanus) davranışsal ve genetik özelliklerinin, görüş kaybını telafi etme ve karanlıkta yiyecek bulmasına yardımcı olma konularında eş zamanlı olarak nasıl evrildiğini belirlediler.

Current Biology dergisinin geçtiğimiz sayılarından birinde yayınlanan çalışmada Masato Yoshizawa ve çalışma arkadaşları, mağara balıkları ve dış ortamda yaşayan kuzenlerindeki titreşime yönelme davranışını (vibration attraction behaviour, VAB) incelediler.

VAB, balığın karanlıkta suyu hareket ettiren kaynağa doğru yüzme becerisidir.

Bilim adamları, Astyanax mexicanus türünün mağarada ve dış ortamda yaşayan bireylerini bir deney kabına koydular. Balıklar ya çubuk yokken, titreşimsiz bir çubuk varken ve 50 Hz seviyesinde titreşimli bir çubuk varken tek bir deneye ya da bu üç koşulun rastgele sıralandığı üç başarılı deneye tabi tutuldular.

Bilim adamları, dış ortamda yaşayan balığın aksine mağara balığının çubuğa güçlü bir biçimde yöneldiği bulgusuna ulaştılar.

VAB, yiyeceğin sınırlı olduğu ve büyük avcıların bulunmadığı ortamlarda yaşayan mağara balıkları için avantajlıdır. Bu özellikler, dış ortamda yaşayan balıkların işine yaramaz çünkü titreşimler muhtemelen sadece yiyecek kaynağı olarak, bir avcının varlığını işaret etmektedir.

Bilim adamları sonra, VAB gösterme potansiyelinin genetik bileşene sahip olduğunu ve yanal çizginin mekanik duyusal fonksiyonu ile bağlantılı olduğunu ortaya koydular.

Bilim adamları deneyde önce, titreşimli çubuğun frekans değişimi (5 - 500 Hz) yoluyla VAB için (iç kulağın değil) yanal çizgi sisteminin rolü olduğunu doğruladılar. VAB’ın görece düşük frekans aralığında (10–50 Hz) gerçekleştiğini ve 35 Hz’de zirve yaptığını buldular ki bu durum, (iç kulak için 200–6000 Hz aksine 20–80 Hz hissetme alanıyla birlikte) yanal çizgi sisteminin gelişmiş olduğunu göstermektedir. Yanal çizgileri engellenen balıkların herhangi bir VAB göstermemeleri üzerinden, yanal çizginin görevi onaylandı.

Yanal çizgi sisteminde, kanal nöromastları (canal neuromasts, CN) ve yüzey nöromastları (superficial neuromasts, SN) bulunur; dış ortam balıkları ve mağara balıklarında CN sayıları aşağı yukarı eşittir ama mağara balıklarında SN sayısı birkaç kat fazladır. Bilim adamları, SN’lerin VAB’lardan sorumlu olma konusunda ideal aday olduklarını düşündüler çünkü SN’ler, 35 Hz’de en yüksek hassasiyeti gösterdi. Deneylerde mağara tetrasında, SN’ler alındığında, VAB sayısı önemli bir azalma göstermiştir.

Son olarak, SN sayısı ve büyüklüğünün VAB’da oynadığı rolü keşfetmek için bilim adamları, mağara balığı ile dış ortam balığını çaprazlayarak melez balıklar ürettiler ve melezlerdeki VAB varlığını ve SN sayısı ve büyüklüğünü incelediler. Melez balıkların orta derece VAB seviyesi gösterdiğini buldular ve SN büyüklüğü açısından melezler ile mağara balığı arasında fark olmamasına rağmen, melez balıkların dış ortam balığı ile mağara balığı arasında SN sayılarına sahip olduğunu buldular (Mağara balığı, dış ortam balığına göre daha büyük ve daha fazla SN’ye sahiptir).

Sonuçlardan hareketle bilim adamları, VAB ve SN artışının, görüş kaybını telafi etmek ve mağara balığının karanlık ortamda yiyecek bulmasına yardımcı olmak üzere eş zamanlı olarak gerçekleştiğini ortaya koydular.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Kader (2006)

80'lerin ikinci yarısında yükselişe geçen Türk sinemasında bilhassa gerçekçi ve dramatik hayat hikâyeleri işlendi ve bu dönemde, her biri inci gibi parlayan önemli filmlere imza atıldı. Bu kapsamda yer alan ve yönetmenliğini Zeki Demirkubuz'un yaptığı Masumiyet (1997) filmi, günümüzde hemen hemen tüm 'gelmiş geçmiş en iyi 10 Türk filmi' listelerinde yer almaktadır. Filmde, hapisten yeni çıkmış Yusuf (Güven Kıraç), İzmir'de bir otelde Bekir (Haluk Bilginer) ve Uğur (Derya Alabora) ile karşılaşır; Uğur'un bir de sağır ve dilsiz bir kızı vardır. Filmin en önemli sahnelerinden birinde Bekir, Yusuf'a bu küçük kızın ve kendilerinin hayat hikâyesini anlatır. İşte, yönetmenliğini yine Zeki Demirkubuz'un yaptığı Kader (2006) filmi de Bekir'in anlattığı bu hikâyenin filmidir aslında. Yani Kader filminde, Bekir ve Uğur'un gençlik dönemlerinde kaderlerinin kesişmesini ve sonrasında çözülmeyen bir düğüm hâline gelişini görürüz. Masumiyet ve Kader filmleri, hem sinemasal güçleriyle hem de devam filmi olarak Türk sinemasında çok özel bir yerde durmaktadır.

Filmde akvaryum, genç Uğur'un (Vildan Atasever) engelli babası, annesi ve erkek kardeşi ile yaşadığı evde karşımıza çıkıyor. Bu, dekorasyonun özensizce yapıldığı, sıradan bir karma Malavi cichlidi akvaryumu.


Yazan: Anıl Altın
Not: Filmde, Uçurtmayı Vurmasınlar'ın (1989) Barış'ının (Ozan Bilen) Zagor rolünde olduğunu belirteyim.
Şahsen filme verdiğim not: 8 / 10
Filmin künyesi: IMDB

28 Ağustos 2016 Pazar

Amonyak Zehirliliği ve pH İlişkisi

Yazan: Tony Griffitts

Amonyağın balıklar için zehirli olduğu bilinen bir durumdur. Akvaryumlar ve havuzlarla ilgili birçok kitap, en azından bir veya iki paragrafla bu konuya değinir. Kitaplarda çoğunlukla bahsedilmeyen durum ise, amonyak zehirliliğinde pH’ın oynadığı roldür.

Yeni bir akvaryum veya havuzdaki amonyak konsantrasyonu, seviyenin balıkların ölmeye başladığı noktaya ulaşmadığından emin olmak üzere yakından izlememiz gereken bir kimyasaldır. Birçok balık türünün ölümü, milyonda 0,6 (0,6 ppm) kadar düşük bir seviyede başlayabilir. Oturmuş sistemlerde amonyak seviyesi normalde 0 ppm okunur. Akvaryum veya havuz test kiti ile amonyak testi yaptığınızda elde edilen değer, Toplam Amonyak Nitrojeni* (TAN) olarak bilinen amonyum (NH4+ veya iyonize amonyak) ve amonyak (NH3 veya iyonize olmayan amonyak) kombinasyonudur. Amonyak, TAN'daki zehirli kısımdır. Amonyum, yüksek konsantrasyonlarda olsa bile balıklarda ölüme yol açmaz. İkisi arasındaki farkı anlamak, sisteminizde gerçekten ne kadar zehirli amonyak olduğunu anlamanız açısından önemlidir. TAN'ın ne kadarının zehirli olduğu, suyun pH'ı ve çok daha az oranda da sıcaklık ile ilgilidir. Daha yüksek pH, TAN'da daha yüksek amonyak miktarı demektir. Su sıcaklığı 28°C, pH'ı 7,0 ve 5 ppm TAN için amonyak sadece 0,03 ppm'dir. Eper pH'ı 9,0 olan bir suda Tanganyika cichlidleri besliyorsanız, 5 ppm TAN'daki amonyak 2,06 ppm (ölümcül tehlike değerinde) olur. Tuzlu su balıklarının ve Afrika cichlidlerinin amonyağa karşı daha hassas olmalarının nedeni budur; bu balıklar normalde pH'ı 8,2 veya daha yüksek olan sularda yaşar. pH 6,0 için 10 ppm TAN'da amonyak sadece 0,007 ppm'dir. Aşağıda, TAN değerinizin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamanızda referans olabilecek bir "Gerçek Serbest Amonyak" şeması yer almaktadır.

Serbest amonyak, Toplam Amonyak Nitrojeninin (TAN) zehirli kısmıdır. Şemada sağdaki bölümde 1 ppm'den 5 ppm'ye uzanan renk çizgileri, grafiğin solunda ise alttaki pH değerine bağlı olarak okunan "Gerçek Serbest Amonyak" görülmektedir. pH 8,0'ın üzerinde TAN zehirliliğinin hızlıca artışı söz konusudur.

Güney Amerika ve Batı Afrika cichlidlerini üretenlerin, akvaryumda 6,0'ın altında düşük pH'ı sürdürmeleri gerekir ve düşük pH, amonyağı nitrite çeviren nitrifikasyon bakterilerine olumsuz etki yaptığından ötürü su değişimleri yapılırken dikkatli olunması şarttır. Asidite nedeniyle bu bakteri popülasyonları, TAN değerinin çabucak yükselebileceği biçimde oldukça azalabilir. pH düşükken TAN değerinin neredeyse tamamı amonyumdur ama sistemde bazik su ile değişim yaparsanız, amonyum çabucak amonyağa dönüşür ve bu durum potansiyel olarak amonyak zehirlenmesine yol açar. Bu noktada su değişimlerinde ilave edilen suyun akvaryumdaki suyla aynı pH'a sahip olması önemlidir.

Sistemdeki suyun pH'ı, amonyak zehirliliğini büyük oranda etkilemektedir. Gerçek amonyak zehirliliği seviyesini anlamak için hem pH'ı hem toplam amonyak nitrojeni seviyesini test etmek gereklidir.


Çevirmen: Anıl Altın
Çevirmenin notu: *Nitrojenin diğer adı azottur.
Kaynak: aquaworldaquarium.com
İlgili makaleler: 1) Amonyak Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
2) Akvaryumda Amonyak Tespit Edersem Ne Yapmalıyım?
3) Balık İdrarında Ne Var?
4) Akvaryumda Su Değişimi Yapmanın Önemi

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Akvaryumda Jack Dempsey Cichlid Bakımı

Jeremy Gay, adını bir boks efsanesinden almış favori cichlidlerden birinin profilini çıkarıyor ama günümüzdeki kavgacı balıklarla kıyaslandığında artık eski gücünde olmadığı konusunda ısrar ediyor.

Birisinden basitçe bir cichlid çizmesini veya tanımlamasını isteyin, muhtemelen bir Jack Dampsey çizecek veya tanımlayacaktır; ortalama bir karma akvaryum için iri ve kalın yapılı, oldukça kavgacı, iştahlı ve avcı bir balık.

William "Jack Dempsey" Harrison
Jack Dampsey, 1920'lerde kariyerinin zirvesinde olan ünlü Amerikalı ağır sıklet boks şampiyonu William "Jack Dempsey" Harrison'dan ad aldığından beri popülerlik kazanmış tipik bir cichliddir.

Dempsey günümüzde tüm zamanların en iyi 100 boksörü listesinde 7. sırada ve öncü akvaristler, bu Orta Amerika cichlidiyle boksör arasında benzerlikler görmüş olmalılar. Ancak artık yaygın olarak bulunabilen bazı cichlidlerle kıyaslandığında Jack Dempsey, sıralamada aşağılara düştü ve şiddet içeren davranışları yerine daha çok renkleri yüzünden rağbet görüyor.

Kökeni

Jack Dempsey doğal olarak Meksika, Honduras, Guatemala ve Belize'de yaşar ama yıl boyunca ılıman iklime sahip diğer bölgelere de sonradan eklenmiştir. Ilık ve durgun sularda görülür; çeşitli kurtlarla, kabuklularla, böceklerle ve balıklarla beslenir.

25 cm. uzunluğa eriştiği söylense de ben bu boya ulaşan bir bireye rastlamadım. Daha gerçekçi maksimum boy erkeklerde 20, dişilerde 15 cm'dir.

Birçok cichlidde olduğu gibi Jack Dempsey'in de ilginç bir sınıflandırma geçmişi var: İlk önce Cichlasoma biocellatum olarak adlandırıldı, sonra sırasıyla Cichlasoma octofasciatum, Heros octofaciatus, Parapetenia octofasciata, Nandopsis octofasciata, Archocentrus octofasciatus ve en sonunda Rocio octofasciata adını aldı. Ancak bunca değişikliğe rağmen bu tür, nadiren başka bir türle karıştırıldı, karıştırılacak. Bu türü birçok defa besledim çünkü Jack Dempsey dayanıklı, bakımı kolay, üretimi kolay, renkli, nispeten ucuz ve zaman içinde gelişim gösteren bir balık.

Ayrıca sert ve oldukça kavgacı; çok fazla büyümediği için 120 cm. veya ideal olarak 150 cm. uzunluğa sahip bir akvaryumda bakılabilir.

Midas gibi diğer Orta Amerika cichlidlerinde asgari 180 x 60 x 60 cm. ölçülerindeki bir akvaryum önerilir ama ben Jack Dempsey için bunu şart koşmuyorum. Diğer birçok türe göre daha kavgacı olsa da tek tür olarak bakılması pek uygun değildir. Bu yüzden, diğer iri ve dayanıklı türlerle bir arada olmalıdır.

Bakım kolaylığı

Jack Dempsey'i popüler bir balık yapan özelliklerinden biri, bakımının kolay olmasıdır. Doğada yaşadığı sular sert ve baziktir (pH 7 - 8) ve su sıcaklığı, yılın belli bölümlerine bağlı olarak 22 - 30°C aralığındadır. Bu, birçoğumuzun tropikal akvaryumlarındaki değerlerle eşleşen, geniş bir uyumluluk aralığını kapsamaktadır ve akvaryumunuzdaki pH değeri artarsa veya azalırsa, pek sorun olmaz.

Genç bireyler için, bir dış filtreyle birlikte 240 litrelik bir akvaryum uygun olacaktır. Jack Dempseyler yiyecek bulma amacıyla tabanı karıştırmayı sever ve üreme döneminde kazı da yapacaktır, dolayısıyla zeminde 5 cm. derinliğinde kumluk, çakıllık veya farklı tip ve tanecikte materyal karışımı bulunmalıdır.

Ben doğal görünümü tercih ediyorum; bu yüzden iri ağaç parçaları ve büyük kayalarla, balık kazı yaparken devrilme ya da düşme olmaması açısından ilk önce kayaları yerleştirerek dekorasyon yapılmasını öneriyorum.

Jack Dempsey, orta ve dip sularda yüzen, bölgeci bir balıktır; dolayısıyla dekorlar, zeminde açık bölgeler oluşturacak şekilde yerleştirilmeli ve ayrıca dikey yapılar veya plastik bitkilerle balıkların görüş açıları kısıtlanmalıdır.

Java fern veya Anubias gibi bitkileri ağaç parçalarının ya da kayaların üzerine tutturabilirsiniz ama balıklar büyüdükçe dekorları istedikleri gibi şekillendireceklerini unutmayın.

Gençler
Satın alma ve Üretim

Bu, üretim yapmayı isteyip istememenize göre şekillenir. En iyi değeri almak için, 5 ila 7,5 cm'lik genç bireyler satın alınmalıdır. Eğer onları karma bir cichlid ve kedi balığı akvaryumunda sadece davranışları, karakteri ve renkleri için beslemek isterseniz, bir tane erişkin balık alın ve keyfini çıkarın.

Tüm "karma" cichlid akvaryumlarında olduğu gibi, balık biçimleri ve renkleri farklı olmalıdır, bu şekilde balıklar arasında benzerlik ve rekabet gelişmez.

Severumlar; iri yapılı, geniş gövdeli, farklı renk ve desenlere sahip ve oldukça durgun olduklarından uygun akvaryum arkadaşları olabilir.

Üretim yapmak isterseniz, akvaryumcudaki Jack Dempsey akvaryumundan büyüklük, biçim ve davranış olarak en çok farklılık gösteren dört ya da beş balık satın almalısınız. Cinsiyet ayrımı açısından, erkekler dişilere göre daha iri yapılı ve büyük kafalıdır ve küçükken bile, akvaryumcudaki akvaryumda baskın davranış sergileyecektir.

Erkekler ayrıca daha uzun olur; özellikle solungaç kapaklarında pembemsi fon rengi bulunabilir ve alt çenede çok az mavi çil görülür veya hiç görülmez.

Kesin cinsiyet ayrımı yapmak isterseniz, 10 cm. veya daha büyük balıklar edinmelisiniz. Bu boyda erkekler, daha erkeksi çene hatlarıyla birlikte daha uzun kafaya sahiptir ve ruh hâline bağlı olarak epey soluk renkli olabilir. Eğer şanslıysanız, civelek bir dişi, koyu vücut rengini ve solungaç kapaklarındaki ve çenesindeki mavi çilleri sergileyerek, kendisini açık edecektir.

Ayrıca dişinin üzerine siyah dikey şeritler de görebilirsiniz ve erkekle eş tuttuklarında, her ikisi de daha yoğun koyu renge bürünecektir ve hatta daha ürkütücü ve etkileyici görüneceklerdir.

Bir yıl içinde gençler iki katı büyüklüğe erişebilir ve cinsiyetleri belli olur ama eğer beklemek istemiyorsanız, önceki sahipleri tarafından akvaryumculara geri verilen yetişkin balıkları alabilirsiniz.

Erişkin bir çiftin, daha küçük yapılı bir dişi ve daha uzun ve iri yapılı ve büyük kafalı bir erkek şeklinde açıkça farklı görünmeleri gerektiğinden, benzer görünüme sahip "eşlere" dikkatle yaklaşın. Birbirlerine müsamaha gösteren  ve muhtemelen kardeş olan iki erkeğin "eş" olarak satıldığına şahit oldum.

İç üremeyi engellemek için, erkeği ve dişiyi farklı dükkânlardan, farklı üretim noktalarından ve farklı zamanlarda almaya çalışın. Ancak unutmamak gerekir ki onları eş olarak satın almamak, eş tutmalarını sağlamayı gerektirecektir.

Doğal olmayan bir ortamda eşleştirilen neredeyse tüm yumurta depolayıcı cichlidlerde, dişiyi mevcut erkeğin yanına koyarsınız. Erkek, dişiyi bölgesine giren uygun bir dişi olarak görür, gelir gelmez onunla çiftleşmek ister ama dişi, yumurtalar veya hoşgörü açısından uygun değildir.

Bunun üzerine erkek, "öyleyse işime yaramaz" diye düşünür ve def olup gitmesi için dişiyi pataklar ama dişi elbette çok uzağa gidemez. Ertesi gün dişiyi bir köşede çok kötü durumda ve ölmek üzere dururken görürsünüz.

Bu senaryonun olmasını engellemek için, dişiyi önce hazırlamak ve sonrasında erkekle bir araya getirmek ve kötü bir durumda müdahale etmek üzere bir ayırıcıya* ihtiyacınız vardır. İyi haber ise, balıklar eş tuttuğunda, birliktelikleri sonuna kadar sürecektir.

Jack Dempseyler çoğunlukla zemin üzerinde, altlarında yumurtlamak üzere kovukları, boruları veya çıkıntıları seçer ve yavruları içerisinde tutacakları ve onları görmenizi engelleyecekleri bir çukur kazarlar. Hem ana tankta hem üretim tankında üremeye hazırdırlar ve onları izlemek harika olsa da ben, eş tutmuş bir çift defalarca üreyeceğinden ve yavrular için yeni akvaryum bulmada ciddi sıkıntılar yaşayacağınızdan ötürü dikkat etmenizi öneriyorum.

Üretim sayılarını azaltmazsanız, her birkaç ayda bir birkaç yüz balık elde etmiş olacaksınız ve ticaretini düşünmüyorsanız, bu balıkları koyacak veya verecek yer bulamayabilirsiniz.

İlk başlarda utangaçlık

Adına ve ününe rağmen Jack Dempsey cichlid, çoğunlukla utangaç ve durgun, hatta ilk eklendiğinde ürkek bile olabilir. Bu durumu atlatabilmesi için onu, içerisinde kıpırtılı balıkların olduğu bir akvaryuma koyun. Akvaryumda bolca saklanma yerinin olduğundan emin olun ve ortamı loş tutun.

Electric Blue Jack Dempsey / EBJD
Electric Blue varyetesinden elektrik alamıyorum!

İnternet ortamında kısaltmalar oldukça yaygın ve bu varyete (Electric Blue Jack Dempsey) çoğunlukla EBJD olarak anılıyor.

Normalde bu balıkları sevmem gerekirdi ama ben onlardan pek etkilenmedim.

Orijinal türün cazibesinin bir kısmı, balığın hemen göze çarpmayan renklenmesi ve yıllar içinde onu göz alıcı bir erişkine dönüştürme çabasıdır. Ancak, küçük bir EBJD satın alın ve o zaten hâlihazırda parlak mavi renktedir.

Köken meselesine gelelim. Bu, tartışmalı bir konu ama ben, EBJD'nin bir JD ve muhtemelen başka bir Orta Amerika cichlid türünün çaprazlanması sonucunda ortaya çıkarıldığını düşünüyorum. Bazı kimseler bu varyetenin bir üreme çılgınlığında doğal olarak ortaya çıktığını ve üreme hattından meydana geldiğini iddia edeceklerdir.

Ancak bu varyetede uzun yüzgeçler (tipik bir melez özelliği), farklı batınlarda farklı kafatası biçimleri ve bazı düzensiz pul yapıları mevcuttur.

Ek olarak, EBJD çiftleri görsem de henüz bunların EBJD yavrularını göremedim. Bunun yerine bazı kimseler onları gerçek Jack Dempseylerle eşleştirip doğal gibi görünen "mavi gene sahip Jack Dempseyler" olarak satıyorlar.

Göz alıcı oldukları aşikâr; Papağan cichlid gibi deformasyona sahip değiller ama soyları yine de kuşkulu durumda.


YazanJeremy Gay
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Çevirmen: Anıl Altın
Çevirmenin notu: *Burada ayırıcı olarak kastedilen aparat, akvaryumun ortasında yerleştirilip balıkların birbirini görmesi ama diğer bölmeye geçememelerini sağlayan sert bir tel ağ olabilir.



19 Ağustos 2016 Cuma

Kuzgunun Kültürel Tasvirleri

Efsanelerde ve edebiyatta kuzgunlar birçok yerde geçmektedir. Bunların çoğunda, geniş dağılıma sahip Bayağı Kuzgun (Karakarga) kastedilmektedir. Siyah tüyleri, gaklama sesi ve leşçil beslenmesi yüzünden kuzgun, uğursuz kuş olarak görülmüş ve mit ve efsane yaratıcılarının ilgisini çekmiştir.

Fransız antropolog Claude Lévi-Strauss, yaşam ve ölüm arasında ara bulucu bir hayvan olması sebebiyle kuzgunun (çakal gibi) mitsel bir durum kazandığına dair yapısalcı bir teori ortaya koymuştur. Leşçil kuşlar olarak kuzgunlar, ölümle ve kayıp ruhlarla ilişkili hâle gelmiştir. Örneğin:

* İsveç'te bir batıl inanca göre kuzgunlar, katledilen insanların hayaletleridir.

* Aborijin ve Kuzey Amerika efsaneleri gibi birçok kültürde kuzgunun, önceleri beyaz bir kuş olduğuna inanılmaktadır.

Resmî Kuş

Kuzgun, Kanada'da Yukon eyaletinin ve ayrıca Northwest Territories (Kuzeybatı Toprakları) eyaletindeki Yellowknife kentinin resmî kuşudur.

Kültürel Alanda Sembolizm ve Mitoloji

Kuzgun, pek çok antik mitolojide yer almaktadır. Yaygın hikâyelerden bazıları Yunan, Kelt, Kuzey, Pasifik Kuzeybatı ve Roma mitolojilerine aittir.

Greko-Romen Antik Çağ

Yunan (Grek) mitolojisinde kuzgunlar, kehanet tanrısı Apollon ile ilişkilendirilir. Talih sembolü oldukları söylenir ve ölümlü dünyada tanrının elçisidirler. Mitolojik anlatıya göre Apollon, âşığı Koronis'e casus olarak beyaz bir kuzgun (veya bazı versiyonlarda karga) gönderir. Kuzgun, Koronis'in ona sadakatsizlik ettiğine dair kötü haberlerle geri döndüğünde Apollon, hayvanın tüylerini siyaha çevirerek öfkesini kuzgundan çıkarır. Günümüzde kuzgunların siyah renkte olmasının nedeni budur.

Livy'ye (Romalı tarihçi Titus Livius) göre, Roma generali Marcus Valerius Corvus (M.Ö. 370-270) cüsseli bir Galyalı ile çarpışırken, miğferinin üstünde, uçarak düşmanının kafasını karıştıran bir kuzgun bulunuyordu.

Yahudi İncili ve Musevilik

Kuzgunlar, Yahudi İncili'nde birçok yerde geçmektedir. Hâkimler Kitabı'nda, Gideon tarafından mağlup edilen Medyen Krallarından birinin adı, "Kuzgun" anlamına gelen "Orev" idi.

Talmud metinlerinde kuzgunun, Nuh'un gemisinde sel sırasında çiftleşen üç canlıdan biri olduğu ve bu yüzden cezalandırıldığı belirtilmektedir. Şaşırtıcı şekilde, İzlandalıların Landnámabók kitabında -Nuh ve gemisine benzer bir hikâye olarak- Hrafna-Flóki Vilgerðarson, gemisini Faroe Adaları'ndan İzlanda'ya götürmek için kuzgunların rehberliğinden yararlanmaktadır.

Krallar Kitabı'nda (17:4-6) Tanrı, İlyas Peygamberi beslemeleri için kuzgunları görevlendirmektedir. Eyüp Kitabı'nda Eyüp 38:41'de kuzgunları kimin beslediği üzerinde durulmaktadır. Şarkıların Şarkısı 5:11'de Kral Süleyman, kuzgun kadar siyah saçlı olarak tanımlanmaktadır. Yeni Ahit'te de kuzgunlar, Luka 12:24'te Tanrı'nın hükmünün bir göstergesi olarak İsa Peygamber tarafından kullanılmaktadır.

Lizbon arması
Geç Antik Çağ ve Hıristiyan Orta Çağı

İberyalı Hıristiyan şehidi Zaragozalı Aziz Vincent (Saint Vincent of Saragossa) hakkındaki dördüncü yüzyıl efsanesine göre, Aziz Vincent idam edildikten sonra destekçileri gelip naaşını alana kadar kuzgunlar, başında bekleyip onu vahşi hayvanlara karşı korumuştur. Naaşı, Portekiz'in güneyindeki Cape St. Vincent (St. Vincent Burnu) olarak bilinen yere götürülmüştür. Mezarı üzerine, kuzgun sürüleri tarafından korunmaya devam eden bir türbe inşa edilmiştir. Arap coğrafyacı El İdrisi, "Kanisah al-Ghurab" (Kuzgun Kilisesi) olarak adlandırdığı bu yerdeki kuzgunların daimi koruma olayından bahsetmiştir. Portekiz Kralı Afonso Henriques (I. Afonso) (1139–1185) azizin naaşını mezarından çıkartmış ve yine kuzgunların eşliğinde gemi ile Lizbon'a getirtmiştir. Bu nakliyat, Lizbon armasında tasvir edilmektedir.

Bir kuzgunun, Nursialı Aziz Benedikt (Saint Benedict of Nursia) kutsadıktan sonra kıskanç keşişler tarafından üzerine zehir dökülen bir ekmeği alıp götürerek azizi koruduğundan da bahsedilir.

Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa hakkında, Türingiya'daki Kyffhäuser Dağı veya Bavyera'daki Untersberg Dağları'nda bir mağarada şövalyeleri ile birlikte uyuduğundan bahsedilen efsanelerde, kuzgunlar dağın etrafında uçmaya son verdiğinde imparatorun uyanacağı ve Almanya'yı tekrar eski şaşalı günlerine geri döndüreceği anlatılır. Hikâyeye göre imparatorun gözleri uyurken yarı açıktır ve zaman zaman elini kaldırıp bir genci kuzgunların uçmayı kesip kesmediğine bakması için gönderir.

Odin'in omuzlarında Huginn ve Muninn
Cermen Kültürleri ve Viking Çağı

Cermenlere göre Odin sıklıkla kuzgunlarla birliktedir. Figür tasvirlerini kapsayan örneklerde Odin, İsveç'in Vendel Dönemi'nde 6. yüzyıl kolye ucu ve 7. yüzyıl miğferi üzerinde iki kuşla birlikte görülür. Geç dönem İskandinav mitolojisinde Odin, gözleri ve kulakları gibi hareket eden Huginn ve Muninn adında iki kuzguna sahip olarak tasvir edilir; Huginn düşünce ve Muninn hafıza ile ilişkilendirilir. Kuzgunlar her gün Hliðskjálf'tan havalanır ve Odin'e Midgard'dan haberler getirirler.

Kuzguna karşılık gelen Eski İngilizce kelime ‘hræfn'dir; Eski İskandinav dilinde ise bu kelime ‘hrafn'dır ve bu, sıklıkla kan dökme ve savaş işareti olarak bir arada kullanılmıştır.

Kuzgun, Vikinglerde yaygın olarak kullanılan bir nişandır. Ragnar Lodbrok, üzerine kuzgun nişanı işlenmiş ve Reafan adı verilen bir sancağa sahipti. Eğer bu sancak dalgalanırsa Lodbrok'un galip geleceğinden, sancak hareketsiz kalırsa da savaşın kaybedileceğinden bahsedilir. Kral Harald Hardrada'nın da Landeythan adı verilen bir kuzgun sancağı vardı. Kuş ayrıca eski bir Viking kolonisi olan Man Adası folklöründe de görülür ve arması üzerinde bir sembol olarak kullanılmaktadır.

Kelt Gelenekleri

İrlanda mitolojisinde kuzgunlar, Badb ve Morrígan figürlerinde savaş ve savaş alanı ile ilişkilendirilir. Tanrıça Morrígan, kahraman Cú Chulainn'in ölümünün ardından, onun omzuna kuzgun biçiminde konmuştu. Tanrı Lugh'un adı, Keltçede "kuzgun" için kullanılan bir kelimeden gelmektedir. Lugh güneş tanrısıdır ve sanat ve bilim yaratıcısıdır.

Kuzgunlar ayrıca, adı "kuzgun" anlamına gelen Gal tanrısı Bran the Blessed (Kutsal Bran) (Branwen'in erkek kardeşi) ile ilişkilendirilmiştir. Mabinogion'a göre Bran'ın başı, istilalara karşı tılsım olması için White Hill of London'a gömülmüştür. Bran, Mabinogion'un İkinci Bölümü olarak bilinen hikâyede devasa biri ve Britonların Kralı olarak tasvir edilmiştir ve Gal mitolojisindeki birkaç diğer karakter de Bran adı taşımaktadır. 12. veya 13. yüzyılda yazılmış olan The Dream of Rhonabwy (Rhonabwy'nin Düşü) efsanesinde de Kral Arthur’un şövalyesi Owain'in ordusu olarak sıklıkla kuzgunlardan bahsedilmektedir.

Londra Kulesi kuzgunları
Bir efsaneye eğer Londra Kulesi'ndeki kuzgunlar kovulursa, İngiltere Krallığı yıkılacaktır. Yüzyıllar boyunca en azından altı adet kuzgunun kulede yaşadığı düşünülmüştür. II. Charles'ın (1630 - 1685), Kraliyet Astonomu John Flamsteed'in şikâyetleri üzerine kuzgunların kovulmasını emrettiği söylenir. Ama kuzgunlar kovulmamıştır çünkü krala efsaneden bahsedilmiştir. Charles, İngiliz İç Savaşı'nın ardından, batıl inanç veya değil, böyle bir riski almamış, bunun yerine gözlemevini Greenwich'e taşıtmıştır.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Kule'deki kuzgunlarının çoğu, bombardımanların yarattığı etki nedeniyle helak oldu ve geriye sadece "Mabel" ve "Grip" isminde bir çift kuzgun kaldı. Kule'nin tekrar halka açılmasından kısa bir süre önce Mabel uçup gitti ve Grip'i biçare bıraktı. Birkaç hafta sonra Grip de muhtemelen eşini aramak için uzaklaştı. Bu olay birkaç gazetede yer aldı ve yazıların bazılarında eğer kuzgunlar Kule'yi terk ederse, Britanya İmparatorluğu'nun çökeceği efsanesi yer alıyordu. Bunun kısa süre sonrasında İmparatorluk parçalandığından, batıl inanç sahibi kimseler olayı efsanenin onaylanmasına yordular. Kule'nin 1 Ocak 1946 tarihinde halka açılmasının öncesinde, buraya yeni kuzgunların yerleştirilmesi sağlandı.

Orta Doğu / İslam kültürü

Kuran-ı Kerim'deki Habil ve Kabil hikâyesinde, Maide suresinin 31. ayetinde, kuzgunun, Kabil'in öldürdüğü kardeşinin cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini gösterdiği yer alır (Bkz. Maide suresi ayetler 27-31).

Hinduizm / Güney Asya

Tanrıça Dhumavati
Yoga Vasistha metninin bir bölümü olan Bhusunda hikâyesinde, karga biçimindeki çok yaşlı bilge Bhusunda, Hindu kozmolojisinde tanımlı olduğu üzere dünya tarihinde çağların bir başarısı olarak anımsanmaktadır. Meru Dağı'ndaki bir dilek ağacı üzerinde yaşayarak, birkaç felaketi atlatmayı başarmıştır. Kargalar, Hinduizm'de ayrıca ata olarak görülür ve Shraaddha ritüeli sırasında kargalara yiyecek veya yer fıstığı verme uygulaması hâlâ geçerlidir.

Bir Hindu tanrısı olan Shani, sıklıkla dev bir siyah kuzgun ya da karga üzerine binmiş şekilde resmedilir. Karga (zaman zaman kuzgun veya akbaba), Shani'nin vahanasıdır. Mülklerin koruyucusu olan Shani, bu kuşların hırsızlık eğilimlerini bastırabilmektedir.

Karga, geleneksel dindar Hindular tarafından, Pitrs (ruhlar/atalar) dünyasından bir haberci olarak görülür ve yıllık Shraddha ritüeli sırasında, Brahmanların yemeklerini yemelerinin ardından, pişirilmiş pirinç törensel olarak kargalara sunulur. Her Brahman hanesinde, herhangi biri yemek yemeden önce, Tanrıya (ailenin tanrısı) yiyecek sunulmasının ardından, kargalara günlük pirinçleri verilir. Bu görev evin hanımınındır ama Shraddha gününde, kargaları çağırma ve onlara pirinç topları verme ritüelini uygulayan kişi erkek olur.

Karganın gaklaması da ya kendisiyle uzun süredir iletişim kurulmamış akrabalardan bir mektup (haber) alınacağına ya da birtakım beklenmedik misafirlerin geleceğine dair bir işaret olarak görülür. Tecrübeli ihtiyar kimseler, karganın çatı, duvar vs. üzerinde hoplama veya yürüme biçiminden ya da gaklama tonu ve biçiminden bunun nasıl bir haber olduğunu anlayabilirler.

Bir kişinin bir iş veya yolculuk için yola çıktığı yol üzerinde alçak uçuş yapan karga, soldan sağa ya da tam ters şekilde uçuş yoluna bağlı olarak, olumlu veya olumsuz yorumlanan bir işaret olarak görülür.

Eski Tamil edebiyatında kargadan, gün doğumundan önce kalkmanın, insan görüşü ötesinde çiftleşmenin ve yemeği paylaşmak üzere dostları ve akrabaları davet etmenin bir örneği olarak bahsedilir.

Ayrıca Kuzgun, Bhutan'ın ulusal kuşudur ve tanrı Gonpo Jarodonchen'i temsil eder biçimde kraliyet şapkasını bezemektedir.

Kuzey Amerika, Pasifik Kuzeybatı Yerlileri

Kuzgun; Çimmesyanlar, Haydalar, Heiltsuklar, Tlingitler, Kwakiutller, Kıyı Salişleri, Koyukonlar ve İnuitler gibi Pasifik Kuzeybatı kıyısı yerli halk mitolojilerinde önemli role sahiptir. Bu yerli halk mitolojilerinde kuzgun, dünyanın yaratıcısıdır ama ayrıca düzenbaz bir tanrı olarak da görülür. Örneğin Tlingit kültüründe, daima açıkça ayırt edilmeseler bile iki farklı kuzgun karakteri vardır. Bunlardan biri yaratıcı kuzgundur; dünyayı biçimlendirmekten sorumludur ve bazen de karanlığa aydınlık getiren güç olarak görülür. Diğeri ise çocuksu kuzgundur; daima bencil, yaramaz, entrikacı ve iştahlıdır. Yüce Ruh her şeyi yaratırken, yarattıklarını ayırmış ve sedir ağacından yapılma kutularda saklamış. Yüce Ruh, bu kutuları insanlardan önce yaşamakta olan hayvanlara hediye olarak vermiş. Hayvanlar kutuları açtığında, dünyayı oluşturan her şey ortaya çıkmış. Kutularda dağlar, ateş, su, rüzgâr ve ayrıca bitkiler için tohumlar bulunuyormuş. Martıya verilen kutuda, dünyanın tüm ışığı varmış. Martı, kutusunu çok sevmiş ve kanadının altında saklayarak onu açmayı reddetmiş. İnsanlar kuzgundan, kutuyu açma ve ışığı salıverme konusunda martıyı ikna etmesini istemiş. Bunun üzerine kutuyu açması için ona yalvarmasına, ısrar etmesine, iltifatta bulunmasına ve onu kandırmaya çalışmasına rağmen, martı bunu kabul etmemiş. En sonunda kuzgun, öfkelenmiş ve martının ayağına bir diken batırmış. Kuzgun, martı acı nedeniyle kutuyu bırakana kadar dikeni daha derine itmiş. Sonrasında kutudan, dünyaya ışığı getiren güneş, ay ve yıldızlar çıkmış ve böylelikle dünyanın ilk günü başlayabilmiş.

Sanatçı Bill Reid, kuzgunu hem düzenbaz hem yaratıcı olarak bütünleştirerek, bir Hayda mitinden bir sahneyi tasvir eden The Raven and The First Men (Kuzgun ve İlk İnsanlar) heykelini yapmıştır. Bu mite göre hem karnı tok olan hem de canı sıkılan kuzgun, bir midye içine sıkışmış bazı yaratıklar bulmuş ve bunları serbest bırakmış. Bu korkmuş ve utangaç yaratıklar, dünyadaki ilk insanlarmış ve midyenin kabuğundan kuzgun tarafından kurtarılmışlar. Daha sonra kuzgun bu yaratıklardan sıkılmış ve onları kabuğa geri götürmeyi planlamış. Ama bunun yerine, bu erkek yaratıklara dişi eşler bulmaya karar vermiş. Kuzgun bir kitonun içinde birkaç dişi insan bulmuş, onları kurtarmış ve bu iki cinsiyete buluşma ve etkileşime geçme fırsatı vermiş. Daima düzenbaz olarak bilinen kuzgun, insanların çiftleşmesinden sorumluymuş ve onlara karşı kendisini çok koruyucu hissetmiş. Kuzgun yaratıcı olmakla birlikte, birçok Hayda mitinde ve efsanesinde sıklıkla insanoğlunun koruyucusu olarak yer almaktadır.

Puget Halici bölgesinden farklı bir kuzgun hikâyesinde, kuzgunun ilk başta, insanların dünyasından önce var olan ruhlar diyarında (aslen kuşlar diyarı) yaşadığından bahsedilir. Bir gün kuzgun, kuşlar diyarından sıkılmış ve gagasıyla bir taş alarak uçup gitmiş. Taşı taşımaktan yorulduğunda onu bırakmış; taş okyanusa düşmüş ve günümüzde insanların yaşadığı gök kubbeyi oluşturana dek genişlemiş.

Hayda yerlilerinden Gwaii tarafından anlatılan eski bir hikâye, Güneşin, Ayın, Yıldızların, Tatlı Suyun ve Ateşin dünyaya kuzgun tarafından nasıl getirildiği ile ilgilidir:

"Uzun zaman önce dünyanın başlangıcının kıyısında Boz Kartal, Güneşin, Ayın, Yıldızların, tatlı suyun ve ateşin koruyucusu imiş. Boz Kartal, tüm bu şeyleri saklı tutacak kadar insanlardan nefret ediyormuş. İnsanlar, ateş ve tatlı su olmaksızın, karanlıkta yaşıyormuş.

"Boz Kartalın güzel bir kızı varmış ve Kuzgun ona âşık olmuş. Önceleri Kuzgun, kar beyazı bir kuşmuş ve böylelikle Boz Kartalın kızından hoşlanmış. Kız onu babasının hanesine davet etmiş.

"Kuzgun, Güneşin, Ayın, Yıldızların ve tatlı suyun Kartalın hanesinin duvarlarında asılı olduğunu gördüğünde, yapması gerekeni anlamış. Kimsenin görmediği bir anda bunları alma fırsatını kollamış. Sonra bunların hepsini ve yanan bir meşaleyi çalmış ve bacadan yukarı doğru çıkmaya başlamış. Kuzgun dışarı çıkar çıkmaz Güneşi gökyüzüne asmış. Okyanusun ortasında bir adanın çok uzağına uçabileceği kadar çok ışık ortaya çıkmış. Güneş battığında Kuzgun, Ayı gökyüzüne asmış ve yıldızları farklı yerlere serpiştirmiş. Bu yeni ışıkla uçmaya ve çaldığı tatlı suyu ve meşaleyi taşımaya devam etmiş.

"Kuzgun yeniden kara üzerine gelmiş. Doğru yere ulaştığında, tüm suyu bırakmış. Su yere inmiş ve dünyadaki tüm tatlı suya sahip akarsular ve göller oluşmuş. Kuzgun artık, meşaleyi gagasında tutarak uçuyormuş. Ateşten çıkan duman, beyaz tüylerine değmiş ve tüyleri siyaha dönmüş. Gagası yanmaya başladığında, meşaleyi bırakıvermiş. Meşale kayalara çarpmış ve ateş, kayaların arasında saklanmış. İşte iki taşı birbirine vurduğunuzda kıvılcım çıkmasının nedeni budur.

Kuzgunun tüyleri, meşaleden çıkan dumanla siyaha döndükten sonra bir daha asla beyaz olmamış. Bu yüzdendir ki Kuzgun artık siyah bir kuştur."

Kuzgunun güneşi çaldığı ve serbest bıraktığına ve ilk insanların bir midye kabuğundan çıkardığına dair dikkate değer başka hikâyeler de vardır. Britanya Kolumbiyası'nda yaşamış olan Kwakiutlların bir hikâyesi, gelecekte kehanet görüşü gelişsin diye erkek çocuğunun doğumunun ardından plasentanın kuzgunlara ikram edilişinden bahseder; böylelikle, İskandinav geleneklerine benzer şekilde, kuzgun ile kâhinlik arasında bir ilişki kurulmuştur.

Bir efsanede kuzgun kendisini, gün ışığı kutusunun sahibinin bekâr kızı tarafından yutulan bir çam iğnesine dönüştürmüştür; kız hamile kalmış ve kılık değiştirmiş bir kuzgun dünyaya getirmiştir.

Sibirya, Kuzey Asya

Kutcha (ya da Kutkh) isimli kuzgun tanrı veya ruh, Rusya'nın uzak doğusundaki Koryakların ve diğer yerli Çukotka-Kamçatka halklarının şamanik geleneklerinde önemli yer tutar.

Kutcha, geleneksel olarak çeşitli insanlar tarafından çeşitli biçimlerde kutsanır ve birçok efsanede yer alır: Yaradılışta önemli bir figür olarak, insanoğlunun doğurgan bir atası olarak, güçlü bir şaman olarak ve bir düzenbaz olarak. Çukçilerin animist hikâyelerinde adı sıklıkla geçer ve Kamçatka'daki Koryakların ve İtelmenlerin mitolojisinde merkezî roldedir. Kutkh ile ilgili birçok hikâye, Pasifik Kuzeybatı kıyısı yerlileri arasındaki Kuzgun hikâyeleriyle benzerdir; bu durum Asya ve Kuzey Amerika halkları arasında uzun ve dolaylı bir kültürel bağlantı geçmişi olduğunu göstermektedir.

Savaşta savaşçıların kafaları üzerinden uçan iki kuzgun veya karga, Yakut mitolojisinde iki kötü savaş ve vahşet ruhu olan Elbis Kuha ve Ohol Uğola'yı temsil eder. Yahut şamanizminde, Uluu Suorun Toyon ve Uluutuar Uluu Toyon dâhil olmak üzere bazı diğer tanrılar veya ruhlar, "bulutlu gökyüzünün yüce kuzgunu" olarak tanımlanmaktadır.

Modern Edebiyat

Kuzgun, Batı dünyası edebiyatında sıklıkla kendisine yer bulmuştur:

* Susanna Clarke'ın Jonathan Strange & Mr Norrell (2004) romanında Kuzey İngiltere'nin uzun süredir kayıp olan büyücü kralı John Uskglass, Kuzgun Kraldır. Askerî eylemler sırasında veya bir yerde sihirle ortaya çıkarken, dramatik etki için sıklıkla kuzgun sürülerini toplar. Roman boyunca kuzgunlar, onun dönüşünün veya özel bir büyü hareketinin işareti olarak görülür.

* Neil Gaiman'ın American Gods romanında, Huginn ve Muginn kuzgunları önemli bir rol oynamaktadır.

* Charles Dickens'ın tarihî romanı Barnaby Rudge'ta kuzgun "Grip" önemli bir karakterdir.

* Joe Haldeman'ın Guardian (2002) isimli bilim kurgu romanında şekil değiştiren bir yaratık, Gordon ismindeki bir Tlingit şamanı ve bir kuzgun olarak görülmektedir.

* Christopher Marlowe'un The Jew of Malta (muhtemelen 1589 veya 1590) oyununda kuzgunun uğursuz kara görüntüsü kullanılmaktadır.

* Edgar Allan Poe'nun anlatı şiiri "The Raven"da (1845) kuzgun, doğa üstü bir haberci olarak yer almaktadır. Bu şiirde ve Dickens'ın kitabında kuşun konuşma gücü önemlidir.

* Branwyn Rhodes'un yazdığı ve Mike Kunde tarafından resimlendirilen Legend of the Ravens (2013) isimli çocuk kitabı, 1600'lerde II. Charles döneminde Londra Kulesi kuzgunları hakkındaki efsanelere dayanmaktadır.

* William Shakespeare, kuzguna diğer herhangi bir kuşa olduğundan daha fazla atıfta bulunur; Othello ve Macbeth gibi eserleri buna örnektir.

* Edmund Spenser'ın The Faerie Queene (ilk bölümü 1590 ve ikinci bölümü 1596) isimli eserinde kuzgunun uğursuz kara görüntüsü kullanılmaktadır.

* J. R. R. Tolkien'in The Hobbit (1937) isimli kitabında Carc oğlu Roäc, Yalnız Dağ (Erebor) Kuzgunlarının lideridir.

* Darren Shan tarafından yazılan The Saga of Larten Crepsley serisinin Ocean of Blood kitabında Mika Ver Leth, bir kuzgunun insan biçiminde görünen hâli olarak tanımlanmaktadır.

Sinema

* Disney'in The Lone Ranger (2013) filminde (Johnny Depp tarafından canlandırılan) Tonto karakteri, film boyunca bir kuzgunlu başlık takmaktadır.

* Disney'in Sleeping Beauty (1959) filminde Malefiz, Diablo isminde evcil bir kuzguna sahiptir. Bu kuş, Malefiz'in kullanışlı bir yardakçısıdır.

* Diablo, Maleficent (2014) filminde ise Diaval adıyla karşımıza çıkar ve gerektiğinde, (aktör Sam Riley tarafından canlandırılan) bir insana, bir köpeğe, bir ata ve bir ejderhaya dönüşür. İlk defa bir insana dönüştüğünde, Malefiz tarafından bir avcı ve köpeğinin elinden kurtarılır. Bu durum onu Malefiz'e borçlu hâle getirmiş görünmektedir ve Malefiz'in davranışları sıklıkla alaycı ve kınayıcı olsa da Diaval onu desteklemekte ve ona yardım etmektedir.

* Edgar Allan Poe'nun The Raven (Kuzgun) şiiri, 1915, 1935, 1963 ve 2012 yıllarında sinemaya uyarlanmıştır.

* Disney'in Snow White and the Seven Dwarfs (1937) filminde Kötü Kraliçe Grimhilde, evcil bir kuzguna sahiptir. Grimhilde'in kuzgunu isimsizdir ve tamamen sessizdir; akıbeti de belli değildir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: Wikipedia > Cultural depictions of ravens
Tür örneği: Kalın Gagalı Kuzgun

6 Ağustos 2016 Cumartesi

Yılan Yıldızları

Deniz yıldızları, derisi dikenliler şubesine ve Asteroidea sınıfına bağlı bir grup omurgasız hayvandır. Deniz yıldızı terimi ayrıca, Asteroidea sınıfı üyeleriyle yakın akraba olan Yılan Yıldızları için de kullanılır. Yılan Yıldızları, Ophiuroidea sınıfına bağlıdır.

Deniz yıldızları tüm okyanuslarda yaşar ama en zengin tür çeşitliliği Pasifik Okyanusu’nun kuzey bölümündedir. Yılan Yıldızları da dünya genelinde deniz ortamlarında bulunur ve oldukça derin sularda hayatta kalma özellikleri ile ünlüdürler. 500 m’den daha derin deniz tabanları, çoğunlukla bu deniz yıldızlarıyla doludur ve 6000 m’den daha derin sularda bile görülürler. Ancak çok daha sığ sularda da bulunabilirler ve mercan resiflerinde de yaşarlar. Yılan Yıldızlarından birkaç tür, acı su şartlarında da hayatta kalabilmektedir; bu, derisi dikenliler arasında ender rastlanan bir durumdur.

Bir deniz yıldızı tipik olarak, disk şekilli ana gövdesinden çıkan en az beş “kol” ile donatılmıştır. Beş kollu yapı, kolların 72°’lik açılarla dizildiği ve pentaradyal simetri olarak bilinen bir simetri biçimini oluşturur. Çoğu deniz yıldızı beş kollu olsa da bazı türlerin beşten az, bazı türlerinse beşten fazla kolu vardır. Kol sayısı, bir tür içerisinde de değişiklik gösterebilir. Deniz yıldızları, hareket edebilen bir iskelete sahip değildir, bunun yerine hidrolik su damar sistemi kullanırlar. Deniz yıldızının ağzı alt kısmında, anüsü ise üst kısmında yer alır.

Ophiothrix cinsinden deniz yıldızlarının bakımı

Ophiothrix cinsindeki türler, resif akvaryumlarında sıklıkla bakılan Yılan Yıldızlarındandır ve leşçil olarak görev yapıp resifin temiz kalmasına yardımcı olurlar. Bu deniz yıldızları yaygın olarak, zeytin yeşili küçük diskleri üzerinde dikenli uzun kollara sahiptir. Disk üzerindeki desenler bireyden bireye değişiklik gösterir ve kolları, siyah ya da beyaz dikenlerle birlikte beyaz renkte olur.

Ophiothrix cinsindeki türlerin bakımı orta derecede zordur ve hızlı çevresel değişimlere karşı aşırı hassastırlar. İçerisinde bu deniz yıldızlarından bulunan bir akvaryumda tuzluluk, oksijen ve pH seviyelerini olabildiğince sabit tutmanız gerekir. Bu deniz yıldızları düşük bakır konsantrasyonlarından bile etkilenip ölebildiğinden, akvaryumda bakır içerikli ilaçları kullanmamalısınız. Deniz yıldızını başka bir yere alacağınız zaman dikkatli olmalısınız ve asla havayla temas etmemesine özen göstermelisiniz. Çoğunlukla 7 ila 15 cm. iken satışa sunulurlar ama 25 cm. büyüklüğe ulaşabilirler. Yarı agresif canlılardır.

Ophiothrix türleri, Karayipler’den getirilir ve 22 ila 26°C su sıcaklığında rahat edecektirler. Tuzluluk 1,023 - 1,025, pH 8,1 - 8,4 ve dKH 8 - 12 aralığında olmalıdır.

Ophiothrix cinsindekiler, ortam aydınlıkken olabildiğince kayaların altında saklanmayı tercih edecek gececil türlerdir. Gece boyunca ise doku artıklarıyla ve diğer küçük organizmalarla beslenirler. Eğer çok ince şekilde doğrarsanız, hayvansal yemleri de yiyebilirler. Omurgasızlar için uygun sıvı yemler ve zooplankton da hoşlarına gidecektir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: aquaticcommunity.com

Temizlikçi Karidesler: Harika Deniz Akvaryumu Omurgasızları

Yazan: Jeff Kurtz

Tropikal mercan resiflerindeki ortakyaşamı (simbiyoz) düşündüğümüzde, aklımıza çoğunlukla palyaço balıkları ve mercanlar gelir. Ancak gözlemlenmesi ilgi çekici ve akvaryum ortamında yaratılması daha kolay olan başka bir ortakyaşam modeli daha vardır. Temizlikçi Karidesler ve onların balık müşterileri arasındaki karşılıklı faydalanma ilişkisinden bahsediyorum.

Temizlikçi olarak nitelendirilebilen farklı familyalara mensup çeşitli karides türleri mevcutken, biz burada Lysmata cinsindeki çok popüler ve bakımı görece kolay üç türe odaklanıyoruz: L. amboinensis, L. debelius ve L. wurdemanni.

"Temizlik hizmetleri burada"

Bu üç tür de temizlik hizmetlerinin reklamını yapar şekilde koyu renk desenlerini sergileyen, göz alıcı güzel hayvanlardır. Bunların balık müşterileri, mercan resifi "temizlik istasyonları"nda mutlu bir biçimde sıralanır ve dış parazitlerinin ve ölü dokularının temizlenmesi için kendilerini bu karideslere sunarlar. İri avcı balıklar bile, (çoğunlukla) onları yemeksizin temizlikçi karideslerin hizmetlerinden faydalanır.

Beslenmeleri ve bakımları kolay

Zorunlu temizlikçiler olan (yani başka bir kaynaktan besin alamayan) ve akvaryum ortamında yaygın olarak açlıktan ölen Temizlikçi Wrasselerin (Labroides cinsi ve diğerleri) aksine, Temizlikçi Karideslerin akvaryumda beslenmeleri çok kolaydır ve neredeyse tüm hazır yemleri yiyecektirler. Ayrıca, sabit şartların oluşturulduğu ve yüksek su kalitesinin sağlandığı nano akvaryumlar da dâhil olmak üzere daha küçük sistemler için de uygun canlılardır.

Hatırlatılması gereken son nokta, Lysmata cinsinden karideslerin dalgalanma gösteren ya da bozulan su şartlarına veya nitrat oluşumuna karşı toleranslı olmamalarıdır. Ayrıca, su parametrelerindeki ani değişikliklere karşı aşırı hassas olduklarından, yeni sistemlere çok dikkatli ve yöntemli bir biçimde adapte edilmelidirler.

Su kalitesiyle ilgili durumlara ek olarak, Temizlikçi Karideslerin yuva belleyeceği kayalar, saklanmaya uygun bolca kovuk, sarkıt ve çıkıntı oluşturacak biçimde düzenlenmelidir.

Beslemeye değer üç temizlikçi

Daha önce bahsedildiği üzere, burada tanımlananların dışında farklı Temizlikçi Karidesler de vardır ama biz en popüler üç tanesine göz atacağız:

Lysmata amboinensis
Lysmata amboinensis

Hint-Pasifik'ten getirilen ve yayın olarak Kokarca Temizlikçi Karides olarak adlandırılan L. amboinensis, sırtı boyunca devam eden parlak kırmızı şeritle birlikte genel olarak sarı renktedir. Kırmızı şeridin ortası boyunca devam eden belirgin ve ince bir beyaz çizgisi vardır. Ön bacakları ve sallanan uzun antenleri de parlak beyazdır. Neredeyse tamamen aynı görünüşe sahip bir Batı Atlantik türü daha vardır (Lysmata grabhami) ama akvaryumcularda bu türle karşılaşmak pek mümkün değildir ve iki türün bakım ihtiyaçları da çok benzerdir.

Kişisel deneyimime ve diğer birçok akvaristten alınan bilgilere dayanarak, iş akvaryum arkadaşlarının temizlenmesine geldiğinde L. amboinensis bu üç tür içinde en iyisidir. Esasen, bu türden birkaç bireyi yıllar boyunca besledim ve güvenilir temizlikçi olduklarını kanıtladılar. Bu tür ayrıca, elinizi akvaryumun içine küçük bir balık yemi tutarak soktuğunuzda elinize tırmanacak ve elinizin üzerinde dolaşacaktır.

Lysmata debelius
Lysmata debelius

Başka bir Hint-Pasifik temizlikçisi olan L. debelius, çocukken onu ilk defa Şikago'daki Shedd Akvaryumu'nda gördüğüm günden beri, benim favori Temizlikçi Karidesim oldu. Yaygın olarak Kan Kırmızı Ateş Karidesi veya Kırmızı Temizlikçi Karides olarak bilinen bu tür, bacaklarındaki beyaz "çorapları", beyaz antenleri ve vücudunun ön kısmındaki beyaz noktalarla birlikte genel olarak parlak kırmızı renktedir.

Bu daha utangaç ve münzevi tür de balık arkadaşlarının ve akvaristlerin elini temizleyecektir ama bunu L. amboinensis gibi eksiksiz ve iştahli biçimde yapmaz. Kaya düzenlemesinde akvaryumun ön kısmına doğru birkaç çıkıntı ve sarkıt oluşturmanız, bu mahcup karidesi görme fırsatınızı arttıracaktır.

Lysmata wurdemanni
Lysmata wurdemanni

L. wurdemanni, akvaryumlarda temizleme davranışı sergileme konusu açısından en az güvenilir türdür ama yine de bakılmaya değerdir. Batı Atlantik'te yaşayan bu tür, kırmızı beyaz çizgilere sahip ve yaygın olarak Nane Şekeri Karidesleri olarak adlandırılan bir gruba mensuptur. Ben bu türü sadece güzel görüntüsü ve kolay bakımı için değil, ayrıca zaman zaman istilacı Aiptasia anemonlarının temizliğine katkı sağlayabildiğinden ötürü besledim.

Ancak bu karidesleri Aiptasia ile mücadele için eklerseniz, tüm bireylerin bu mücadeleye eşit biçimde katılmayacağını bilmelisiniz. Bazıları temizliğe katılacaktır, bazıları ise hiç ilgi göstermeyebilir. Ayrıca "Nane Şekeri Karidesleri" grubundaki tüm türler Aiptasia yemez ve Lysmata californica türü de serin sularda yaşar ve tropikal akvaryumlar için uygun değildir. Eğer amacınız Aiptasia kontrolü ise, tercihinizi L. wurdemanni'den yana kullanabilirsiniz.

Uygun akvaryum arkadaşları

Temizlikçi Karidesler, bu küçük kabukluları kıtır kıtır yemeye veya yutmaya meyilli olmayan herhangi bir balıkla bir arada tutulabilir. Yani Tetik Balıkları, Balon Balıkları, Orfozlar, iri Şahin Balıkları, iri Wrasseler, Mürenler, Aslan Balıkları ve benzeri balıklar uygun akvaryum arkadaşları değildir. Bu balıklar doğada Temizlikçi Karideslerden faydalansalar bile, kapalı bir sistemde sürekli bir arada olduklarında avcı içgüdülerin harekete geçme olasılığı daima vardır.

Resif sistemlerine eklenmeleriyle ilgili olarak L. amboinensis ve L. debelius'a genellikle mercanlara ve diğer durağan omurgasızlara zarar vermeme konusunda güvenilebilir. L. wurdemanni ise resif akvaryumunda daha az güvenilirdir. Sonuç olarak, Aiptasia yiyen bir karidesin diğer omurgasızların tadına bakmayacak olması pek beklenmemelidir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: saltwatersmarts.com
İlgili makaleler: 1) Kan Kırmızı Ateş Karidesi, Karides Arkadaşını Neden Öldürdü?
2) Tabanca Karidesleri ve Gobiler: Harika Ortaklar

30 Nisan 2016 Cumartesi

Kendi Kendini Döllemek için Erkek Organı Geliştiren Dişi Cichlid

Tek başına kalan bir dişi cichlid, kendisini döllemeyi ve yavru üretmeyi başardı.

Hull Üniversitesinde bulunan cichlid, Pundamilia pundamilia ve Neochromis omnicaeruleus türlerinin insan eliyle çaprazlanmasıyla üretilmişti.

Düzinelerce kardeşi gibi, bir akvaryumda tek başına tutuluyordu ama yanında hiçbir balık olmamasına rağmen, iki yıllık bir süreç içerisinde kırktan fazla yavru doğurdu.

Bu durum, kendi kendini dölleme olarak bilinmektedir. Çiçekler ve böcekler arasında oldukça yaygın bir üreme yöntemidir ama omurgalılarda çok nadir görülür.

Mangrov Killifishi (Kryptolebias marmoratus) kendi kendini döllediği bilinen az sayıdaki omurgalıdan biridir. Bu beceriyi, bir eş bulmak her zaman kolay olmadığı ve belli iç üreme risklerine rağmen kendi kendine üremek hiç ürememekten daha iyi olduğu için geliştirdiği düşünülmektedir.

80 benzer melez dişi arasından sadece birinde kendi kendini döllenme görülmesinin nedeni belirsizdir ama araştırmacılara göre bu, farklı cinsiyet belirleyici genlere sahip ebeveynlerinden ötürü, melek balığın doğasının neden olduğu genetik bir 'yeniliktir'.

Balık, ağızda kuluçka yapmaktadır ve ağzında tuttuğu yumurtaları, suya saldığı ve sonrasında yuttuğu spermlerle dölleyerek üretimi başarabilmiştir.

Kırk yavrusundan on yedisi erişkinliğe ulaşmıştır. Bu balıklar da tek başlarına tutulmuş ama süreç içinde hiçbiri aynı kendi kendini dölleme becerisini sergilememiştir. Bununla birlikte bu yavrular, bilim adamlarının 'iç döllenme baskılanması' adını verdiği, sonradan gelen nesillerde doğum bozukluklarına yol açabilen minimal genetik çeşitliliğe sahip olmuştur.

Kendi kendini dölleyen dişinin analizinde, normal üreme organlarının yanı sıra sperm içeren dokular geliştirdiği bulgusuna ulaşılmıştır.

Çalışma, Royal Society Open Science dergisinde yayınlanmıştır.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Ağaçlarda Saklanarak Hayatta Kalan Balık

Koi Havuzu için Lotus

Yazan: Larry Nau

Koi havuzu, akvaryum hobisindeki birçok zirve noktasından biridir. Koiler, harika renkleri ve sıra dışı kişilikleri ile olağanüstü balıklardır. Hangi akvarist, müstakil evinin arka bahçesinde, içerisinde bu harika balıkların bulunduğu 35.000 litrelik bir havuzu olsun istemez ki? Ancak 75 cm. ve üstüne çıkabilen boyları ile koiler doymak bilmez bir iştaha sahiptir. Yiyecekler sizin tarafınızdan sağlansın veya havuzda doğal olarak bulunsun, sürekli bir arayış içerisindedirler.

Bu aç balıkların menüsünde yer aldıklarından, havuz bitkilerini koi havuzunda bulundurmak çoğunlukla zordur. Koiler, Elodea gibi yumuşak yapraklı su altı bitkilerini afiyetle yer. Su Sümbülü gibi yüzey bitkilerinin köklerini kopartırlar ve geriye, yüzeyde hareket eden parçalar kalır. Nilüferler de sağ kalamaz; koiler genellikle yüzen yapraklarını ve bazı zamanlarda çiçeğin kendisini de yiyecektir.

Peki koilerle bir arada tutulabilecek herhangi bir bitki var mıdır? Bu soruya cevabım evet olacaktır ve bu bitki Lotustur (Nelumbo cinsi).

Lotus ve Koi

Öncelikle Lotus, Asya bitkisidir (Kuzey Amerika'da görülen türleri de vardır) ve koiler de Japonya'ya özgü balıklar olduğundan, bu iki canlıyı bir araya getirmek bir Asya teması oluşturur. İkincisi, Lotuslar sığ sularda yetişir; bitkileri su seviyesi saksının hemen üstünde olacak şekilde dikmek idealdir. Bu şekilde koiler saksıdaki toprağı eşeleyip bozamaz.

Ayrıca Lotus gövdeleri, kısa ve sert dikenlerle kaplıdır. Bunlar aç koilere karşı iyi bir savunma oluşturur. Lotus, ilk birkaç yüzey yaprağının ardından gelişir ve suyun dışına çıkar. Havadaki yapraklar ve çiçekler, koi tehdidinden uzakta olacak şekilde su yüzeyinin 180 cm. yukarısına kadar büyüyebilir. Lotus yaprakları ayrıca gölgeler oluşturur ve bu, koiler için faydalıdır. Son olarak Lotusun, güvenli bir şekilde koilerden uzakta, havuzun hemen yanında bir kap içinde yetiştirilmesi de mümkündür.

Lotus Güzelliği ve Varyeteleri

Dünya genelinde 800'den fazla Lotus varyetesi vardır. Lotuslar sadece 60 cm. uzunluğunda olabildiği gibi, 180 cm. uzunluğa erişebilir ve 30 cm. çaplı çiçeklere sahip olabilirler.

Çiçekler, toplam taç yaprağı sayısıyla ilişkili olarak tek veya çift olabilir. Çiçek, sarıdan beyaza ve kırmızıdan pembeye kadar çeşitli renklerde olabilir. Lotus yaprakları, mikro tüylerle kaplı olduğundan göz alıcıdır. Mikro tüyler, su damlalarının yaprak yüzeyinden cıva gibi akıp gitmesine neden olur. Sabah çiyinin veya yaz yağmurunun Lotus yaprağı üzerinde akıp gitmesini izlemek harikadır. Nihayetinde, ömrünün sonuna geldiğinde çiçek bir tohum kapsülüne dönüşür. Çiçekçiler bu kapsülleri çiçek demetlerinde süsleme amacıyla kullanmaktadır.

Lotus Ekimi

Lotus, su bahçesi tedarikçilerinden çoğunlukla saksılı yerleşik bitki olarak satın alınır. Eve getirildiğinde saksı toprağının üst kısmına bir miktar çakıl konulur ve lotus suya bırakılmaya hazırdır. Daha önce belirtildiği gibi, sıcak suyu sevdiği ve güneş ışığını maksimum seviyede alması için sığ suda tutulmalıdır.

Sıklıkla, kolay nakliyat veya özel bir varyeteyi edinmek için bir lotus yumru kökü satın almak gerekir. Bitkinin ekimini, bu yumru kökü yaklaşık 55 cm. çapa sahip bir saksıda, sadece 25 cm. derine yerleştirerek yapmak idealdir. Bu sayede bitki, birkaç mevsim gelişecek yeterli alana sahip olacaktır.

Saksının alt yarısını ticari sucul saksı toprağı ve humuslu toprak ile doldurun. Kesik ucu saksının kenarına dönük olacak şekilde, yumru kökü yerleştirin. Ters uçtaki büyüme ucu merkezde ve hafifçe yukarıya dönük olmalıdır. Saksının kalan kısmını dikkatlice toprak karışımı ile doldurun ve içeride hava boşluğu kalmayacak şekilde yukarıdan toprağa baskı uygulayın. Yumru kökün büyüme ucuna çok dikkat edin; eğer bu uç zarar görürse veya koparsa, bitki ölebilir.

Sonrasında saksıyı toprağı ıslak olacak şekilde birkaç hafta boyunca güneşli bir noktada bırakın. Lotus geliştiğinde, her iki veya üç haftada bir toprağına üç adet misket gübre yerleştirin. Lotusa gübre verilmesi, maksimum büyüme ve çiçek oluşumu için önemlidir.

Lotus Bakımı

Yerleşik bir Lotusun çok az bakıma ihtiyacı olur. Tamamen kahverengiye dönen ölü yapraklar kesilip alınmalıdır. Yeşil yaprakların su altından kesilmesi, gövdeye su dolmasına ve bitkinin ölmesine yol açabilir.

Lotus için en yaygın zararlı, yaprak bitidir. Bu bitki özü emici böcekler, en çok yaz sıcakları boyunca görülür. En iyisi, bunları bahçe hortumuyla sulayarak uzaklaştırmak ve balıklara yem yapmaktır. Tamamen güvenli ve etkili organik yaprak biti spreyleri de mevcuttur.

Soğuk havalarda Lotus yaprakları öldüğünde ve kahverengi renk aldığında, bunları kesip alın. Kış uykusu için Lotusunuzu en az 60 cm. derine gömün. Eğer Lotus yumru kökü donarsa, bitki ölecektir.

Sonuç

Lotuslar, koi havuzunuzda göz alıcı çiçekli yeşil alanlar oluşturmak için harika seçimler olur. Havuz ortamınıza şaşırtıcılık ve cazibe hisleri katacaklardır.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: tfhmagazine.com
İlgili makaleler: Koi

24 Nisan 2016 Pazar

Zehirli Ortamda Hayatta Kalabilen Balık

Poecilia mexicana (Üstte erkek ve altta dişi)
Yakın tarihli bir araştırma, olağanüstü koşullarda yaşayabilen bir balığın bu zorlu ortamlara nasıl uyum sağladığına dair yeni bir anlayış ortaya koydu.

Güney Meksika'da, Kısakuyruk Moli veya Atlantik Molisi olarak bilinen tür (Poecilia mexicana) üzerinde araştırma yapan bilim adamları, toksik ve asidik sularda yaşamasını sağlayan genetik bir mekanizma keşfettiler. 2,5 cm'den küçük olan bu balıklar; tropikal sularda, acı sularda ve volkanik olarak etkilenen ve hidrojen sülfür içeren kaynaklarda yaşayabiliyor.

"Bu balıklar oldukça sıra dışı," diyor Washington Devlet Üniversitesi Biyolojik Bilimler Okulunda genom bilim insanı olarak çalışan Joanna Kelley, "Aynı suya konulan normal balıklar, en fazla bir dakika dayanabiliyor."

Üç drenajda çalışan araştırmacılar, üç takım hidrojen sülfüre dayanıklı balık ve tatlı su balığındaki genleri kıyasladılar.

Joanna Kelley: "Araştırma yaptığımız tatlı su sisteminde otuzdan fazla balık türü yaşarken, sülfürik kaynaklarda sadece moliler vardı."

Molecular Biology and Evolution (Moleküler Biyoloji ve Evrim) dergisinde yayınlanan araştırma, Kelley'e göre doğadaki şartların, laboratuvarda oluşturacakları kontrollü şartlarla benzeştiği nadir bir 'doğal deneydi'.

Araştırmacılar, molilerdeki 35.000'den fazla genin yaklaşık 170'inin, hidrojen sülfürün zehrinin etkisini gidermek üzere aktif olduğunu keşfettiler. Farklı sistemlerde diğer araştırmacılar tarafından yapılan geçmiş çalışmalarda da aynı genlerin hidrojen sülfürü zehirsizleştirildiği görülmüştü.

Kelley: "Burada hidrojen sülfür uzakta tutulmuyor ve diğer bazı alakasız genlerin aktif olma gerekliliği de söz konusu değil. Burada, daha önce hidrojen sülfürün zehirsizleştirilmesini sağlamış genler aktif oluyor veya açılıyor. İşte gerçekten heyecan verici bölüm burası."

Kansas Devlet Üniversitesinde yardımcı doçent olan ve araştırmaya katılmış Michael Tobler, çalışmanın, strese neden olan diğer durumlara karşı türlerin nasıl uyum gösterebildiği konusunda bilim adamlarına ışık tutabileceğini belirtiyor.

Tobler: "Bu habitatlardaki doğal kirleticiler, bize gelecekteki durumlar için örnek oluşturuyor ve insan eliyle oluşan değişimler veya kirlilikle bozuluma uğrayan ekosistemler hakkında düşünmemize fırsat tanıyor. Buradan hareketle, kirleticiler giriş yaptığında bir ekosistemde nasıl değişimler olduğunu ve organizmaların bunlarla nasıl baş ettiğini öğrenebiliriz."

İnsanlarda düşük seviyelerde hidrojen sülfür; beyin, kalp ve diğer organlardaki fizyolojik süreçlerin düzenlenmesine katkı sağlayan bir sinyal molekülü olarak görev üstleniyor. Kelley ve arkadaşlarının yürüttüğü çalışma, bunun nasıl gerçekleştiğini daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk

19 Nisan 2016 Salı

Aslan Balıkları

Okyanuslardaki hiçbir balık grubu, hem güzellik hem tehlike açısından Aslan Balıkları ile boy ölçüşemez. Sadece nazikçe dalgalanan yüzgeçleri, etkileyici renklenmeleri, temkinli hareketleri ve yutucu ağızlarıyla göz alıcı güzelliğe sahip değillerdir, aynı zamanda dikkatsiz akvaristlerin acı verici şekilde sokulmalarına neden olabilen zehirli dikenlerle donatılmışlardır. Tüm bu gösterişli yapılarına rağmen Aslan Balıkları, deneyimli tuzlu su akvaristleri için uygun, barışçıl, oldukça dayanıklı ve hastalıklara dirençli akvaryum sakinleridir.

Akvaryum Büyüklüğü Ne Olmalı?

Çok popüler olan Volitan Aslan Balığı (Pterois volitans), çoğu tuzlu su akvaristi tarafından tipik Aslan Balığı olarak görülür ve bu cinsteki antennata ve radiata gibi diğer türler de yaygın olarak satışa sunulur. Erişkinliğe ulaştıklarında kuyruk dâhil olmak üzere 25 ila 40 cm. uzunluğunda olurlar; görece aktif olmayan yüzücüler olsalar bile büyük bir akvaryumda (minimum 280 litrede) bakılmalıdırlar. Peki, daha küçük akvaryumlara sahip akvaristler Aslan Balığı bakamazlar mı? Kesinlikle bakabilirler. “Cüce Aslan Balıkları” adı verilen diğer bir grup, bu boşluğu doldurur ve bunlar da yaygındırlar. Fu Manchu Aslan Balığı (Dendrochirus biocellatus) kuyruk dâhil olmak üzere 15 cm. uzunluğa ulaşır ve 110 ila 180 litre aralığında hacme sahip akvaryumlarda bakılabilir. Bu daha küçük Aslan Balıkları, iri kuzenleri kadar güzeldir ve ayrıca yine güçlü bir sokma etkisi yaratabilirler.

Sınıflandırma ve Dağılım

Aslan Balıkları, Scorpaenidae familyasından Akrep Balıklarına ve özellikle, Pteroinae alt familyasına bağlıdır. Toplamda beş cins ve on altı birey bulunmaktadır ve bu beş cinsten ikisine mensup on bir tür, tuzlu su hobisinde yaygın olarak görülür. Bu Pterois ve Dendrochirus cinsleri, hem erişkin büyüklükleri hem de güzel göğüs yüzgeçlerinin biçimleri ile birbirlerinden kolayca ayırt edilebilir. Dendriochirus cinsindeki Aslan Balıklarında göğüs yüzgeci kılçıkları, kuyruk sapına (pedinkül) erişmez; genel olarak yüzgeç kılçıkları dallıdır ve her bir kılçığı bağlayan zar sayesinde yekpare yelpaze biçimi oluştururlar. Pterois cinsindeki Aslan Balıkları ise kuyruk sonuna kadar ulaşabilen uzun yüzgeçlere sahiptir ve çoğu yüzgeç kılçığı, ayrı ayrı tek başlarına uzun dalgalı zarla kaplıdır.

Aslan Balıkları, Hint-Pasifik’te (Orta ve Batı Pasifik) ve Kızıldeniz’de yaşar*. Çok azı yaygın bir dağılıma sahiptir; örneğin Russell Aslan Balığı (Pterois lunulata) subtropikal ve tropikal sularda hem resiflerde hem kayalık ortamlarda görülür. Diğer Aslan Balıklarının ise çok sınırlı dağılımları vardır; örneğin Hawaii Aslan Balığı (Pterois sphex) sadece Hawaii Adaları’nın etrafındaki sularda bulunur.

* Çevirmenin notu: Aslan Balıkları günümüzde, sonradan giriş yaptıkları Atlantik ve Karayipler’de istilacı tür olarak ciddi sıkıntılara yol açmaktadır.

Aslan Balıklarının Akvaryumda Bakımı

Bir veya daha fazla Aslan Balığının bakılacağı akvaryumun büyüklüğü, seçilen türe bağlı olacaktır. Daha küçük yapılı cüce Aslan Balıkları, daha küçük akvaryumlarda bakılabilir. Bu balıklar sakin yapılı ve kayaların arasında saklanma veya kovuklarda baş aşağı durma eğiliminde olduklarından, küçük akvaryumlar (110 ila 180 litre) uygun olur. Genel olarak Pterois cinsine mensup türler ise 180 ila 375+ litrelik akvaryumlara ihtiyaç duyar. Erişkin bir Pterois volitans, 40 cm. olabilir ve 280 litreden az hacme sahip akvaryumlarda tutulmamalıdır. Bu balıkları çok daha küçük akvaryumlarda beslediklerini söyleyen kişiler gördüm ama onlara tavsiyem, kısa zaman içerisinde daha büyük bir akvaryum kurmaları gerektiği oldu.

Dekorasyon ihtiyaçları, türler arasında değişkenlik gösterebilir; neredeyse tüm Aslan Balıkları gün doğumu ve gün batımı avcılarıdır ve gündüz saatlerinde zamanların çoğunu askıda durarak ve saklanarak geçirirler. Pterois antennata ve radiata türleri, gündüz saatlerinin neredeyse tamamını saklanarak geçirecektir, bu yüzden akvaryumda kovukların ve korunaklı kayaların bulunması yararlı olur. Pterois volitans ise gündüz de gece de açık sularda bulunmayı tercih eder. Cüce Aslan Balıkları da gündüzleri saklanacaktır; yine de ortama alıştıklarında açık alanlarda da vakit geçirmeye başlayacaklardır. Tüm Aslan Balığı türlerinin genç bireyleri oldukça utangaçtır ve zamanlarını kayaların arasında saklanarak geçirirler. İyi haber, birçok Aslan Balığının akvaryum yaşamına ve bireysel aydınlatma programınıza alışacak olmasıdır; birkaç aylık saklanma ve askıda kalma döneminden sonra açık alanlarda daha fazla vakit geçireceklerdir. Kimi uzmanlara göre Aslan Balıkları resif akvaryumları için ideal balıklardır. Herhangi bir mercana zarar vermeyecekleri konusuna katılsam da resif akvaryumunda yanına konulabilecek hayvanlar sınırlıdır. Eğer kendisiyle aynı büyüklükte veya ondan daha küçük balıklar ve süslü karidesler veya yengeçler yoksa, böyle bir resif akvaryumunda Aslan Balığı bakılabilir. Aslan Balıklarına resif akvaryumunda bakmak sizin şahsi kararınızdır diyebilirim çünkü hem diğer balıklarla birlikte cüce Aslan Balığı bakılan resif akvaryumları hem de tek başına Volitan Aslan Balığı bakılan resif akvaryumları gördüm.

Yaygın Görülen Aslan Balığı Türleri (Küçükten Büyüğe Sıralama)

Cüce Aslan Balıkları (Dendrochirus cinsi)

Dendotrichus biocellatus
Adı: Fu Manchu Aslan Balığı (Dendrochirus biocellatus)

En fazla ulaşabildiği boy: 12 - 15 cm.

En az akvaryum hacmi: 110 litre

Genel yorum: Fu Manchu Aslan Balığı, ağzının kenarlarından dışarı doğru uzamış iki geniş bıyık ucu ile kolayca ayırt edilebilir. Kırmızı - turuncu vücut rengine sahiptir ve üzerinde siyahımsı benekler bulunur. İki yekpare göğüs yüzgeci, İspanyol Dansçısınınkine (Hexabranchus sanguineus) benzer yelpazeleri andırır. Zayıf bir yüzücüdür; bunun yerine, zemin üzerinde hızlıca hareket etme eğilimindedir ve zaman zaman da hoplayarak ilerler. Beslediğim tüm Aslan Balıklarının içerisinde Fu Manchu Aslan Balığı, türdeşlerine karşı çok daha agresif olanlardan biridir. 675 litrelik akvaryumda dahi, birbirlerini rahatsız etmeksizin iki Fu Manchu Aslan Balığına bakabilmem mümkün olmadı.

Bu türün en dikkat çekici özelliklerinden biri, avını izleme davranışıdır. Avını tespit eder etmez ona yaklaşır ve kafasını ve solungaç kapaklarını iki tarafa sallamaya başlar. Av, yakalama mesafesine girdiğinde, Aslan Balığı ritmik şekilde sırt dikenlerini geriye ileriye kıpırdatmaya başlar ve avını yutmaya hazır olduğunda göğüs yüzgeçlerinin alt kısımlarını titretir.

Fu Manchu Aslan Balığı, ev akvaryumlarında bakılması en zor Aslan Balıklarından biridir çünkü nakliyat şartlarına karşı hassastırlar ve canlı yemlerden hazır yemlere geçiş yapmaları kolay olmaz. Bu balıklar, sahip olduğum en utangaç ve tedbirli Aslan Balığı türleri arasındadır ve akvaryumda balığın saklanabileceği kovukların ve saklanma noktalarının olması zorunludur. Başlangıçta zamanlarının çoğunu kayaların arasında geçirirler ve sadece yem için dışarı çıkarlar. Akvaryumda hızlı yüzen balıklarla yem konusunda rekabet etme sıkıntıları olacaktır ve özel olarak yemleme yapılmadıkça açlık çekeceklerdir. Akvaryumda yemlere alıştırmak için ilk verilecekler arasında canlı hayalet karidesler olabilir ve kendisini rahat hissettiğinde ve saklandığı yerden dışarı çıkmaya başladığında, hazır yemler sunulmaya başlanabilir.

Dendrochirus brachypterus
Adı: Tüylü Cüce Aslan Balığı (Dendrochirus brachypterus)

En fazla ulaşabildiği boy: 18 - 20 cm.

En az akvaryum hacmi: 110 litre

Genel yorum: Tüylü Cüce Aslan Balığı, muhtemelen akvaristler için ev akvaryumlarında bakılabilecek ideal cüce Aslan Balığıdır çünkü dayanıklıdırlar, hastalıklara dirençlidirler, hazır yemlere kolayca alıştırılabilirler ve aktif yüzücüdürler. Benzersiz tüylü görünüme sahiptirler ve dikenler ve desenlerle bezeli yarı dairesel göğüs yüzgeçleri bulunur. Göğüs yüzgeci kılçıkları kısadır ve yekpare zarla birbirlerine bağlıdırlar. Gündüz saatlerinde kovuklarda veya yumuşak mercanların üzerinde baş aşağı pozisyonda durma eğilimindedir. Gün doğumu ve gün batımında çok aktif olur ve yiyecek arayışına girer. Akvaryum ortamında baktığım tüm Tüylü Cüce Aslan Balıklarım birkaç ayın ardından odaya girdiğimde beni algılayıp bana doğru yüzmeye alıştılar ve hareketleriyle benden onlara yiyecek vermemi istediler.

Tüylü Cüce Aslan Balığının üç renk varyetesi vardır: Donuk kahverengimsi, güzel kırmızımsı ve nadir sarı form. Elbette, kırmızıların, sarıların ve kahverengilerin kombinasyonu görülür. En sık bulunanlar kahverengi / kırmızı ve kahverengi / donuk sarı olanlardır. Bununla birlikte, geçtiğimiz on yılda az sayıda yekpare kırmızı ve sarı renkte Tüylü Cüce Aslan Balığına da rastladım. Erişkin erkekler, dişilerinkine göre daha iri kafaları, daha uzun göğüs yüzgeçleri ve göğüs yüzgeçleri üzerindeki altı ila on adet bantları (veya şeritleri) ile kolaylıkla ayırt edilebilir. Dişilerin ise göğüs yüzgeçlerinde sadece dört ila altı adet bant bulunur. Doğada tek başlarına veya üç ila on bireyden oluşan gruplar hâlinde yaşarlar ve büyük bir ev akvaryumunda (en az 375 litrelik) iri bir baskın erkekle birkaç dişiyi bir arada tutmak mümkündür. Uzun yıllar boyunca bir erkek ve iki dişiden oluşan bir gruba baktım ve erkek balığım, bir dişiyle düzenli olarak çiftleşti. Sınırlı alanın olduğu ortamlarda türdeşler arasında sıkıntılar çıkabileceğinden, daha küçük akvaryumlarda ise tek bir bireyin bakılması önerilir. Diğer Aslan Balıklarının aksine bu, resif akvaryumları için uygun olabilecek bir türdür; küçük bir ağza sahiptir ve kendisiyle benzer büyüklükteki balıkları çoğunlukla rahatsız etmez.

Dendrochirus zebra
Adı: Zebra Cüce Aslan Balığı (Dendrochirus zebra)

En fazla ulaşabildiği boy: 15 - 20 cm.

En az akvaryum hacmi: 110 litre

Genel yorum: Zebra Cüce Aslan Balığı, hoş bir türdür ve hobide en yaygın bulunan küçük Aslan Balıkları arasındadır. Solungaç kapağının alt kısmındaki koyu noktası ile kolayca ayırt edilebilir ve göğüs yüzgecinin iç kısmında eş merkezli şeritler yer alır. Göğüs yüzgeci zarları, neredeyse yüzgeç kılçıklarının ucuna kadar uzanır ve yekpare bir ağ meydana getirirler. Vücut desenleri ise birbirini izleyen koyu ve açık kahverengi şeritlerden oluşur. Bu türde, cinsiyetlere dair çok az fark bulunur ve deneyimime göre görünüşlerine bakarak cinsiyet ayrımı yapmak imkânsızdır. Zebra Cüce Aslan Balığının bakımı, Tüylü Cüce Aslan Balığınkiyle aynıdır. En önemli noktalar, balığa akvaryumda bolca saklanma yerinin, çeşitli besleyici yemlerin ve iyi su kalitesinin sağlanmasıdır.

Orta Büyüklükteki Aslan Balıkları (Pterois cinsi)

Adı: Antennata Aslan Balığı (Pterois antennata)

En fazla ulaşabildiği boy: 20 - 23 cm.

En az akvaryum hacmi: 200 litre

Genel yorum: Antennata Aslan Balığı, ev akvaryumlarında bakılabilecek dayanıklı ve orta büyüklükteki bir türdür. Sırayla kırmızı, beyaz ve kahverengi dikey bantlı desene sahiptir ve yüzgeç kılçığının yarısına kadar birleşen ağa sahip göğüs yüzgeçleri ile kolaylıkla ayırt edilebilir. Göğüs yüzgeçlerindeki ağsı alanda, göz noktalarını andıran bir veya daha fazla koyu nokta yer alır. Cinsiyetlere özgü desenler görülmez. Ev akvaryumlarında utangaç tutum sergiler ve başlarda zamanının çoğunu saklanarak geçirecektir. Eğer birden fazla birey varsa, akvaristin her biri için özel saklanma yerleri oluşturması gerekecektir. Deneyimime göre bu balık, balık yerine karides yemeyi tercih etmektedir; akvaryumda karideslerle yem yemeye alıştırıldıktan sonra hazır yemleri de kabul etmeye başlayacaktır.

Adı: Mombasa Aslan Balığı (Pterois mombasae)

En fazla ulaşabildiği boy: 18 - 20 cm.

En az akvaryum hacmi: 200 litre

Genel yorum: Bu derin su Aslan Balığı ağırlıklı olarak Güney Afrika’nın resif bayırlarında bulunur. Çoğunlukla yiyecek arayışı içerisinde, sünger ve yumuşak mercan yataklarında görülür ve neredeyse tamamen yengeçlerle beslenir. Mombasa Aslan Balığı, akvaryum ticaretinde sıklıkla Antennata Aslan Balığı ile karıştırılır. İki türü birbirinden ayıran dört temel özellik vardır. Bunlardan ilki, Mombasa Aslan Balığının daha büyük gözlere sahip olmasıdır; kafa büyüklüğüne göre iri gözleri vardır. İkinci özellik, Mombasa Aslan Balığının üzerindeki dikey çizgili desenlerin, neredeyse bulanık bir görünüme neden olurcasına kırmızı veya koyu kırmızımsı renkte olmasıdır. Üçüncü olarak, Mombasa Aslan Balığının göğüs yüzgecinin alt kısmında, ağ biçiminde üç ya da dört yüzgeç kılçığı bulunur; bu özellik Antennata Aslan Balığında yoktur. Son olarak da Mombasa Aslan Balığının göğüs yüzgecinde çok sayıda göz noktası yer alır ki Antennata Aslan Balığında göz noktası sadece yüzgecin vücutla bağlantı noktasında görülür.

Mombasa Aslan Balığının bakımı, Antennata Aslan Balığınınkiyle benzerdir. Mombasa Aslan Balığının herhangi bir balık tarafından rahatsız edilmeye karşı toleransı yoktur; kendisinden küçük balıkları yutar ve özellikle düşük su kalitesine karşı hassastır. Su kalitesi düştüğünde, gözlerine etki eden bakteriyel enfeksiyonlara maruz kalacak ilk balık çoğunlukla odur.

Pterois radiata
Adı: Radiata Aslan Balığı (Pterois radiata)

En fazla ulaşabildiği boy: 23 - 25 cm.

En az akvaryum hacmi: 240 litre

Genel yorum: Radiata Aslan Balığı, ağırlıklı olarak Kızıldeniz'de yaşar. Doğada ender bulunduğu düşünülür, dolayısıyla akvaryum ticaretinde sıklıkla görülmez ve yüksek fiyatlardan satışa sunulur. Benim düşünceme göre, renkleri ve desenleri ile neredeyse bukalemun benzeri şekilde değişkenlik gösterdiğinden, en güzel Aslan Balıkları arasındadır. Vücut desenleri, tamamı keskin beyaz çizgilerle birbirinden ayrılan koyu kırmızı, kahverengi, siyah-kırmızı ve kırmızı-yeşil geniş dikey şeritlerden oluşur. Kuyruk sapı üzerinde, kuyruğu işaret eden iki dikey şerit bulunur. Anal yüzgeci, ikinci sırt yüzgeci ve kuyruğu lekesizdir ve üzerlerinde nokta ya da desen bulunmaz. Göğüs yüzgeçleri, sadece alt çeyreğinde zarsı yapı görülen göz alıcı beyaz kılçıklara sahiptir. Radiata Aslan Balığı yüzerken, beyaz çizgili desenleri açıkça görülür şekilde göğüs kılçıklarını açar. Birkaç nedenden dolayı ev akvaryumlarında bakımı en zor türlerden biridir. Öncelikle, nakliyattan çoğunlukla hırpalanmış olarak gelir. İkinci olarak, pasif bir balıktır ve akvaryumda hızlı yüzen balıklarla yiyecek konusunda rekabet edemez. Üçüncü olarak, düşük su kalitesine karşı hassastır ve su kalitesi düştüğünde hastalıklara açık hâle gelir. Son olarak da ben onların balık yerine karides veya yengeç yemeyi tercih ettiklerine şahit oldum ve hayalet karides ve küçük yengeçler vererek onları yeme alıştırmak zorunda kaldım. Yem yemeye alıştıklarında bile hazır yemleri kabul etmeleri zor olur ama biraz sabırla, diğer yemleri de kabul edebilirler ve ev akvaryumlarında sağlıklı şekilde bakılabilirler.

İri Aslan Balıkları (Pterois cinsi)

Adı: Russell Aslan Balığı (Pterois russelli)

En fazla ulaşabildiği boy: 25 - 30 cm.

En az akvaryum hacmi: 280 litre

Genel yorum: Bu gruptaki en küçük Aslan Balıklarından biri olan Russell Aslan Balığı, orta büyüklükte ve büyük akvaryumlarda bakılabilecek, dayanıklı ve kirliliğe tolerans gösterebilen bir türdür. Doğada Güney Afrika’nın kıyı sularında, ağırlıklı olarak küçük balıklar ve kabuklularla beslendiği siltli çamurluk alanlarda ve haliçlerde yaşar. Hobide en yaygın görülen Aslan Balıklarından biridir. Genç balıkların beyazımsı vücut renkleri ve koyu kahverengi dikey şeritleri vardır; göğüs yüzgeçleri de soluk beyazdır ve üzerinde açık kahverengi ve mavi noktalar yer alır. Balık büyüdükçe vücut deseni daha ayrıntılı hâle gelir ve paslı kahverengimsi renge bürünür; göğüs yüzgeçleri de daha koyu renkte olur ve üzerindeki noktalar kaybolur. Anal yüzgeci, ikinci sırt yüzgeci ve kuyruğu lekesizdir ama üzerlerinde zaman zaman kahverengi noktalar görülür.

Russell Aslan Balıkları akvaryum hayatına kolayca ve hızlıca uyum sağlar. Neredeyse her zaman hazır yemlere alışır; bunun için sadece balığın birkaç gün aç bırakılması ve sonrasında önünde bir parça yemin “sallanarak” aklının çelinmesi gerekir. Russell Aslan Balığı zamanının büyük kısmını açık alanda geçirir ve çoğunlukla, yem arayışı içerisinde diğer balıklarla birlikte cesurca yüzer. Ben bu balıkların düzenli olarak beslendiklerinde çok çabuk büyüdüklerine tanık oldum ve bir yıl içerisinde 25 cm. uzunluğa kolayca erişeceklerdir.

Pterois volitans 'Red'
Adı: Volitan Aslan Balığı (Pterois volitans)

En fazla ulaşabildiği boy: 30 - 38 cm.

En az akvaryum hacmi: 320 litre

Genel yorum: Birisi Aslan Balığı sahibi olduğunu söylediğinde, çoğunlukla bu türden bahsediyordur. Hobideki en yaygın Aslan Balığı türü olan Volitan Aslan Balığı, büyük bir akvaryumda bakılabilecek dayanıklı ve kirliliğe karşı toleranslı bir balıktır. Doğada gün doğumunda ve gün batımında açık sularda yiyecek arar. Gündüz saatlerinde ise kovuk açıklıklarında ve güvenli alanlarda saklanma eğilimi gösterir.

Volitan Aslan Balığının renkleri hem çeşitli hem göz alıcıdır. Genellikle iki renk varyetesi vardır: Kırmızımsı / kahverengi çizgilere sahip kırmızı varyetesi ve siyah desenli siyah varyetesi. Siyah veya kırmızı renk miktarı, balığın yakalanma yerine bağlı olarak değişkenlik gösterir ve hatta tamamen siyah olanlarına da rastlanmaktadır. Genç balıklar, açık renk ve beyaz çizgilerle birbirinden ayrılan yoğun dikey şeritlere sahip olur. Göğüs yüzgeçleri orantısız olarak uzundur; her bir kılçık tek başına ağlıdır ve yüzgeçlerin merkezi açıkça lekesizdir. Balık yaş aldıkça çizgili vücut deseni daha karmaşık hâle gelir ve göğüs yüzgeçleri kısalır gibi görünür; kısa yüzgeçlere sahip, bodur ve iri bir balık şeklini alır.

Volitan Aslan Balığı, ev akvaryumlarında güzel ve ilgi çekici “temel balık” olur. Sıklıkla 5 cm’lik yavru balıklar satışa sunulur; sevimlidirler ve harika karakteriyle ilgi çekicidirler. Genç balıklar aktif yüzücüdür ve sürekli olarak yiyecek arayışı içerisindedirler. Volitan Aslan Balığı, neredeyse daima hazır yemlere alışma eğilimindedir ve bunun için çoğunlukla karides veya balık parçaları ile alıştırma yapılması gerekmez. Agresif bir avcıdır ve Tangler ve Wrasseler gibi hızlı yüzen balıklarla yiyecek konusunda rekabet edebilecektir. Kirliliğe karşı da aşırı hassas değildir ve tüm Aslan Balıkları arasında en dayanıklı olan türdür. Volitan Aslan Balığı ile ilgili esas problem, büyüklüğüdür; 5 cm’lik sevimli yavrular düzenli beslenmeyle bir yılın sonunda 20 ila 25 cm. ve sonraki altı ayın sonunda da 38 cm. uzunluğa erişecektir. Büyüklük olarak akvaryum arkadaşlarını çabucak geçebilir ve sıklıkla onları yiyecektir. Vücut uzunluğunun yarısından küçük herhangi bir balığı yiyecek olarak görür ve zaman içinde ona saldıracaktır. Buna ek olarak, geniş göğüs yüzgeci açıklığına sahip 38 cm. uzunluğundaki bir Aslan Balığı için büyük bir akvaryum gerekir; erişkinken daha ağırkanlı olmasına rağmen akvaryum içerisinde dönüş yapmaya ihtiyaç duyar, dolayısıyla minimum 45 cm. akvaryum genişliği gerekir.

Beslenme

Bir Aslan Balığı sahibinin karşılaştığı en büyük zorluk, balığına uygun besleyici yemler sunabilmesidir. Uygun olmayan beslenme, Aslan Balıklarıyla ilgili tüm problemler arasında en fazla sağlık sorununa yol açan konudur. Doğada Aslan Balığı küçük balıkları ve omurgasızları avlar. Ev akvaryumlarında ise ne yazık ki Japon Balığı veya canlı doğuranlar gibi hareketli canlı balıkları yemeye hazır olacaktır. Soruna yol açan neden, akvaristlerin elinde yemleme için sadece tatlı su balıklarının olması ve bunların da uygun besinleri içermemesidir. Esasen sürekli Japon Balıkları ile beslenen bir Aslan Balığı, yem olarak kullanılan bu balıklarla ilişkili sorunlar nedeniyle çoğunlukla erkenden ölecektir. Toonen ve arkadaşları (Toonen, 2000) tarafından yapılan bir çalışma, sazansı balıklarla beslenmenin yüksek yağlanmaya neden olduğunu ve balığın deniz balıkları için gerekli deniz temelli tüm yüksek doymamış yağ asitlerinden (HUFA) yoksun kaldığını ortaya koymuştur. Akvaristler için, ulaşılabilir tatlı su canlılarıyla yemleme açısından hayalet karidesler, en iyi seçenek olarak öne çıkar. Deniz balıklarına özel pul yemler veya deniz bitkileri ile beslenmiş hayalet karidesler, deniz temelli HUFA'lar açısından zenginleştirilmiştir ve ben henüz hayalet karides yemek istemeyen bir Aslan Balığına rastlamadım. Aslan Balığının sağlığının korunmasının ideal yolu, ona taze veya dondurulmuş çeşitli deniz besinlerinin sunulmasıdır. Buradan hareketle, akvaryumunda Aslan Balığına yeni bakmaya başlayan akvaristlere, ilk iki hafta ila bir ay boyunca Japon Balığı veya canlı doğuranlarla yeme alıştırma süreci uygulamalarını, sonrasında ise bu süreci sonlandırıp tamamen deniz temelli hazır yemlere geçmelerini öneriyorum.

Ancak burada başka bir sorun baş göstermektedir. Çoğu Aslan Balığı, yiyeceklerin canlıymış gibi görünmesine ihtiyaç duyar ve potansiyel avların bu hareketli yapısı, onların avlanma davranışını tetikler. Aslan Balığını hazır besinlere alıştırmanın en iyi yöntemlerinden biri, onu üç dört gün aç bırakmak ve sonrasında akvaryuma küçük ve bütün bir gümüş balığı eklemektir. Ben bunun ideal yönteminin, gümüş balığını saydam akrilik bir çubukla tutup Aslan Balığının görüş mesafesinde sallamak olduğunu buldum. Kilit nokta, Aslan Balığının ölü yemi canlı sanmasını sağlamanızdır. Bazı kimseler gümüş balığını bir şişin ucuna takıp veya parmaklarının arasında sallarlar ki ben bu uygulamaları önermiyorum. Aslan Balığı hazır yemlere alıştırıldığında, doğranmış karides (kabuklu şekilde), yengeç eti, balık parçaları, kalamar ve ahtapot gibi birçok deniz temelli besine geçiş yapılmasını doğru buluyorum. Ayrıca bu besinlere vitamin takviyesi yapılmasını da öneriyorum.
Aslan Balığını canlı olmayan yemlere alıştırmak biraz vakit alabilir ama alıştırma süreci, bakımın en kritik noktasıdır. Benim deneyimlerime göre, “aç bir Aslan Balığı, cesur bir Aslan Balığıdır” ve hazır yemlerin sunulmasından önce balığın aç bırakılması, çoğunlukla başarının anahtarıdır. Eğer canlı yemlerin verilmesi isteniyorsa, denizden toplanan tekeler, yengeçler ve yavru balıklar iyi birer seçim olacaktır. Ek olarak, belirtmek gerekir ki genç bir Aslan Balığını cansız yemlere alıştırmak, erişkin olanlara göre çoğunlukla daha kolay olur.

Hazır yemlere alıştığında, sıklıkla yiyecek için “yalvarmayı” öğrenir. Balığın aşırı yemlenmesinden kaçınılmalıdır. Obur bir balıktır ve sürekli beslenirse, çabucak büyüyecektir ve bu da balıkta sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına, yaşam süresinin kısalmasına ve akvaryum suyunda istenmeyen miktarlarda atık oluşmasına neden olur.

Aslan Balığına iri avlar veya büyük yem parçaları verilmemelidir çünkü raporlar, Aslan Balıklarının sindirim sistemlerinde besin çürümesi nedeniyle öldüklerini ortaya koymaktadır. Michaels'ın (1998) çalışmasına göre Aslan Balıkları, aşırı yediklerinde nadiren de olsa kendilerini öldürecektir. Ben böyle bir duruma şahit olmasam da Aslan Balıklarının kusma noktasına kadar yediklerini gördüm ve bu derece bir aşırı yemlemeden kaçınılması gerekir. Balığa büyük parçalar yerine çeşitli küçük parçaların sunulması ile, aşırı beslenmeyle ilgili sorunların önüne geçilebilir. Eğer bir Aslan Balığı, büyük bir av ile küçük bir av arasında tercih yapma durumunda kalırsa, normal olarak ilk önce daha küçük olanı yemeyi tercih eder. Doğada Aslan Balıkları her avlanmada bir ila on adet küçük veya orta büyüklükte av tüketir, sonrasında besinleri sindirmek üzere bir saklanma noktasına çekilir ve bu süreç tekrarlanır. Bu yüzden ben bir Aslan Balığının, haftada iki veya üç defa, karnı hafif şişecek şekilde yemlenmesini öneriyorum. Haftada üç defa beslenmesi, uygun gelişiminin sağlanması açısından yeterli olacaktır.

Güzel Yüzgeçler

Aslan Balıkları avcıdır, bu kadar basit. Avlandıkları için, vücut yapıları bu becerilerini desteklemek üzere gelişmiştir. Aslan Balığının en göz alıcı özelliklerinden biri göğüs yüzgeçleridir. Bunlar farklı büyüklüklerde olabilir ama gösterişli, renkli ve çok hareketlidirler. Aslan Balığı avını sinsice izlerken, göğüs yüzgeçlerini birkaç amaçla kullanır. Onları sık sık yanlara ve biraz ileriye doğru hareket ettirir ve bu sayede kilitlendiği kurbanına daha az endişe verici bir görünüş sergiler. Buna ek olarak yüzgeçlerini ileri doğru genişleterek bir set görünümü oluşturur ve kurbanının hareketlerini kısıtlayarak onu belli bir noktaya sürükler. İri Volitan Aslan Balıkları, akvaryum zemini boyunca saklı yiyecekleri ortaya çıkarmak amacıyla göğüs yüzgeçlerini kullanacaktır. Benzer şekilde, cüce Aslan Balığı türlerinde de avlanma sırasında yüzgeç hareketleri artar. Tüylü Cüce Aslan Balıkları, avlanırken sırt ve göğüs yüzgeçlerini aniden kıpırdatır. Fu Manchu Aslan Balığı, sırt yüzgecini öne ve arkaya doğru benzersiz şekilde, ritmik ve ardışık olarak oynatır ve avını yutarken sadece göğüs yüzgeçlerinin uçlarını titretir. Sırt yüzgeci hareketlerinin, avının dikkatini dağıtıp onu şaşırttığı ve Aslan Balığının avlanma becerisini artırdığı düşünülmektedir. Çoğu Aslan Balığı, ev akvaryumunun aydınlatması altında parlak renkli görünür. Ancak gün doğumu ve gün batımı gibi düşük ışığın olduğu durumlarda parlak renkli desenler, Aslan Balığının potansiyel ava daha az göründüğü kamufle olma özelliğine katkı sağlayan koyu ve belli belirsiz desenlere dönüşür. Göğüs yüzgeçleri ayrıca başka bir amaca hizmet eder: Aslan Balığı bir avcı tarafından tehdit edildiğinde, çoğunlukla bu yüzgeçleri olabildiğince açacak, zehirli dikenlerini hedefine yönlendirmek için başını avcıya doğru dönecek ve zorlu ve tehditkâr bir duruş sergileyecektir. Az sayıda Aslan Balığı türünde, göğüs yüzgeçlerinin iç kısmında koyu renkli göz noktaları yer alır ki bunlar açığa çıktığında, potansiyel avcının gözünü korkutur veya aklını karıştırır.

Uyumluluk

Karşılaştığım en yaygın sorulardan biri şudur: "Aslan Balığımla birlikte ne besleyebilirim?" Bunun karmaşık bir cevabı vardır. Akvaristler sıklıkla, aynı akvaryumda birden fazla Aslan Balığı beslemek ister; iki veya daha fazla bireyin aynı akvaryumda olmasında sakınca olmamasına rağmen, yakın akraba türler birbirleriyle kavga edecektir. Bu sorunun en çok, Tüylü Cüce Aslan Balığı ile Zebra Cüce Aslan Balığı arasında yaşandığını gördüm. Bu anlaşmazlıklar çoğunlukla solungaç kapaklarını açma, kafa sallama ve kovalama davranışlarından ibarettir ama pek çok defa bir iki ısırık da görülür. Eğer bir Aslan Balığı diğerine saldırmayı ısrarla sürdürüyorsa onları ayırmak gerekir, aksi hâlde güçsüz olan birey yem yemeyi kesecektir ve bu durumda ölebilir. İri ve cüce Aslan Balıklarını bir arada tutarken hesaba katılması gereken bir diğer durum, iri olanların küçük olanları yiyecek olmasıdır ve ben buna birkaç defa şahsen tanık oldum.

Aslan Balığının akvaryum arkadaşları seçilirken, dikkate alınması gereken hususlar vardır. Aslan Balığı, koca ağzına sığabilen herhangi bir balığı veya kabukluyu avlayacaktır. Aslan Balıkları zehirli olsa da diğer balıklar tarafından hırpalanmaya veya hatta yenilmeye karşı bağışık değildir. İri Yılan Balıkları, Kurbağa Balıkları ve Akrep Balıkları, doğada Aslan Balığını avlayan balıklardır. Michaels'a (1998) göre iri Melek Balıkları, Balon Balıkları ve Tetik Balıkları da Aslan Balığını hırpalayabilen balıklardır. Tetik Balıkları, Aslan Balığını öldüresiye, sırt yüzgecini tırtıklama özellikleriyle kötü şöhrete sahiptir. Ancak planktonla beslenen ve Aslan Balığına karşı daha uysal davranan Tetik Balıkları da vardır (Mavi Boğazlı Tetik Balığı, Xanthichthys auromarginatus; Pembe Kuyruklu Tetik Balığı, Melichthys vidua; Niger Tetik Balığı, Odonus niger vs.) ve ben bunların uygun balıklar olabileceğini düşünüyorum. Çoğu akvaryumun küçük boyutları nedeniyle Aslan Balığının, zehirli dikenleriyle akvaryum arkadaşlarına zarar verdiği bilinmektedir. Zehirlenme, birkaç nedenle ortaya çıkmaktadır: Aslan Balığı daha önceki bir saldırıya karşılık veriyor olabilir ve kasten balığa saldırır veya akvaryum arkadaşı, kazara zehirli dikene doğru yüzer. Aslan Balığı dikeni battığında, kurbanda iğnenin battığı yerde çoğunlukla doku bozulması olacak ve bu alan şişecek, kızaracak ve ölecektir. İğnenin battığı balıkta zehrin diğer etkileri, solunum hızının artması, strese girme, renk kaybı ve yüzmenin azalmasıdır. Birçok durumda ölüm gerçekleşecektir. Michaels'a (1998) göre yüksek dozda Aslan Balığı zehrine maruz kalan çoğu balık, otuz dakika içinde ölmektedir.

Hastalıklar ve Sağlık Problemleri

Aslan Balıkları dayanıklıdır ve iyi beslenirlerse ve onlar için yüksek su kalitesi sağlanırsa, neredeyse hiçbir zaman hastalığa veya parazite maruz kalmazlar. Aslan Balığını koruyan, kütikül adı verilen ince bir zarsı tabakanın bulunduğunu da belirtmek gerekir. Kütikül, sakin yapılı Aslan Balığını yerleşik organizmalardan koruma görevi üstlenir. Esasen Aslan Balığı, istenmeyen yolculardan kurtulmak için zaman zaman kütikülünü döküp yenisini oluşturacaktır. Dökülen kütikül, büyük beyazımsı lifli mukoza parçası şeklindedir. Kütikül dökülmesi ayrıca, Aslan Balığında uygunsuz sağlık işareti de olabilir; strese giren veya düşük su kalitesine maruz kalan aslan balığında kütikül dökme davranışı artacaktır. Aslan Balıklarında en yaygın olarak gördüğüm sorunlar yüzgeç aşınması (antibiyotiklerle tedavi edilebilen bakteriyel bir enfeksiyon), bulutsu gözler (yine bakteriyel bir enfeksiyon) ve dinoflagellatlardır (ateşrengi algler). Aslan Balığı beyaz benek hastalığına yakalanır ve bu durum, tuzluluğun artırılmasıyla tedavi edilebilir. Gözlemlediğim kadarıyla, açlık çekme ve çene kilitlenmesi, sağlık sorunlarına yol açan diğer durumlardır. İkisi de aniden ve çoğunlukla, akvaryum ortamına iyi uyum sağlamış sağlıklı balıklarda ortaya çıkar. Açlık çekme sorunuyla ilgili olarak, balık yem yemeyi keser ve birkaç hafta boyunca ne canlı ne hazır yemleri kabul eder. Açlık çekme çoğunlukla, uzun süreli olarak tek tip yem vermenin neden olduğu uygunsuz beslenmenin bir sonucudur. Bu beslenme; sindirim sisteminde tıkanmaya, beslenme yetersizliğine ve bir çeşit guatr hastalığına neden olabilmektedir. Çene kilitlenmesi, Aslan Balığının ağız yapısının açık konumda kalması şeklinde oluşur. Ben bunu birçok defa gözlemledim. Bu soruna yol açan durumlar belirsizdir ama balığın, avlanma sırasında kazara zemindeki kumları yuttuğunu veya ağzını kayalara vurduğunu gözlemledim ve bunlar, bu sorunun bir parçası olabilir. Bu sorunu yaşayan balık birkaç gün içerisinde ağzını tekrar kapatabilmektedir ama ağız yapısı bir daha asla eskisi gibi olmaz ve çeneleri sıklıkla yerinden çıkacaktır.

Aslan Balığı Sokması

Scorpaenidae familyasının tüm üyeleri sırt, anal ve karın dikenlerinde zehir bezleri taşır. Bu dikenlerin başlıca fonksiyonu, türdeş tehditlerine ve avcılara karşı defansif önlem oluşturmasıdır. Her bir dikenden gelen zehir miktarı, diken üzerine binen basınca ve dikenin doku içerisinde kalma süresine bağlıdır. Ev akvaryumlarında Aslan Balığı sokmaları nadiren de olsa görülür. Esasen, bir Aslan Balığı sahibi için sokulma ihtimalini artıran üç temel olay vardır. İlki, Aslan Balığının poşetten akvaryuma konulması veya bir akvaryumdan bir diğerine aktarılması sırasında gerçekleşir. Burada sokulmanızın nedeni, bu sırada elinizi savunma hâlindeki balığa dikkatsizce fazla yaklaştırmanızdır. Aslan Balığı tarafından sokulma ihtimalini artıran ikinci en yaygın durum, akvaryumun temizlenmesi sırasında oluşur. Aslan Balığı elinize hamle yapmayacak veya akvaryumda dönüp durmayacaktır ama elinizi ona yaklaştırdığınızda alarma geçer. Kayalar düzenlenirken veya camlar temizlenirken çoğunlukla saklanacaktır. Ancak oldukça meraklı bir balık olarak sizin yem verdiğinizi düşünebilir ve elinizin yakınına gelebilir, bu yüzden dikkatli olmalısınız. Son olarak da birtakım talihsiz durumlarda, Aslan Balığını akvaryumda bir köşeye sıkıştırabilir ve defansif tutum sergilemesine neden olabilirsiniz.

Sokulmak... Sizin de Başınıza Gelebilir

Genel olarak Aslan Balıkları oldukça barışçıldır, akvaryumu temizleyen veya su değişimi yapan bir akvaristle pek ilgilenmezler ama istisnalar da olabilir. Akvaryumumu temizlediğim bir gün, dip temizliği yaparken ve kayaları hareket ettirirken, parmaklarımı oynatıyordum. Benim tüm Aslan Balıklarım, onların önünde salladığım balık parçalarını yemeye alışkındır, bu yüzden birkaçının parmaklarımı yiyecek sanıp elime yaklaştığını tahmin ediyorum. Önce onları kışkışladım ama içlerinden biri ısrarcı çıktı ve geri döndü. Bu noktada, bir sonraki kayayı nereye yerleştireceğimi düşünüyordum ve pek dikkatli değildim; elim ve kolum suyun içindeydi ve koluma bir şeyin dokunduğunu hissettim. Refleks olarak elimi hareket ettirdim ve bu ani hareket, Aslan Balığının sırt dikenleri açık şekilde kafasını aşağı doğru hareket ettirmesine neden oldu. Açık konumdaki diken elime batıverdi. Hemen elimi sudan çıkardım, dikenin girdiği yere baktım ("Vay canına, hiç kan yok!") ve akvaryumu temizlemeye devam ettim. Yaklaşık otuz saniye sonra olan bitenin farkına vardım. Elime ve yukarıya bileğime doğru bir acı yayılmaya başladı ve sonrasında kesildi. İlk başta bir arı sokması şiddetindeydi ve sonraki beş dakikada acı yükselmeye başladı. Bu olay, Aslan Balığı zehirlenmesi durumunda ne yapılacağı ile ilgili çok az şey bildiğim 1990 yılında gerçekleşti. Acil servise gittim. Çok korkmuştum ama beni esas endişelendiren şey, doktorun Aslan Balıklarını veya Akrep Balıklarını hiç işitmemiş olmasıydı. Yine de yapılması gerekenle ilgili az çok bilgisi olduğundan, bana bir yaban arısı sokması tedavisi uyguladı. Dikenin battığı yeri güçlü bir kortikosteroid çözeltiyle temizledi ve bana güçlü bir antihistamin verdi. Acı, yirmi ila otuz dakika içerisinde sonlandı; sonra elim ara ara sızladı. Bu olay sonrasında üç gün boyunca elimin uyuşukluğu devam etti.

Bundan sonra iki defa daha budalaca sokuldum ve ikisi de tamamen benim hatamdı. Akvaryumun içine elimi sokup devrilmiş bir kayayı kavradığımda, saklanmış bir Aslan Balığının bir anda ortaya çıkabildiğini gördüm. Bu deneyimlerimden hareketle size söyleyebilirim ki bunun başınıza gelmesini kesinlikle istemezsiniz. Bu yüzden size tavsiyem: Sokulmayın! Her defasında bu balıklara karşı tetikte olun ve akvaryumun içerisinde ne zaman bir şey yaparsanız, Aslan Balıklarınızın nerede olduğuna dikkat kesilin ve onlardan sakının.

Sokulma Durumunda Yapılması Gerekenler

Eğer bir Aslan Balığı veya Akrep Balığı tarafından sokulursanız, ilk yapmanız gereken yarayı yirmi ila otuz dakika boyunca veya acı azalıncaya kadar kaynar olmayan suyla (43-45°C) sıcak tutmaktır. Michaels'a (1998) göre, bir saç kurutma makinesiyle yaraya ısı uygulamak da işe yarayacaktır. Kilit nokta ısıdır; Aslan Balığı zehri dayanıksız proteinler içerir ve ısı, kana karışmalarını önleyecek ve etki şiddetini azaltacak şekilde bu zehir proteinlerinin doğasını değiştirecektir. Kaynar su kullanmayın; kaynar suyun yol açtığı yanma çoğunlukla sokmadan daha çok acı verecektir. Aslan Balığı sokmasının en yaygın semptomları acı ve şişliktir. Ancak az sayıda insanın Aslan Balığı zehrine karşı alerjisi olabilir ve bu kişiler, eğer acı ve şişlik birkaç saat içinde gittikçe kötüleşirse derhâl bir sağlık kuruluşuna gitmelidirler.

Sonuç

Sadece balık akvaryumlarının gözdesi veya resif akvaryumlarının ilgi çekici parçası olarak görülen Aslan Balıkları, yıllar içerisinde ev akvaryumlarımızda önemli bir yer edinmiştir. Farklı büyüklüklere sahip türler, akvaristlerin farklı büyüklüklerdeki akvaryumlarda Aslan Balığı bakabilmelerine ve bu balıkların mistik güzelliklerinin keyfini çıkarabilmelerine olanak tanır. Aslan Balığı sahibi olmak, belli sorumlulukları beraberinde getirir ve bunlardan en önemlileri şunlardır: Uygun ve zengin içerikli yemler sunmak, uygun akvaryum arkadaşları seçmek ve iyi bir su kalitesi sağlamak. Ayrıca bu balıklara daima saygı duymak ve akvaryuma el sokulduğunda tetikte olmak da önemlidir. Uzun vadeli olarak bir Aslan Balığına bakmaya karar verdiğinizde, okyanusların en tepedeki avcılarından birini canlı canlı görmenin heyecanı ile ödüllendirileceksiniz. Bunlar, uzun ömürlü ve köpek benzeri bir kişiliğe sahip balıklardır.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: reefkeeping.com
İlgili makale: Aslan Balığı, Av Sırasında Üfleyip Püflüyor