31 Temmuz 2014 Perşembe

Balıklarda Beslenmeyi ve Sindirimi Anlamak

İnsanlarla karşılaştırıldığında, balıklarda görece basit bir sindirim sistemi vardır. Balık türlerine bağlı olarak elbette ki farklılıklar söz konusudur; örneğin bazı balıkların dişleri vardır. Dişler genellikle bazı özel fonksiyonları uygulayacak şekilde gelişmiştir. Avcı kedi balıklarında dişler sivri ve keskinken, Pacu'nun dişleri kabuklu ve kabuksuz meyveleri parçalayacak yapıdadır.

Balıkların mideleri de çoğunlukla tükettikleri yiyeceklere göre gelişim göstermiştir. Avcı balıkların genellikle büyük ebatlardaki besinleri içerisine alabilecek kese şeklinde mideleri vardır. Balon balıklarında ise mide, hava veya su ile dolarak balığın balon görünümünü almasını ve bu sayede düşmanlarını kendisinden uzak tutmasını sağlayacak yapıdadır. Midede kısmen sindirilen besinler bağırsağa geçiş yapar; besinler burada sindirilmeye devam eder ve gerekli besin maddelerinin emilimi sağlanır (Otçul balıkların daha uzun bir bağırsak yapıları ve etçillere göre daha karmaşık sindirim sistemleri vardır.). Tamamen sindirilmeyen besinler, metabolizma tarafından üretilen diğer atık maddelerle birlikte anal açıklıktan boşaltılarak vücuttan atılır. Balığa doğru besin çeşidini doğru zamanda ve doğru miktarda sunmak, onun büyümesi ve gelişmesi açısından çok önemlidir. Akvaryum gibi kapalı bir habitatta balığın ona sunulanın dışında bir besine ulaşması mümkün değildir. Balığınızın zinde ve mutlu olmasını istiyorsanız, onu gereksinimleri doğrultusunda beslemeniz gerekmektedir.

** Her balık tipinin özel bir beslenme ihtiyacı vardır. Otçul balıklar lifli besinlere ihtiyaç duyarken, etçil balıklar protein açısından zengin besinler tüketmek ister. Bazı avcı türler ise sadece kendilerinin avlayacakları canlı yemlere ilgi gösterir.

** Balıklarınızı obez yapmayın. Evet, balıklar fazla beslenme sonucu sağlıksız yağ birikimi edinir. Kedi balıkları gibi bazı balıklar haddinden fazla miktarda yem tüketebilir; bu sayede çok büyürler ve sağlıklarını kaybederler. Akvaryum ortamında balıkların yem aramak için fazla enerji tüketmediklerini unutmayın; sadece sınırlı bir ortamında hareket ederler. Dolayısıyla balıkları sadece ihtiyaç duydukları ölçüde beslemelisiniz.

** Aşırı yemleme, istenmeyen birçok toksinin sisteme girmesine neden olur. Balıklar genellikle ihtiyaç duydukları yem miktarını beş ila on dakika arasında bünyelerine alır. On dakikadan sonra akvaryumda kalan yemler fazlalık olarak kabul edilir ve su içerisinde kalmaya devam ederlerse çürüyüp suya toksin salmaya başlarlar.

** Bazı balıklar için bir karma akvaryumda veya biyotop akvaryumunda yem yiyebilmek bir sorun olabilir. Yemleme sırasında hiperaktif ve hızlı yüzen balıklar önce davranır; küçük balıklar büyük balıklardan korkabilir ve akvaryuma yeni eklenen balıklar yem yeme konusunda utangaç tutum sergileyebilir.

** Balıklara farklı çeşitlerde yemler vermelisiniz. Sürekli aynı yemi vermek bir süre sonra balığın iştahının kesilmesine yol açabilir. Bunun yanı sıra balıklar, ancak farklı tipteki yemlerden elde edebilecekleri farklı tipteki besin maddelerine ihtiyaç duyar.

** Eğer balıklarınıza canlı yem sunacaksanız, oldukça dikkatli olmalısınız. Çeşitli kurtlar ve böcek larvaları, en sağlıklı canlı yemler arasındadır. Genel anlamda, canlı yemlerin enfeksiyonlara neden olan mikrop veya parazit taşımadıklarından emin olmalısınız ki bu durum, canlı yemi kendiniz üretmediğiniz müddetçe pek mümkün değildir. Dolayısıyla balıklara canlı yem verirken iki kere düşünmelisiniz.

Balık yemleri çok sayıda besin maddesini içermelidir; bütün bunlar bir arada, balıkları daha sağlıklı bir hâle getirir ve değişen akvaryum koşullarına uyum sağlamalarını kolaylaştırır. Unutmayın ki daha sağlıklı bir balık, hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı daha dayanıklı olacaktır.

Protein

Protein, balığın gelişebilmesi için en önemli besin maddesidir. Kuru ağırlık esasına göre, vücut yapısı içinde en fazla ağırlığı protein teşkil eder. Amino asitler proteinlerden elde edilir ve balık bunları enzim salgılamak ve yeni vücut dokuları yapmak için kullanır. Balıklar, yiyecekleri vücut dokularına çevirmede oldukça beceriklidir; balıkların diğer birçok hayvana göre daha az besin miktarına gereksinim duymalarının nedeni de budur. Enerjiyi de proteinlerden elde ettiklerinden, karbonhidratlar birçok balık türü tarafından alınan besinlerin içinde hemen hemen hiç bulunmaz.

Balığın sağlıklı olması için gerekli proteinin miktarı balığın türü, var olan doğal besin toplamı, büyüme oranı vb. gibi bir dizi değişkene bağlıdır. Larvalar ve yavrular, uyumluluklarını ve yaşama şanslarını maksimize edebilmeleri için protein açısından çok daha zengin bir beslenmeye gereksinim duyar. Balık büyüdükçe, proteine bağlılık azalır. Suyun sıcaklığı da protein gereksinimine etki etmektedir.

Yağ Asitleri

Yağ asitleri, birçok balık için enerji deposudur. Balığa dayanıklılık kazandırır. Karbonhidratlar da bu görevi üstlenebilir. Avcı balık türlerinin belli bir miktar balık yağına gereksinim duydukları görülmektedir. Akvaryumda sınırlı bir alan dâhilinde yaşayan balıklar, doğal olarak obeziteye yatkın olur. Aşırı enerjilerini uzun mesafelere yüzerek veya yiyecek arayarak harcayamazlar. Birçok durumda, aşırı yağ balığın genel sağlığına zarar verebilir. Bazı balıklar, vücutlarında yağ fazlası olduğunda, üreme yeteneklerini kaybeder.

Yağda Çözünen Karotenoid

Yağda çözünen karotenoid, bazı balıklarda parlak renklenmeye katkı sağlar. Krill ve tuzlu su balıkları, pigment açısından zengin yiyeceklerden bazılarıdır.

Karbonhidratlar

Karbonhidratlar, yaygın olarak bulunan ticari yemlerin %20 ila %30'unu oluşturur. Alternatif enerji kaynaklarıdırlar ama balığın gelişimi için çok da gerekli değildirler. Birçok balığın bir miktar karbonhidrat ile yetinebilecek olması ile birlikte, yüksek karbonhidrat yoğunluğuna sahip besinler tüketirlerse, hastalık belirtileri sergilerler. Örneğin, genç bir balık çok fazla karbonhidrat sindirimi yaparsa, diğer besin maddelerinin emilimini uygun şekilde yapamayacaktır. Yüksek seviyelerde ham nişasta içeren taneli tahılların balık tarafından tamamen sindirilememesinin nedeni budur.

Vitaminler ve Mineraller

Vitaminler, balık sağlığı açısından yaşamsal öneme sahiptir. Balığın vücudunda birçok biyokimyasal reaksiyon için katalizör görevi üstlenen organik maddelerdir. Vitamin eksiklikleri, balığın strese ve hastalıklara yatkınlığını arttıracaktır. Balığınız için zengin vitamin katkısı yapmanın en iyi yolu, çeşitli yemlerden küçük miktarlarda satın almaktır. Fazla yemi bir dondurucuda bekletmek, içeriğindeki vitaminlerin ömrünü uzatır. Ayrıca dondurulmuş veya taze sebzeler ve canlı yemlerle beslemek de balık için gerekli vitamin ihtiyacını karşılayabilir.

Mineraller de balık için çok gereklidir. Kemikler, dişler ve pul dokuları çok fazla minerale ihtiyaç duyar. Mineraller ayrıca birçok destekleyici fonksiyon da yürütür. Tropikal balığınızın kalsiyum ve fosfor olmadığı durumlarda sıkıntı çekmesi kuvvetle muhtemeldir. Sert sularda bakılıyorlarsa, balıklar sudan belli bir miktar kalsiyum alabilir ama yumuşak sular kesinlikle kalsiyum içermez. Mineral katkıları bu yoksunluğun giderilmesine yardımcı olsa da bazı minerallerin fazlalığı zehirli etkiye yol açabilir. Bu yüzden mineral katkıları rastgele kullanılmamalıdır.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: aquaticcommunity.com

25 Temmuz 2014 Cuma

Yumuşak Mercanlar

Yumuşak mercanlar, tüm dünya genelinde tropikal çevrelerde 5 ila 30 metre derinlikte bulunabilir. Yüzeye yakın bu derinlikler, yumuşak mercanların gereksinim duydukları yiyeceği ve oksijeni sağlayan akıntılar için elverişli yerlerdir. Yumuşak mercanlar, çok farklı şekilleri ve kırmızı ve sarıdan turuncu ve mora kadar sergiledikleri renk çeşitliliği ile resif çevrelerinin baskın elemanlarıdır.

Birçok yumuşak mercanın bakımı kolaydır; hızlı gelişim gösterirler ve resif akvaryumlarına yeni başlayanlar için uygun canlılardır. Bir yıl içerisinde iki katı büyüklüğe ve miktara ulaşabilmeleri mümkündür.

Bu canlılar için bir habitat yaratırken, güçlü bir akıntı sağlanmalıdır. Akıntı, kafa motorları veya akıntı motorları ile yaratılabilir; akıntının yönü direkt mercana doğru olmamalı, onun etrafında dolanacak şekilde yapılmalıdır. Tuzluluk 1,025 ve pH 8,3 değerleriyle birlikte, üst seviye bir su kalitesinin sürdürülmesi de şarttır.

Genel filtrasyon gereksinimleri yüksektir ve akvaryumda protein skimmer da kullanılmalıdır. Çok yüksek çıkışlı (VHO) veya kompakt floresanlarla, litre başına 0,5 - 0,75 Watt düşecek şekilde, günde 12 ila 14 saat aydınlatma yapılmalıdır.

Yumuşak mercanlar, sert mercanlardan tentakülleri sayesinde ayırt edilebilir. Yumuşak mercanların sekiz adet, sert mercanların ise altının katları sayısında tentakülü olur. Birkaç istisna dışında, yumuşak mercanların dış iskeleti yoktur ve çoğunun dokularında çok sayıda küçük dikenler bulunur.

Yumuşak mercanlar koloniler hâlinde yaşar ve temel bir polipten (içi boş silindir) meydana gelirler. Polip, vücudu boyunca su sirkülasyonunu sağlayan saç benzeri kamçılarla donanmıştır. Ayrıca bu kamçılar, içine kapandıktan sonra polipin tekrar şişmesine yardımcı olur.

Vücudu, bir bağ doku katmanı ile bir arada tutulan iç ve dış katmanlardan oluşur. İç katmanda sindirim hücreleri yer alır ve bağ doku, deformasyonlara karşı sağlamlık ve direnç sağlar.

Zaman zaman yüksek akıntılara maruz kalma durumlarında bağ doku, kalsiyum karbonattan oluşan dikenlerden yardım alır.

Yumuşak mercanlar ayrıca kendileri için güvenilir bir yaşam alanı karşılığında mercana yiyecek sağlayan dinoflagellat alglerle (zooxanthellae) simbiyotik bir ilişki hâlindedir. Birçok mercan suda zooplankton (hayvansal plankton) ile beslenir. Zooplankton, tentaküller aracılığıyla yakalanır ve sindirim için direkt mideye gidecek şekilde ağza alınır.

Zooxanthellae ile ilişki kurmayan yumuşak mercanlar zaman zaman omurgasızlar için üretilmiş olan ek mikro yemlerle beslenmelidir. Zooxanthellae ile ilişki kurmuş mercanlar ise dikenlerinin parlak görünümleriyle birlikte daha kahverengimsi renkte olur.

Yumuşak mercanlar bölgecidir ve etraflarındaki hayvanların gelişimlerini durduran zehirli kimyasal bileşikler salgılayarak bölgelerini savunacaklardır. Sivri dikenlerinin yanı sıra bu zehirler de onları balık ve kabuklu hayvanlar gibi avcılardan korur.

Temel risk muhtemelen salyangozlardır; sadece dış deri üzerine küçük bir delik bırakarak, mercanı içeriden dışarıya doğru yemek üzere kendilerini polipin içerisine gömebilirler.

Yumuşak mercanlar, tabanlarını uzatmak suretiyle yavaşça hareket etme yeteneğine sahiptir. Zehirlerini kullanarak gidecekleri yolu temizlerler ve arkalarında tahrip edilmiş beyaz bir yol bırakırlar. Kendilerine güvenli ve sağlıklı bir yer bulduklarında, hareket etme eğiliminde pek olmazlar.

Koloniler hâlinde yaşarlar ve en yaygın görülen üreme biçimleri, bölünüp kendilerinin minyatür bir kopyasını oluşturma şeklinde sergiledikleri eşeysiz üremedir; bu sürece “tomurcuklanma” adı verilir. Kopan parça da zemine tutunup yeni bir koloni oluşturacaktır.

Diğer yumuşak mercanlar ise yumurtlar. Polipler hem erkek hem dişi anatomisine sahip olduğundan, bazıları sperm bırakır ve diğerleri döllenen yumurtaları muhafaza eder.

Larvalar, kuluçkadan çıktıktan sonra, yurt edinmek ve yeni bir koloni kurmak için akıntıyla sürüklenecektir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: algone.com

24 Temmuz 2014 Perşembe

Corydoraslar için İdeal Taban Malzemesi Nedir?

Corydoraslar, yiyecek için zemini eşelemekten hoşlanır. Dolayısıyla hem doğal davranışlarını sergileyebilmeleri hem de bıyıklarının zarar görmemesi için akvaryumda ne tür bir malzeme kullanılmalıdır? Heiko Bleher açıklıyor:

İnce silis kumu şiddetle öneriyorum, özellikle de beyaz veya bej renkte olanı ama asla siyah veya başka bir renkte olanı değil. Corydorasların kafa ve burun yapıları ince taneli zeminden yiyecek aramak üzere gelişmiştir; çoğunlukla kumda mikro organizmaları ararlar ve burunlarını ve bıyıklarını enfeksiyonlardan ve parazitlerden arındırırlar.

Doğada her zaman onları bulacağım yeri biliyorum: Kumluk bir zemin üzerinde! Nadiren çamurlu alanlarda ve sadece bazen etrafta birçok ölü yaprağın bulunduğu kumluklarda görülürler.

Corydoras gracilis, C. alnolineatus, C. nanus, C. napoensis, C. loretoensis ve C. bondi gibi nispeten küçük türler, kumluklarda yaprakların arasında görülür. Yaprak örtüsü koruma sağlar ve birçok küçük tür için besin alanı oluşturur.

İnce taneli taban malzemesinin gerekli olmadığı türler, açık sularda yüzenlerdir; bilinen en küçük iki Corydoras türü bunlara örnek gösterilebilir: C. hastatus ve C. pygmaeus.

Barbatus, kroneei, lacerdai, macropterus ve prionotus da dâhil olmak üzere Scleromystax cinsindeki türler, çoğunlukla kayalık bölgelerde, çakıllık veya kumluk zeminlerde görülür. Corydoraslardan farklı bir beslenme alışkanlıkları vardır. Ayrıca daha çok Doğu Brezilya’da, su sıcaklığının kışın 14 - 15°C civarına kadar düşebildiği yerlerde yaşarlar.

Corydoraslar için ince taneli taban malzemesi haricinde bir şey kullanmak zalimlik olur. Çakıl gibi kalın malzemeler, rahat edememelerine neden olur; bazı durumlarda enfeksiyon kapabilirler ve bıyıklarını kaybedebilirler.

Corydorasların grup hâlinde olmaları gerekir; asla dört veya beş bireyden az şekilde tutulmamalıdırlar ve (akvaryumun büyüklüğüne uygun olacak şekilde) daha fazla birey, daha fazla mutluluk demektir. Ben doğada bazı habitatlarda tek bir ağın içinden yüzlercesinin çıktığını bilirim.


Yazan: Heiko Bleher
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Corydoraslar için Başlangıç Rehberi

22 Temmuz 2014 Salı

Kancalarla Şekillenen Hayat

"İster karada, isterse de su altında olsun, ne zaman doğayla ve yaban hayatıyla karşı karşıya gelsem, çaresizliğe düşüyor ve gezegenimizde her şeyin mevcut olduğunu hissediyorum. Bu tarifsiz güzellik beni alçakgönüllü olmaya itiyor ve şaşkınlığa düşmekten asla kendimi alamıyorum. Ancak Batı toplumunda birçok insan bu deneyimleri yeterince tadamıyor ve çoğu, bu çok önemli merak duygusunu unutmuş durumda. Günlük hayatta göremediklerimizi korumamız gerektiğine dair herhangi bir duygu geliştirmiyoruz. Ben bunun çok tehlikeli bir gerçeklik olduğunu düşünüyorum."

1980 yılında Cenevre’de doğan Vincent Mock, hayatı boyunca doğal dünyaya hayranlık duyar ve yaptığı geniş çaplı seyahatlerle bu hayranlığı bir saplantıya dönüştürür. Amsterdam Üniversitesi'nde felsefe öğrenimini bitirdikten sonra, şehir yaşamını terk edip Afrika yaban hayatına yönelme zamanının geldiğine karar verir. Güney Afrika'da av hayvanlarını koruma kurslarına katılır ve doğal kaynakların yönetilmesi konusunda deneyim kazanır.

Ancak onu büyüleyen esas şey okyanustur. Mozambik ve Zanzibar'da Uzman Dalgıçlık deneyimi sırasında deniz yaşamının doğal güzelliği ve çeşitliliğinden ama aynı zamanda bu yabanıllık üzerinde insanoğlunun yarattığı ürkütücü ve yıkıcı etkiden çok etkilenir.

Vincent şimdi doğayı koruma tutkusunu sanat sevgisi ile bütünleştiriyor. İlk başlarda yaban hayatını çizgilerle ifade ederken son zamanlarda ilgisini yok olma tehlikesi altındaki okyanus türlerinin heykelini yapma çalışmalarına kaydırmış durumda. Kancalarla Şekillenen Hayat serisindeki paslanmaz çelik heykellerini, günümüzde ticari balık avcılığı endüstrisinde üretilmekte olan yüzlerce uzun ömürlü olta kancasını kullanarak oluşturuyor.

Olta kancaları hem insan uğraşısının hem de doğayla olan ilişkimizin bir sembolü olarak öne çıkıyor. Kancalar bize balık avlama fırsatı sunuyor ve geçmişte keşif gezilerimizde yiyecek kaynağına ulaşma konusunda faydalı olmuşlar.

Doğu Timor'da olta kancalarının 42.000 yıllık bir geçmişi olduğu keşfedildi. Deniz kabuklarının hünerli ellerle işlenmesi sonucu üretilmiş bu antik kancalar, doğal çevreyle denge içinde olduğumuz bir zamanı sembolize etmekte. Ancak günümüzde olta kancaları, insanoğlunun aynı çevre üzerindeki kasıtsız tahribatının bir sembolü. Sistematik bir kesinlikle her gün uluslararası sularda kontrolsüz bir şekilde milyonlarca uzun ömürlü olta kancası sallandırıyoruz. Okyanusları endişe verici bir şekilde boşaltıyoruz ve doğanın hassas dengesini bozuyoruz.

Bu heykelleriyle Vincent, insan türü olarak kimliğimiz ile bu gezegendeki yerimiz arasındaki ilişkiyi keşfediyor. Soyu tükenme tehlikesi altında giren türlerin sayısındaki artış, doğayla bağımızı koparmış ve doğal çevreye karşı olan sorumluluklarımızı terk etmiş olduğumuzu açığa çıkartıyor. Bu gaflet, söz konusu köpekbalıkları olduğunda epey aşikâr. 400 milyon yıldan fazla süredir köpekbalıkları, hayat karalar üzerinde serpilip gelişmeden önce bile sularda hüküm sürerek ve gelecek için seleksiyon sürecinde önemli bir rol üstlenerek, tepe avcılar olarak okyanuslardaki doğal dengenin sürdürülmesini sağlamış. Şimdiyse bu antik ve ikonik balıklar, yol olmanın eşiğinde.

Varlıklarının tehdit edilmesinde bir araç olarak kullanılan olta kancalarıyla bu avcıların organik şekillerini ustalıkla işleyen Vincent, bu sayede yaşadığımız dünyaya karşı bir farkındalık ve doğaya karşı sorumluluk duyguları uyandırmayı ümit ediyor.

Vincent günümüzde Amsterdam'da yaşıyor ve çalışmalarını burada sürdürüyor.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: ecology.com
Çevirmenin notları: 1) vincentmock.com
2) Yukarıdan aşağıya türler:
- Yeşil Deniz Kaplumbağası (Chelonia mydas)
- Esmer Köpekbalığı (Carcharhinus obscurus)
- Büyük Çekiç Başlı Köpekbalığı (Sphyrna mokarran)
- Beyaz Uçlu Köpekbalığı (Carcharhinus longimanus)

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Yeşil Egzersiz

Yeşil egzersiz, doğal çevrelerde yapılan fiziksel egzersiz anlamına gelmektedir. Fiziksel egzersizin sağlık açısından fiziksel ve psikolojik yararlar elde etmek için yapıldığı bilinmektedir. Ayrıca doğal alanları görmenin, doğal alanlarda bulunmanın ve doğal alanlarla etkileşim hâline girmenin; stres azalışı ve stresle baş etme becerisinin artışı, zihinsel yorgunluğun azalışı ve konsantrasyon ve algılama fonksiyonlarının gelişimi gibi konularda pozitif etkileri mevcuttur. Yeşil egzersiz kavramı, doğayı gözlemlemenin psikolojik ve fiziksel etkilerine ve fiziksel egzersizin psikolojik yararları hakkında iyi bilinen çalışmaya odaklanma eğilimi gösteren çevresel psikoloji dâhilinde, dikkat restorasyonu teorisi gibi iyi yapılandırılmış alanlarda açığa çıkar.

Yeşil egzersizin fiziksel ve zihinsel sağlık açısından potansiyel rolü, 21. yüzyılın başlarından itibaren, özellikle de Essex Üniversitesi’nden Jules Pretty ve Jo Barton’un araştırma çalışması ve finanse edilmiş çeşitli programlar üzerinden ilgi artışına konu olmaktadır. Araştırma; yetişkinler, çocuklar ve akıl hastalığına sahip hassas gruplar dâhil olmak üzere çok farklı topluluklardan gelen katılımcıları içermiştir.

Teori

Yeşil egzersiz, aşağıdakiler dâhil olmak üzere birkaç teorik perspektif ile ilişkilendirilebilir:

• Egzersiz psikolojisi
• Biyofili ve evrimsel psikoloji
• Dikkat restorasyonu teorisi gibi çevresel psikoloji teorileri

Araştırma

Yetişkinler

Yeşil egzersizin yetişkinler üzerindeki etkisini inceleyen araştırma, öz saygı ve ruh hâli açılarından belirgin yararlar ortaya koymuştur. Yetişkinler için en geniş yeşil egzersiz çalışması, 1.252 katılımcı üzerinde yapılan 10 çalışmanın sonuçlarını analiz etmek üzere uygulanan toplu analitik metodolojileri içermekteydi. Sonuçlara göre öz saygı gelişimi için toplam etki büyüklüğü d = 0,46 (CI 0,34-0,59, p < 0,00001) ve ruh hâli gelişimi için toplam etki büyüklüğü d = 0,54 (CI 0,38-0,69, p < 0,00001). Hem yoğunluk hem süre açısından doz sonucundaki etkiler, kısa yeşil egzersiz uygulamalarından büyük yararlar elde edildiğini ortaya koymuştur ve sonrasında, azalan ama hâlâ pozitif olan geri dönüşler elde edilmiştir. Çalışma ayrıca tüm yeşil çevre tiplerinin öz saygıyı ve ruh hâlini iyileştirdiğini ancak en yüksek gelişimin suyun bulunduğu çevrelerde hissedildiğini açığa çıkarmıştır. Benzer şekilde, tüm katılımcı toplulukları öz saygı ve ruh hâli gelişimlerini yaşamışlardır ancak öz saygı konusunda en yüksek artış, akıl hastalıklarından mustarip olan kimselerde ortaya çıkmıştır.

Hassas gruplar

Barton ve Pretty tarafından yapılan toplu analizin sonuçları göstermiştir ki yeşil egzersiz, terapötik uygulamalara sahip olabilir. Bu durum, Yeşil Tedavi fikrini doğurmaktadır. Yeşil Tedavi; sosyal ve terapötik bahçıvanlık, hayvanların kullanıldığı uygulamalar, ekoterapi, kolaylaştırılmış yeşil egzersiz, yaban hayatı terapisi ve tedavisel çiftçilik dâhil olmak üzere tüm terapötik yeşil egzersiz tiplerini kapsamaktadır. Bu yeşil tedavi uygulamalarının yararları konusunda genişletilmiş bir araştırma da mevcuttur. Özellikle tedavisel çiftçiliğin, akıl hastalıklarından mustarip kişilerde öz saygıyı ve ruh hâlini iyileştirdiği ve yaban hayatı terapisinin, risk altındaki gençlerde öz saygı ve psikolojik sağlık sonuçları açısından geliştirici etkilerde bulunduğu ortaya koyulmuştur.

Çocuklar

Yetişkinler üzerinde yapılan araştırma ile kıyaslandığında, çocuklar ve genç insanlar üzerinde yapılan araştırma göstermiştir ki yeşil egzersiz uygulamasının öz saygı ve ruh hâli açılarından ek yararı yoktur. Bu bulgular, çocukların doğal çevrelerle etkileşime girecekleri dış dünyada daha az zaman geçirmeleri sonucunda ortaya çıkan Doğa Eksikliği Bozukluğu ile ilişkilendirilebilir. Doğayla etkileşimden yarar elde etmek için bir bireyin bağlantı kurması ve bazı duyguları hissetmesi gerekmektedir; dolayısıyla çocukların yeşil egzersizden yetişkinlerde olduğu üzere yararlanması olası değildir zira çocuklar, doğal çevreyle yetişkinlerdeki gibi bir bağ kurmaz.

Örnekler

Yeşil egzersiz örnekleri çok sayıda ve çeşitlidir. İşte bunlardan bazıları:

1. Natural England, yerel bölgesel ortaklıklar üzerinden sekiz tane yeşil egzersiz projesini finanse etmektedir. Temel amaç, fiziksel aktivite seviyesini arttırmak ve insanların etraflarındaki yeşil alanlarla bağlantı kurmalarını sağlamaktır.

2. NHS Health Scotland, FCS ve Scottish Natural Heritage (SNH) arasındaki Yeşil Egzersiz Ortaklığı. SNH ve NHS Health Scotland arasındaki ortaklıkta İskoçya Hükümeti, 20.000 insanın her hafta sağlık yürüyüşleri yapmasını destekleyen "Paths to Health Initiative" programını geliştirmek için 2007 ile 2010 arasında 3 milyon sterlin fon aktarmıştır. SNH ve Hükümet fonları ayrıca yeşil spor salonu projelerini genişletmek üzere BTCV (British Trust for Conservation Volunteers) için de sağlanmaktadır.

3. Yeşil Spor Salonu programları, bir çeşit yeşil egzersiz uygulamasıdır. Bunlar genellikle gönüllü çevresel restorasyon çalışmaları ile uğraşan ama aynı zamanda doğal çevrelerin deneyimlenmesi bağlamında fiziksel egzersiz ve fiziksel iyileştirme konularında özel olarak eğitim almış insanların bulunduğu organize grupları kapsamaktadır. Bu gibi bir yeşil spor salonu programı örneği, British Trust for Conservation Volunteers tarafından uygulanan benzer programları baz alan Australian Conservation Foundation üzerinden yürütülmektedir.

4. Yalın ayak koşma, çevreyle bağlantı kurma seviyesini arttıracak şekilde uygulanan bir çeşit fiziksel egzersiz örneğidir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: Wikipedia > Green exercise

20 Temmuz 2014 Pazar

Killifish, Erişkinliğe En Çabuk Ulaşan Omurgalı!

Afrika’da yaşayan bir killifish türünün, herhangi diğer bir omurgalı hayvandan daha hızlı şekilde cinsel olgunluğa ulaştığı keşfedildi.

Çek Cumhuriyeti’nin Bilim Akademisi’nde Omurgalı Biyolojisi Enstitüsü bünyesindeki bilim adamlarının yaptığı çalışma göstermiştir ki Nothobranchius kadleci, yumurtadan çıktıktan sadece 17 gün sonra üremeye hazır hâle geliyor.

Bu çalışmada bazı yumurtaların sadece 15 günde çatlama aşamasına ulaştığı düşünüldüğünde, bu killifishler ayrıca bir aydan çok az fazla sürede yumurta hâlinden erişkinliğe ulaşma özellikleri ile omurgalılar içinde en kısa jenerasyon süresine sahip.

Çalışmada gözlemlenen bir grup balık, her gün toplam vücut uzunluklarının neredeyse çeyreği ölçüsünde büyüme göstermiştir.

Bu balıklar, Mozambik’in güneyindeki savanlarda yer alan geçici gölcüklerde yaşamaktadır. Bu habitatlar, birkaç hafta içerisinde kuruyabilmektedir; dolayısıyla neslin devam ettirilmesi için çok çabuk şekilde erişkinliğe ulaşmak önemlidir.

Bilim adamları, çalışmadaki iki türün (Nothobranchius kadleci ve Nothobranchius furzeri), akvaryum ortamında üretilmiş bireyleriyle yapılan çalışmalara dayanarak tahmini dört hafta olduğu düşünülen cinsel olgunluğa erişme sürelerinin sırasıyla 17 ve 18 gün olması karşısında şaşkınlığa düştüler.

Balıkların yaşadığı gölcükler kuruduğunda uyku hâline giren embriyolar, döngünün yeniden başlayacağı yağmurlu mevsime kadar aylar boyunca hayatta kalabilir. Bilim adamları, torf tabakasında kuluçkaya yatırıldıklarında çalışmadaki embriyoların yarısının uyku hâlinden çıktığını gözlemlediler.

Balığın doğal habitatında yağmur yağışı ön görülemez ve değişken bir durumdur ve içinde yaşadığı gölcükler, zaman zaman bir yağmurlu mevsim süresince kuruyabilir ve tekrar oluşabilir. Bu koşullar altında ancak hızlı gelişime sahip embriyolar, bu tekrar oluşan gölcüklerde yaşayacak ikinci bir nesli ortaya çıkarabilir.

Böyle bir hızlı erişkinliğe ulaşma durumu ayrıca akvaryum ortamında bile kısa bir yaşam süresine neden olur. 1969 yılından beri akvaryum ortamında üretilip nesli sürdürülen bir Nothobranchius kadleci popülasyonu, en kısa yaşam süresine sahip omurgalı hayvan olarak rapor edilmiştir; en kısa yaşam süresi 6 hafta, ortalama yaşam süresi sadece 9 hafta ve en uzun yaşam süresi 11 hafta olarak ölçülmüştür.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk

Dalış Turizmi, Kızıldeniz Resiflerini Tehdit Ediyor

Kızıldeniz’in kuzey kısmındaki resifler, dalış turizmi kapsamında eğlence amacıyla yoğun şekilde yapılan tüplü dalışlar yüzünden tehdit altında.

Viyana Üniversitesi'nin Deniz Biyolojisi Bölümü'nden Harald Hasler ve Jörg A. Ott tarafından yapılan ve Marine Pollution Bulletin (Deniz Kirliliği Bülteni) dergisinin Ağustos 2008 sayısında yayımlanan bir çalışmanın sonuçları ortaya koymuştur ki eğlence amaçlı dalışların yüksek seviyelerde yapıldığı yerlerde, dalış yapılmayan alanlara göre belirgin ölçüde daha az mercan örtüsü bulunmaktadır.

Araştırmada Mısır’da Güney Sina’daki Dahab resifleri, yıllık 30.000’in üzerinde dalışla dünyanın en yoğun şekilde dalış yapılan resifleri dâhil olmak üzere incelenmiş ve sonuçlar, az dalış yapılan veya hiç dalış yapılmayan yerlerle kıyaslanmıştır.

Bulgular göstermiştir ki yoğun şekilde tüplü dalış yapılan alanlarda hem yüksek seviyelerde mercan kırılmaları ve hasarları hem de mercan örtüsü azalışı ortaya çıkmaktadır.

Resif tepesi alanlarındaki mercan topluluklarının, dallı mercanlarda görülen %95 oranındaki kırılmalarla birlikte resif bayırı dalış yerlerinde çok daha fazla etkilenmeye maruz kaldığı görülmüştür.

Dalışların, mercan yiyen (mercancıl) veya otçul balıkların sayısı üzerinde bir etki yarattığı gözlemlenmemiştir ancak çalışmayı yürütenlere bilim adamlarına göre mercan örtüsü azalmaya devam ederse, bu balıklar da risk altına girebilir.

Ayrıca bazı yerlerde tortu birikimi sorunları da ortaya çıkmaktadır; dipteki döküntüler dalgıçlar tarafından düzenli olarak hareket ettirilmektedir.

Hasler ve Ott, belli yerler için ekolojik açıdan sürdürülebilir dalış planlarının devreye sokulması ve resif iyileşmesine yardımcı olmak için yıllık dalış sayısının azaltılması gerektiğini ileri sürmektedirler.

Ayrıca “resiflerin ekolojik ve estetik kalitesinin” korunmasına yardımcı olması açısından hem dalış rehberlerinin hem de dalgıçların eğitilmesinin gerekliliğini vurgulamaktadırlar.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk

Kribensis, Kendi Kokusunu Tanıyabiliyor

Bilim adamları, balıkların koku alma duyuları üzerinde çalışırken, Kribensis’in kendi vücut kokusunu tespit edebildiğini keşfetti.

Almanya’da Bonn Üniversitesi Evrim Biyolojisi Enstitüsü’ndeki koku (olfaktori) biyologları, balıkların kendi kokularını tanıyıp tanıyamadıklarını araştırmak üzere kokulu su kullandılar.

Animal Cognition (Hayvan Bilgisi) dergisinde yayınlanan araştırmaya göre erkek cichlidler, üreme amaçlı kullandıkları kovuklardan içinde tanıdık olmayan, akraba olmayan Kribensislerin kokusu bulunan kovuklar yerine, kendi kokusunun bulunduğu kovuğu tercih etti.

Kendi kokularını tanıyıp tanıyamadıklarını belirlemek, kendilerine dair ipuçlarına dayanıyordu. Akrabalarının kokularını tanıyıp tanıyamadıklarını belirlemek içinse biyologlar bir akrabasının kokusunu ve tanıdık olmayan, akraba olmayan bir erkeğin kokusunu kullanarak ek deneyler yaptılar.

Kribensis yine de bir akrabasının kokusu bulunan kovuk yerine, kendi kokusunun bulunduğu kovuğu tercih etti.

İlginç olan şu ki dış üreme ile oluşan (anne ve babası yakın akraba olmayan) erkekler (yani iki farklı soyu kanında taşıyan erkekler), akrabası olmayan erkeklerin kokusu bulunan kovuğu tercih etti. Araştırmacılar bunun, cichlidlerin kendi akrabalarıyla iç üremeyi engellemek adına farklı kokuları tercih ettiklerine dair bir ipucu olduğunu belirttiler.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Çevirmenin notu: Melez üstünlüğü teorisi ışığında, son paragrafta anlatılmak istenen, sürekli iç üremeyle oluşacak kusurları engellemek adına, dış üreme sonucunda doğan Kribensis’lerin dış üremeyi sağlayacak yöntemi tercih ettikleri düşüncesidir.

Census of Marine Life

Census of Marine Life (CoML) (Deniz Yaşamının Sayımı), 80’den fazla ülkeden araştırmacıların dâhil olduğu bir küresel araştırma ağıdır; 10 yıllık bir süre zarfında, okyanuslardaki hayatın çeşitliliğini, dağılımını ve bolluğunu anlamak ve açıklamak üzere yola çıkan bilimsel bir girişimdir. Sadece şimdiki zamanı değil, geçmişi ve geleceği de göz önünde bulundurarak, okyanuslardaki hayatı saymaya yönelik dünyadaki ilk kapsamlı çaba olan Census of Marine Life, 2010 yılında Londra’da sonlandırılmıştır.

Census Programı

Census programı, aşağıdaki sorular çerçevesinde organize edilen üç temel bileşen içeriyordu:
1. Okyanuslarda geçmişte neler yaşamıştır?
2. Okyanuslarda şu anda neler yaşamaktadır?
3. Okyanuslarda gelecekte neler yaşayacaktır?

Census araştırmacıları, yaklaşık olarak son 500 yılı, yani insanın doğanın dengesine müdahale etmeye başlamasından itibaren geçen süreyi kapsayacak şekilde, deniz hayvanları popülasyonları tarihini ortaya koyma görevini üstlendiler. Programın bu bileşeni, History of Marine Animal Populations (HMAP) (Deniz Hayvanları Popülasyonları Tarihi) adını aldı.

Census’un en geniş çaplı bileşeni, 14 alan projesi kapsamında şu anda dünyadaki okyanuslarda nelerin yaşadığının araştırılmasını içeriyordu. Tüm araştırmalarda çok çeşitli teknolojiler kullanılarak, okyanuslardaki altı bölgenin her birinde önemli biyotalar örnek olarak seçilmiştir. Bu ilgi çekici ve çeşitli alan projeleri aşağıda detaylandırılmaktadır.

Modelleme ve benzetim yoluyla, gelecekte okyanuslarda nelerin yaşayacağının öngörüsünde de bulunuldu. Programın bu bileşeni, Future of Marine Animal Populations (FMAP) (Deniz Hayvanları Popülasyonlarının Geleceği) adını aldı. Bu çalışmayı yapan grup, gelecekte deniz popülasyonları ve ekosistemler için tahminlerde bulunmak üzere yeni istatistiksel ve analitik yöntemler yaratma ve birçok farklı kaynaktan gelen verileri bütünleştirme konularına odaklandı.

Küresel girişim, son model bir veri özümleme yapısına gereksinim duydu ve bu sayede Census’un dördüncü bileşenini oluşturan Ocean Biogeographic Information System (OBIS) (Okyanus Biyocoğrafik Bilgi Sistemi) ortaya çıktı. Vizyon, dünyanın herhangi bir yerindeki kullanıcıların bilgisayarlarından okyanusların haritalarına tıklayıp istedikleri okyanus alanında yaşayan canlılarla ilgili bilgilerin bulunduğu Census verilerine ulaşabilecek olmalarıydı. 2010 yılının sonunda OBIS, 30 milyondan fazla kayıt içeriyordu. OBIS, veri paylaşımını kolaylaştırmak ve deniz yaşamını etkileyen modelleri ve süreçleri anlamada bir kapı açmak üzere tasarlanmıştı.

CoML projeleri

Alan Projeleri

CoML, 14 alan projesi gerçekleştirmiştir:

CeDAMar (Census of Diversity of Abyssal Marine Life) (Abisal Deniz Yaşamı Çeşitliliğinin Sayımı): Abisal Düzlükler

Abisal Deniz Yaşamı Çeşitliliğinin Sayımı, küresel değişim araştırması olarak ve biyoçeşitliliği düzenleyen tarihi olayların ve şu anki ekolojik faktörlerin daha iyi anlaşılması açısından, abisal düzlüklerde yaşayan türlerin çeşitliliğini belgelemiştir. CeDAMar, gezegendeki en büyük ve en erişilmez çevrelerden birinin geniş ölçekli dağılımı üzerinden güvenilir veriler elde etmiştir.

CAML (Census of Antarctic Marine Life) (Antarktik Deniz Yaşamının Sayımı): Antarktik Okyanusu

Antarktik Deniz Yaşamının Sayımı (CAML), Antarktika deniz biyoçeşitliliğinin dağılımını ve zenginliğini; iklim değişikliğinden nasıl etkilendiğini ve değişimin Güney Kutup Denizi tarafından sağlanan ekosistem şartlarının doğasını insanlığın yararı için nasıl etkileyeceğini araştırmıştır.

ArcOD (Arctic Ocean Diversity) (Kuzey Buz Denizi’nin Çeşitliliği): Kuzey Buz Denizi

Census of Marine Life’ın Kuzey Buz Denizi’nin Çeşitliliği projesi, Pan-Arktik ölçek üzerinde, mevcut Kuzey Buz Denizi biyoçeşitliliğini belgelemiştir. Bu programın üzerinde durduğu konu biyoçeşitlilikti çünkü süreçler, içerdikleri biyota bileşimi tarafından ciddi derecede etkileniyordu. Projenin işletimsel yaklaşımı, deniz buzu, su kolonu ve deniz tabanı gibi üç büyük alandaki biyoçeşitliliği incelemek için tasarlanan araştırma çabalarının koordine edilmesine, özendirilmesine ve desteklenmesine yardımcı olmaktı.

CoMargE (Continental Margin Ecosystems) (Kıta Kenarı Ekosistemleri): Kıta Kenarları

CoMargE, Census of Marine Life'ın 2005 yılında gerçekleştirdiği bir alan projesidir. Proje ile çeşitli habitatlar ve uzaysal ölçekler üzerine odaklanılarak, kıta kenarlarındaki bentik ve bento-demersal biyoçeşitlilik modelleri tanımlandı ve bu modellere göre çevresel çoktürellik dağılımı belirlendi. Projeye Myriam Sibuet önderlik etti ve yönetimi Lenaick Menot üstlendi; bu kişilerin her ikisi de Fransız'dır.

POST (Pacific Ocean Shelf Tracking Project) (Pasifik Okyanusu Kıyılarını İzleme Projesi): Kıta Sahanlıkları

Pasifik Okyanusu Kıyılarını İzleme Projesi (POST) programı, Pasifik somonunun denizel yaşam tarihini araştırmak için yeni bir elektronik izleme teknolojisi uygulamasını geliştirdi ve tanıttı. POST projesinin odaklandığı başlıca alan, kalıcı bir kıtasal ölçekli deniz telemetri sisteminin geliştirilmesini kapsamaktaydı. Proje düzeni, kıta sahanlıklarındaki deniz tabanları üzerine ve bazı önemli nehirlerin ağzından yukarı doğru olacak şekilde kurulmuştur; kıyı boyunca sadece somonların değil, diğer birçok tipte deniz hayvanının hareketleri görüntüleniyordu. Elde edilen izleme verileri, kaynakların sürdürülebilir kullanımını hedefleyecek şekilde balıkçılık yönetim politikalarının gelişimi ve göçmen balıkların hareketlerini anlamak ve onları korumak için başvurulabilecek kaynaklar olmuştur.

CReefs (Census of Coral Reefs) (Mercan Resiflerinin Sayımı): Mercan Resifleri

Resif biyoçeşitliliğinin küresel anlamda daha iyi anlaşılmasını sağlayacak şekilde, Census of Marine Life’ın Mercan Resiflerinin Sayımı (CReefs) projesi, dünya genelinde farklı bölgelerdeki mercan resifi ekosistemlerinin sınıflandırılarak sayımını yürütmüş, tropikal sınıflandırma bilgisini arttırmış, yeni uluslararası protokoller geliştirmiş (Örn: DNA tabanlı teknolojiler ve uzun dönem örneklendirme cihazları) ve değişen mercan resifi verilerine erişim imkânlarını çoğaltmıştır.

ICoMM (International Census of Marine Microbes) (Deniz Mikroplarının Uluslararası Sayımı): Mikroplar

Deniz Mikroplarının Uluslararası Sayımı (ICoMM) projesi, mikrobiyal çeşitliliğin envanterine olanak sağlamış ve bakteriler, arkeler, protistler ve ilgili virüsler de dâhil olmak üzere tek hücreli organizmaların çeşitliliğine dair tüm bilgileri listelemek için bir strateji geliştirmiştir; bilinmeyen mikrobiyal çeşitliliği keşfetmiş ve ortaya çıkarmış, bu bilgiyi uygun ekolojik ve evrimsel bağlamların içerisine yerleştirmiştir.

MAR-ECO (Mid-Atlantic Ridge Ecosystem Project) (Orta Atlantik Sırtı Ekosistemi Projesi): Okyanus Ortası Sırtları

MAR-ECO, Orta Atlantik Sırtı üzerindeki ve civarındaki sularda yaşayan organizmalar arasındaki dağılım, bolluk ve tropik ilişki yapılarını tanımlamıştır. Bu yapılar dâhilinde değişkenliğe neden olan ekolojik süreçleri belirlemiş ve modellemiştir. Proje balıklar, kabuklular, kafadanbacaklılar (cephalopodlar) ve jelatinimsi plankton ile diğer aktif yüzücü organizmalara odaklanmıştır ama daha çok deniz yüzeyi çevresi ile etkileşimde olan deniz kuşları ve memeli deniz hayvanları gibi besin zincirinde üst sıralarda yer alan avcılar da odak noktası olmuştur.

NaGISA (Natural Geography in Shore Areas) (Kıyı Bölgelerdeki Doğal Coğrafya): Kıyı Açığı

Kıyı Bölgelerdeki Doğal Coğrafya (NaGISA) projesi, dünya genelinde yakın kıyılardaki habitatlara özgü biyoçeşitliliğin envanterini tutmuş ve düzenlemesini yapmıştır. Projenin uluslararası özelliği ve hedef alanı, Japonca’da karanın denizle kesiştiği dar kıyı bölgesi anlamına gelen 'nagisa' kelimesinde yansıtılmaktadır. NaGISA, Census of Marine Life’ı dünya genelinde yerel ilgilerle bütünleştirerek bir elçi proje olarak kendisine benzersiz bir yer edinmiştir. Projenin ilk amacı, yakın kıyı biyoçeşitliliğinin küresel ana hatlarını düzenlemek ve sonrasında aynı kıyıları gelecek 50 yıl için izlemeye devam etmek için bu ağı kullanmaktı.

GoMA (Gulf of Maine Program) (Maine Körfezi Programı): Bölgesel Ekosistemler

Maine Körfezi, Census of Marine Life'ın pilot çalışma ekosistemi olarak seçilmiştir. Bu programla büyük bir deniz çevresi dâhilinde ekosistem tabanlı bir yönetimin işletilmesi bilgisi kazanılmış, habitat dizilimi ve planktondan balinaya kadar besin zinciri üzerinden ekolojik ve biyoçeşitlilikle ilgili süreçlerin bilgisinin artmasına katkı sağlanmıştır.

CenSeam (Global Census of Marine Life on Seamounts) (Deniz Dağları Üzerindeki Deniz Yaşamının Küresel Sayımı): Deniz Dağları

CenSeam, deniz dağı ekosistemleri üzerine yapılan bir küresel çalışmaydı; bu ekosistemlerin deniz organizmalarının biyocoğrafyası, biyoçeşitliliği, üretkenlikleri ve evrimleri üzerindeki rolünü belirlemek ve insan faaliyetlerinin etkilerini değerlendirmek için yapılmıştı. 2005 yılında başlamıştır ve CenSeam'in Veri Analiz Çalışma Grubu’ndan elde edilen özel bilgi ile birlikte CenSeam bilim topluluğu iki kapsayıcı ve öncelikli konu belirlemiştir:
1) Deniz dağları ve diğer habitat tipleri arasındaki farklar da dâhil olmak üzere, deniz dağları üzerindeki organizma topluluğunun düzen ve çeşitliliğini yöneten faktörler nelerdir?
2) İnsan faaliyetlerinin deniz dağı organizma topluluğunun yapısı ve fonksiyonu üzerindeki etkileri nelerdir?

TOPP (Tagging of Pacific Predators) (Pasifik Avcılarını Etiketleme): Üst Avcılar

Pasifik Avcılarını Etiketleme (TOPP) araştırma programı ABD, Avustralya, Kanada, Meksika, Japonya, Fransa ve İngiltere’den bilim adamlarının ortak çalışmalarının bir ürünüdür; Kuzey Pasifik’teki büyük açık su hayvanlarının hareketlerine ve davranışlarına dair çevresel yapıyı anlamak için yeni teknolojiler uygulamışlardır. Bilim adamları yeni elektronik etiketlerle, Pasifik havzasını çaprazlamasına kat etme süreçlerinde deniz balıklarını, kaplumbağaları, kuşları, yüzgeçayaklıları (pinnipedler), balinaları ve Humboldt mürekkep balıklarını takip altına aldılar. Elde edilen sonuçlarla, nerede beslendikleri ve üredikleri ve hangi göç yollarını kullandıkları da dâhil olmak üzere bu hayvanların biyolojik yapılarıyla ilgili temel sorulara cevap bulunmuştur.

ChEss (Biogeography of Deep-Water Chemosynthetic Ecosystems) (Kemosentetik Derin Su Ekosistemlerinin Biyocoğrafyası): Bacalar ve Sızıntılar

ChEss, küresel ölçekte kemosentetik kaynaklı derin su ekosistemlerinde yaşayan türlerin biyoçeşitliliği ve biyocoğrafyası ile ilgili olarak bilgi artışı sağlamış, bu toplulukları biçimlendiren süreçlerin anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. ChEss şemsiyesi altında toplanan bilim adamları, tüm dünya genelinde faaliyet göstermişlerdir. ChEss, kıta kenarları ve deniz dağları ile kesişen düşük oksijen alanları, batmış ağaç parçaları, balina kalıntıları, soğuk su sızıntıları ve hidrotermal bacalar gibi kısıtlı derin su çevrelerinde yaşayan deniz hayvanlarının çeşitliliği, bolluğu ve dağılımı ile ilgili olarak Census of Marine Life’ın temel soruları üzerinde durmuştur. ChEss bilim adamları, tüm kemosentetik derin su ekosistemleri arasındaki filocoğrafik ilişkileri anlayabilmek için, bütün bu sistemler üzerinde yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçları birleştirmişlerdir.

ChEss bilim adamı Michel Segonzac, 2005 yılında popüler medyada da yer almış Kiwa hirsuta türündeki kabuklunun keşfini gerçekleştiren ortaklardan biridir.

CMarZ (Census of Marine Zooplankton) (Deniz Zooplanktonunun Sayımı): Zooplankton

Deniz Planktonunun Sayımı (CMarZ), dünya okyanusları boyunca hayvansal plankton biyoçeşitliliğinin taksonomik olarak kapsamlı şekilde değerlendirilmesi üzerinde çalışmıştır. Proje, zooplankton türlerinin çeşitlilikleri, biyokütleleri, biyocoğrafik dağılımları, genetik çeşitlilikleri ve topluluk yapıları ile ilgili bilgiler elde etmiştir. Taksonomik odak noktası, hayatları boyunca okyanus akıntılarıyla sürüklenen hayvanlar idi (Örn: holozooplankton). Bu toplam, şu anda 15 şubeden yaklaşık 7000 tanımlı türü içermektedir. Census, benzersiz ve muhtemelen endemik ve henüz sınıflandırılmamış zooplankton türlerini barındıran deniz çevrelerini kapsama alanına almıştır.

Alan Dışı Projeler

Census of Marine Life, üç tane de alan dışı proje gerçekleştirmiştir:

OBIS (Ocean Biogeographic Information System) (Biyocoğrafik Okyanus Bilgi Sistemi): Bilgi Sistemi

Biyocoğrafik Okyanus Bilgi Sistemi (OBIS), deniz biyoçeşitliliği üzerine odaklanan bir uluslararası bilgi sistemidir. Deniz türleri üzerinde coğrafik referanslı uzman verileri sağlamaktadır ve şu anda 800’den fazla veri tabanında 30 milyondan fazla kesin olarak sınıflandırılmış tür yer almaktadır. OBIS, türler ile yaşadıkları çevreler arasındaki ilişkiyi görüntülemek için konumsal sorgu aletleri bulundurmaktadır. Bu bilgilere internet üzerinden kolayca ve ücretsiz olarak erişilebilir ve bu erişim, özel bir yazılım gerektirmez.

FMAP (Future of Marine Animal Populations) (Deniz Hayvanları Popülasyonlarının Geleceği): Okyanusların Geleceği

FMAP, türlerin bolluğunun, dağılımının ve çeşitliliğinin küresel anlamda değişen yapılarını tanımlamaya ve sentezlemeye ve balıkçılığın, iklim değişikliğinin ve diğer anahtar değişkenlerin bu yapılar üzerindeki etkilerini modellemeye çalışmıştır. Bu çalışma, okyanus sahaları boyunca, geçmişte olan değişimleri anlama ve gelecekte olacakları tahminleme üzerinde durularak gerçekleştirilmiştir.

HMAP (History of Marine Animal Populations) (Deniz Hayvanları Popülasyonlarının Geçmişi) : Okyanusların Geçmişi

Deniz Hayvanları Popülasyonlarının Geçmişi (HMAP), özellikle mevcut bollukta uzun dönemde gerçekleşen değişimler, büyük ölçekte tarım faaliyetlerinin ekolojik etkileri ve insan topluluklarının tarihsel gelişimi içerisinde deniz kaynaklarının rolü ile ilgili olarak ekosistem dinamiklerinin anlaşılmasını geliştirmiştir. İlk tarihsel kayıtlardan bu yana insanoğlu, okyanuslardan farklı hayvan çeşitlerini yakalayıp kullanmıştır. Ekologlar geleneksel olarak bu kullanımların hem direkt hem endirekt olarak etkilediği birçok hayvan popülasyonunun şimdiki durumlarını belirlemeyi hedeflerken, daha önceki zamanlarda etkilenen popülasyonların durumlarına daha az odaklanılmıştır. HMAP, okyanus ekosistemlerinin insanoğlunun etkisiyle ve hatta iklim değişikliğine ilişkin olarak nasıl değiştiğini belirlemek için deniz popülasyonlarının hangi modern popülasyonlarla karşılaştırılabileceğine dair tarihsel bir referans noktası yaratmıştır.

• Etiketleme & Görüntüleme

Duke Üniversitesi’nin Deniz Jeo-Uzamsal Ekoloji Laboratuvarı’nda konumlanan Etiketleme ve Görüntüleme Takımı, on yıllık Census of Marine Life sonuçlarını sergilemek için yöntemler geliştirmiş ve bunları paylaşmıştır.

National and Regional Implementation Committees (NRICs) (Ulusal ve Bölgesel Uygulama Komiteleri)

Census of Marine Life’ın küresel amaçlarından biri, Census of Marine Life sonlandırıldıktan sonra devam edecek olan ulusal ve bölgesel seviyede deniz biyoçeşitliliği araştırmaları için desteğin güçlendirilmesiydi. Bazı ülkeler ve ülke grupları, diğer başarılı küresel araştırma programlarının ayak izlerini takip ederek, kendi sularındaki deniz biyoçeşitliliği bilgisinin durumunu değerlendirmek için araştırmacılar, hükümet kurumları ve hükümet dışı kurumlar ve kaynak yöneticileri gibi bölgesel Census of Marine Life paydaşlarını bir araya getirmiştir. Bu değerlendirmeler, daha fazla yerel programın uygulanması ve Census of Marine Life’ın ve onun projelerinin coğrafik faaliyet alanının genişletilmesi için Ulusal veya Bölgesel Uygulama Komiteleri organizasyonunun oluşmasına neden olmuştur. Bu ulusal ve bölgesel komiteler bilim adamlarını, finans ajanslarını, politikacıları ve geniş kullanıcı topluluklarını birbirleriyle bağlantılı hâle getirerek, deniz biyoçeşitliliği için araştırma ve veri önceliklerini belirlemişlerdir ve ortaklıklar kurarak, yerel bilimsel çalışmalar için finans fırsatları keşfederek ve Census of Marine Life’ın yerel takipçilere ulaşmasını sağlayarak bu önceliklerin gerçekleştirilme yollarını bulmuşlardır. Komiteler, çalışmalarını Census of Marine Life şemsiyesi altında yapmıştır.

Bir Ulusal ve Bölgesel Uygulama Komitesi tarafından temsil edilmiş dünya bölgeleri:

• Avustralya
• Kanada
• Karayipler
• Çin
• Avrupa
• Japonya
• Hint Okyanusu
• Endonezya
• Güney Kore
• Güney Amerika
• Sahra altı Afrika
• ABD
• Umman Denizi

Ortaklıklar

Hayat Ansiklopedisi

Census of Marine Life, dünya üzerinde bilinen tüm türler için izahlı web sayfası kayıtları yaratmak amacıyla Hayat Ansiklopedisi ile ortaklık kurmuştur.

Hayat Barkodu

Census of Marine Life, şu ana kadar sınıflandırılmış yaklaşık 230.000 deniz türü için DNA barkodlaması yaratılmasına yardımcı olmak için Hayat Barkodu ile ortaklık kurmuştur.

Google Earth

Google ve Census of Marine Life, Google Earth 5.0 üzerinden ortaklık kurmuştur. Google Earth’teki okyanus, Census of Marine Life’a yönelik olarak, kullanıcıların keşif gezileri üzerinden Census bilim adamlarını takip etmelerine ve Census boyunca bulunan deniz hayatını ve buna dair özellikleri görmelerine olanak sağlayan bir tabaka içermektedir.

Sentez

Census of Marine Life, projeler tarafından üretilen büyük miktarda bilgiyi sentezleyen ve yaygın içeriğe ve ilişkili bildirilere entegre eden bir Sentez Grubu’na ev sahipliği yapmıştır. Bu grup, 2010 yılında halka sunulan kapsamlı ve birleşmiş ürün serilerini üretmiştir. Bu ürünler arasında kitaplar, web sayfaları, derlemeler, makaleler, haritalar vb. yer almaktadır.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: Wikipedia > Census of Marine Life

17 Temmuz 2014 Perşembe

Akvaryumda Oksijenin Önemi

Oksijen, dünyada en fazla bulunan üçüncü elementtir ve en önemli elementlerin başında gelir. Suyun yüzde doksanı oksijenden oluşur ve anaerobik organizmaların haricinde tüm canlılar yaşamak için oksijene gereksinim duyar.

Oksijen, önemine rağmen, birçok akvarist tarafından oldukça hafife alınır. Oksijen ile akvaryum ortamı arasındaki ilişkiyi daha iyi anlayarak, akvaryumunuzda ortaya çıkabilecek birçok sağlık ve su kalitesi sorununun önüne geçebilirsiniz.

Oksijen ve su ilişkisi

Oksijen, suya üç şekilde giriş yapar: Yüzey boyunca hava ile gaz değişimi yoluyla, filtreler veya hava pompaları gibi dış havalandırıcıların suya hava vermesi ile ve bitkilerin fotosentez yapmaları sonucunda...

Suyunuzdaki oksijen içeriğini test ettiğinizde, aslında ölçtüğünüz şey suda ne kadar çözünmüş oksijen olduğudur. Eğer çözünmüş oksijen konsantrasyonu çok düşükse, su ile hava arasında difüzyon yoluyla oksijen geçişi gerçekleşecektir. Benzer şekilde, çözünmüş oksijen miktarı yüksekse, bir miktarı suyun dışına çıkar ve havaya karışır. Optimal oksijen içeriği için, sıcaklığın 25°C olduğu durumda oksijen, tatlı su için litre başına 8,3 mg. ve tuzlu su için biraz daha az, litre başına 6,4 ila 7 mg. olmalıdır.

Sudaki oksijenin kullanımı

Optimal çözünmüş oksijen konsantrasyonunu devam ettirmek, sağlıklı su ve canlılar açısından anahtar bir durumdur. Balıklar oksijeni solunum için kullanır ve oksijen seviyesi 2 ppm. (milyonda bir) ölçüsünün aşağısına düşerse hayatta kalamazlar. Diğer taraftan bitkiler, fotosentez sırasında karbondioksiti parçalamak için oksijen kullanır ve balıkların aksine suya tekrar oksijen verirler. Ancak bitkiler de ışıklar kapalıyken solunum için sadece oksijen tüketir.

Balıklara ve bitkilere ek olarak, sudaki çözünmüş oksijeni tüketen başka şeyler de vardır. Örneğin nitrifikasyon bakterileri, organik artıklarla beslenirken oksijen kullanır. Kalabalık bir akvaryum ortamı, çoğunlukla düşük su kalitesine ve canlıların sağlıklarının bozulmasına yol açar; artıkları parçalamak için oksijen kullanan bakteriler de eklenince, balıklar ve bitkiler için ortamda yeterli oksijen kalmaz.

Oksijen seviyesini arttırmak

Rahatsız edici koku veya balıklarda solunum yetmezliği gibi belirgin sorunlarınız varsa, akvaryumunuzdaki oksijen seviyesini arttırmak için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Oksijen açısından fakir eski suyu alıp yerine taze ve oksijeni bol su eklemek suretiyle su değişimi yapmak, en basit çözümlerden biridir. Filtreleri düzenli olarak temizlemek de su akışının geliştirilmesine yardımcı olur ve amonyağı ve nitriti parçalamak için gerekli olan yararlı bakteri popülasyonunun devam ettirilmesini sağlar. Akvaryuma bitki eklemek ise oksijen üretilen bir ortam oluşturacaktır. Bunlara ek olarak, sudaki oksijen miktarı düzenli olarak test edilmelidir; gerekli durumlarda filtreler veya hava pompaları kullanılabilir. Son olarak, suyun (özellikle yaz aylarında) aşırı ısınmasının önüne geçmek için sıcaklık düzenlemesi yapılmalıdır zira sıcak sular, serin sulara göre daha az oksijen içerir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: drfostersmith.com

Akvaryumda Oksijen

Oksijen, üzerinde pek durulmayan veya dikkate alınmayan bir akvaryum bileşenidir.

Açıkçası, balıklar solunum için, bitkiler gece boyunca ve yararlı bakteriler de atıkları parçalamak için oksijene gereksinim duyar. Temel olarak akvaryumda ölen veya çürüyen her şey oksijene gereksinim duyar ve dolayısıyla oksijen tüketir. Sağlıksız ya da ölü bitkiler, çürüyen canlı kayalar ve kumlar ve yenilmeyen yemler bunlara dâhildir.

Organik asitler, proteinler ve karbonhidratlar da akvaryumdaki oksijen seviyesinin düşmesine neden olabilir.

Oksijen, gaz değişimi yoluyla suya iki şekilde giriş yapar:
1. Yüzey çalkantıları
2. Bitkiler tarafından yapılan fotosentez

Suda çözünebilecek oksijen miktarı, suyun sıcaklığına ve tuzluluk seviyesine bağlıdır. Sıcaklığı ve tuzluluğu arttırmak, suda çözünen oksijenin azalmasına neden olacaktır.
Aşağıdaki tablo, farklı sıcaklıklardaki çözünme seviyelerini göstermektedir.

Tuzluluk ppt (trilyonda...) ve çözünmüş oksijen içeriği mg./l. [ppm (milyonda...)] ölçüleriyle ifade edilmektedir.



Tuzluluğun 0 olması, tamamen tatlı suyu işaret etmektedir.

Örneğin sıcaklığı 25°C olan bir tatlı su akvaryumunda, 8,4 ppm. oksijen çözünebilir. Sıcaklığı 28°C ve tuzluluğu 15 ppt. olan bir tuzlu su akvaryumunda ise çözünebilir oksijen miktarı 7,18 ppm.’dir.

Daha üst seviyeler, olabilecek maksimumu, %100 doygunluğu göstermektedir. Bir akvaryumdaki ortalama doygunluk, yaklaşık %70’tir.

Çözünmüş oksijen seviyesi, gün boyunca değişkenlik gösterir; aydınlık zamanlarda yükselir ve gece sonunda en düşük seviyede olur.

5 ila 7 ppm. çözünmüş oksijen miktarı yeterlidir; içerik 4 ppm.’nin altına düştüğünde balıklarda stres belirtileri ortaya çıkacaktır ve 2 ppm.’nin altında ölümlerin olması beklenebilir.

Genel olarak bir akvaryumda canlılara yetecek oksijen miktarı bulunur. Yine de yukarıdaki tabloda belirtildiği üzere, yüksek sıcaklıklar veya tuzluluk seviyeleri için dikkatli olunmalıdır.

Düşük çözünmüş oksijen seviyesine neden olabilen bazı durumlar:

• Bitkili akvaryumlarda kısa aydınlatma süresi... Bitkiler aydınlatma süresince oksijen üretirken, karanlık dönemde oksijen tüketir.
• Aşırı kalabalık bir ortam... Atık madde miktarının fazlalılığı, oksijen tüketen daha fazla bakteriye gereksinim duyulmasına yol açar.
• Su çalkantılarının hiç olmaması veya çok az olması...
• Atık maddelerin filtrede veya akvaryumun içerisinde çürümesi...

Çözünmüş oksijenle ilgili olarak bir başka terim de Redoks’tur (indirgenme-yükseltgenme).

Basit anlatımla Redoks, oksijen ve atık parçacıklar arasındaki ilişkiye işaret eder. Daha fazla atık madde, daha az oksijen nedeniyle daha az Redoks potansiyeli anlamına gelir. Redoks, mV cinsinden ölçülebilir ve 150 ila 250 mV aralığında olmalıdır.

Redoks ayrıca Biyolojik Oksijen Gereksinimi (BOG) ile de ilgilidir. BOG, atıkların parçalanması için ne kadar oksijen gerektiğinin ölçüsüdür. BOG değeri yükseldikçe, su kalitesi kötüleşmektedir.

Kabul edilebilir BOG değeri, yaklaşık 1-2 mg./l.’dir.

Nitrat, bu durum genellikle atıkların yüksek parçalanma oranına işaret ettiğinden, yüksek BOG seviyelerine neden olur.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: algone.com

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Küresel Isınma İyi Bir Şeydir, Eğer Bir Parazitseniz!

Global Change Biology (Küresel Değişim Biyolojisi) dergisinde yayınlanan raporda, Leicester Üniversitesi’nden Vicki Macnab ve Iain Barber’ın Dikence Balığını (Gasterosteus aculeatus) enfekte eden bir tür tenya (Schistocephalus solidus) üzerinde yaptıkları çalışma ve su sıcaklığının 15°C’den 20°C’ye çıkartılması durumunda sekiz hafta sonra parazitlerin dört kat fazla büyüdüğüne dair bulgular ortaya konulmaktadır.

Büyüme oranındaki bu artışın ya parazitler için uygun besin artışından ya da yüksek sıcaklıklarda konağın bağışıklık sistemi yeterliliğindeki düşüşten kaynaklanabileceği ileri sürülmektedir.

Ayrıca dikence balıklarının yüksek sıcaklıklarda daha yavaş büyüdükleri de görülmüştür ki bu, enfekte olmamış balıklar için bile, geçmiş çalışmalarda ortaya konulan bir durumdur.

Yüksek sıcaklıktaki parazit gelişimi artışı ile birlikte bu durum, konak ve parazit arasındaki hassas dengenin parazitin tarafına doğru kaymakta olduğunu göstermektedir.

Daha kaygı verici durum şudur ki parazitli balıklar, parazit açısından daha elverişli şekilde pullarının daha fazla yatmasına neden olan daha sıcak sularda bulunmayı tercih etmektedir. Böylelikle, sonuç olarak küresel ısınma, parazit büyüme ve gelişim oranlarını arttırarak ve konakların daha sıcak mikro habitatlara yönelmeleri ihtimalini güçlendirerek, parazit enfeksiyonunu ve yayılımını arttırıyor görünmektedir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk

Yeşil Reçete

Yeşil reçete, doktor veya hemşire tarafından hastaya verilen, egzersiz biçimlerini ve yaşam tarzına dair amaçları içeren bir yönlendirmedir.

Yeni Zelanda’daki sağlık çalışanları tarafından kullanılan kavram, hastalara ilaç tedavisi için verilen genel reçetelerin paralelinde ele alınır ve sağlığın iyileştirilmesinde egzersizin önemini ve sadece ilaçlara bel bağlamamayı vurgular.

Yeşil reçete, sorunların ve amaçların konsültasyonda tartışılmasının ardından yazılır.

Araştırmalar; egzersiz miktarındaki artışın, daha iyi bir sağlığın ve kan basıncındaki düşüşün bu yöntemin kullanılmasından kaynaklandığını göstermiştir. Koroner kalp hastalığındaki risk düşüşü ise iki çalışma ile ortaya konulmuştur. Auckland ve Dunedin’deki hastaları inceleyen Swinburn (1998) ve Yeni Zelanda’nın aynı bölgesinde 42 uygulama gerçekleştiren Elley (2003), bu çalışmalara imza atmışlardır.

Pratisyen doktorlar, yaşam biçimini değiştirmenin ne derece önemli olduğuna dair hastalarına söylemeleri gerekenleri biçimlendiren ve resmî hâle getiren bu fikri benimsemektedirler (Swinburn 1997).


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: Wikipedia > Green prescription

Balık Otopsisi

Ölü balıklar üzerinde otopsi (nekropsi) uygulamak, hoş olmayan bir durum gibi görünebilir ama esasen çok iyi bir fikirdir. Ölümünden sonra balığı inceleyerek, neden öldüğünü belirleyebilirsiniz; bu sayede akvaryumdaki diğer balıklarda aynı semptomların görülmesi durumunda, sorunu anlamak ve doğru tedaviyi uygulayabilmek daha kolay olacaktır. Eğer hastalığın tedavisi yoksa ve kendiliğinden iyileşmesi şansı çok düşükse de balığın acı çekmesinin ve hastalığın dağılmasının önüne geçmek için balığı öldürmek isteyebilirsiniz.

Balığın ölüm nedenini bilseniz bile, yakından inceleme iyi bir fikir olabilir; bu, hangi şartların balıkta normal şekilde ortaya çıktığına ve hangilerinin istenmeyen sonuçlara yol açabileceğine dair derin bir anlayış geliştirmenize katkı sağlayacaktır.

Burada balık otopsisi hakkında sadece kısa ve öz bir açıklama yer almaktadır. Eğer balıkları incelemek isterseniz, daha kapsamlı rehberler edinebilmek açısından birkaç detaylı kitap ve makale üzerinden yola çıkmalısınız. Ayrıca, balıklar üzerinde çok farklı organizmalar enfeksiyona yol açtığından ve deneyimsiz bir göz için tespit yapmak zor olabileceğinden, ayrıntılı bir balık hastalıkları kitabı edinmek de iyi bir fikirdir.

Bununla birlikte, akvaryumunuzda tehlikeli balık ölümleri mevcutsa, uzman bir veterinere başvurmak ve balığınıza otopsi yaptırmak ideal uygulama olmalıdır.

Dış otopsi

Bir balık otopsisi normal olarak dıştan başlayacaktır. Gözleri, deriyi ve yüzgeçleri dikkatlice incelemek için bir büyüteç kullanın. Önce, dıştaki doku bozukluklarını ve kanamaları araştırın. Mikroskop kullanma olanağınız varsa, balığın üzerindeki sıyrıkları da kontrol edebilirsiniz. Argulus, isopodlar, copepodlar, eşeysiz üreyen trematodlar, parazitik dinoflagellatlar ve çeşitli protozoa dâhil olmak üzere, sudaki farklı organizmaların bolluğu balığın dıştan zarar görmesine neden olabilir.

Gözleri, deriyi ve yüzgeçleri kontrol ettiğinizde, sıra kuyruğu kesmeye ve solungaçlardan kan akıtmaya gelir. Buradaki amaç, inceleme sırasında solungaç yaylarını herhangi bir kan akıntısı olmadan kesebilmektir. Akvaryumda ölü balık farkettiğinizde, otopsiyi olabildiğince çabuk gerçekleştirilmelisiniz çünkü bunu çabucak yaparsanız, birçok solungaç paraziti hâlâ yaşıyor olacaktır ve hareket edecekleri için onları tespit etmek daha kolaydır.

Otopsinin iç aşaması için balığı kesmeden önce, ağzını ve boğazını da dikkatlice kontrol etmeli ve anormalliklerin olup olmadığına bakmalısınız.

İç otopsi

Balığın içini inceleme aşamasında, tehlikeli görünen organizmalara rastlayacaksınız ama bunların balığın ölümüyle çok az ilgileri olmuş olacak. Bir iç hastalığın balığın ölümüne yol açabileceği doğrudur fakat balığın içerisinde yaşayan bağırsak kurtları ve protozoa gibi birçok organizmanın, balık başka bir nedenden dolayı ölene kadar balıkla bir konak - parazit ilişkisinde olduğu da doğrudur.

İç otopsinin ilk adımı, iç organlara ulaşmak için balığı karın bölgesinden boydan boya kesmektir. Kesim sırasında çok nazik olun ve herhangi bir iç organa veya ana damara zarar vermemeye dikkat edin. Vücut boşluğundaki serbest kan, zarar görmüş damarlar veya kanayan organlar başta olmak üzere, iç kanamaya dair emareler arayın. Ayrıca tümör, kan pıhtısı, tıkalı kanallar ve damarlar, kopmuş veya delinmiş sindirim organları ve lezyonlar da araştırmanız gereken diğer konulardır. Garip görünen herhangi bir organ (Şişmiş veya renk değiştirmiş olabilir.) detaylıca incelenmelidir. Gördüğünüz üzere, "anatomi" konusunda temel bilgilere sahip olmak önemlidir; aksi takdirde anormallikleri farketmek güç olacaktır. Akvaryum balıklarındaki içsel anormallikler çoğunlukla bakterilerin, tümörlerin ve tıkalı kanalların neden olduğu durumlardır. Bağırsak kurtları, normalde bir soruna yol açmaz ama eğer önemli bir organa yerleşirlerse veya bir kanalı ya da damarı tıkarlarsa, ölümcül olabilirler.


Çevirmen
: Anıl Altın
Kaynak: aquaticcommunity.com

Denizatı, Stres Altındayken Hırlıyor

Denizatlarının ruhsal durumlarına bağlı olarak ses çıkardıkları bilinmektedir ama yeni bir çalışma, stresli durumlarda hırladıklarını da ortaya koymuştur.

Bilim adamları, ses üretiminin analizi yoluyla Uzun Burunlu Denizatının (Hippocampus reidi) akustik hareket biçimini incelediler. Üreme davranışı esnasında ve yem yerken tıkırtı benzeri sesler çıkardıklarını buldular ancak denizatları ayrıca, elle yakalanmaları gibi stres altına girdikleri durumlarda önceden tanımlanmamış hırlama benzeri sesler ürettiler. Hırlamalar, denizatlarının vücutlarının titreşimi ile birlikte ortaya çıkıyordu ve bu reaksiyonun, avcıları ürkütmek için üretilen bir kaçış tekniği olduğu düşünülmektedir.

Araştırma, Zooloji dergisinde (Journal of Zoology) yayınlanmıştır.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili Makale: Denizatları Hakkında

15 Temmuz 2014 Salı

Akvaryum Hobisine Yeni Başlayacaklar İçin İpuçları

Akvaryumu ve malzemeleri satın alma

•  Akvaryumu ve balıkları kesinlikle aynı gün almayın. Birkaç sevimli balıkla eve dönmek cazip gelse de başlangıç aşamasında sabırlı olmanız ve kendinizi dizginlemeniz çok önemlidir.

•  Yeriniz ve bütçeniz el veriyorsa, olabildiğince büyük bir akvaryumla başlayın. Küçük akvaryumlar çoğunlukla “yeni başlayanlar için ideal” olarak pazarlansalar da bu doğru değildir. Büyük akvaryumlar su kimyası, sıcaklık vb. gibi konularda daha istikrarlı bir yapı sunar. Yüksek hacimlerde şartlar aşama aşama değişecektir, dolayısıyla ani sorunların çıkması ihtimali daha azdır. 90 cm. uzunluğa ve 100 litre civarında hacme sahip bir akvaryum başlangıç için uygun olur.   

•  Her şey dâhil sistemde bir akvaryum almıyorsanız, doğru ekipmanı seçmeniz gerekir. Güvenilir bir akvaryumcu size yardımcı olacaktır ama gereksinimler konusunda sizin de ön bilgiye sahip olmanız önemlidir.
Temel gereksinimler (bakılacak balık çeşitlerine göre değişiklik gösterebilse de) filtre, ısıtıcı, aydınlatma sistemi, taban malzemesi (çakıl veya kum), fon ve kaya, ağaç kökleri ve dalları, gerçek veya plastik bitkiler gibi diğer dekorlardır. Kurulumdan sonra su düzenleyici, kepçe, test kitleri vs. gibi ek aksesuarlar da gerekecektir.

Akvaryumun yerini belirleme

• Akvaryum, sağlam ve tercihen de akvaryum için dizayn edilmiş bir mobilyanın veya profilin üzerine konulmalıdır. Yüksek hacimli akvaryumlar çok daha ağır olur. Bir litre su, 1 kg. ağırlığındadır. 100 litrelik bir akvaryum, 100 kg. su ağırlığına sahip olur ve buna ek olarak akvaryumun cam ve kapak ağırlıkları ile taban malzemesini ve dekorları da hesaba katarak hareket etmelisiniz.

• Akvaryumu direkt gün ışığına maruz kalan bir yere koymayın zira bu gibi bir durumda kaçınılmaz olarak suda aşırı alg oluşumu gerçekleşecektir.

• Sıcaklık değerlerini kontrol etmek zor olacağından, kalorifere veya kapı ve pencereye yakın yerler de akvaryumun konulması için uygun değildir.

• İnsanların sıklıkla geçtiği yerlere ve açılıp kapanan kapı kenarlarına da akvaryumu koymaktan kaçınmalısınız.

Kurulum

• Akvaryum kurulumunu balık almadan birkaç gün önce gerçekleştirin. Bu şekilde, suyun oturması ve ekipmanın doğru çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için vakit kazanmış olursunuz.

• Akvaryumun yeri belirlendikten sonra, bir fon takılabilir. Bu şekilde, akvaryumun arkasındaki duvarın görülmemesi avantajının yanı sıra dört taraf da açıkta olmadığı için balıkların kendilerini daha rahat hissetmeleri sağlanacaktır.

• Akvaryuma koymadan önce taban malzemesini iyice yıkamalısınız. Bu işlemi, çakılı veya kumu bir kovanın yarısına kadar doldurup, akan suyun altında yıkayarak gerçekleştirebilirsiniz. Malzemeyi elinizle karıştırıp, iyice temizlenene kadar suya tutun.
Taban filtresi kullanma düşünceniz varsa, filtreyi taban malzemesini eklemeden önce akvaryuma yerleştirmelisiniz.

• Isıtıcı ve filtre için uygun yerler belirleyin. Isıtıcının etkili şekilde çalışması için etrafından belli bir akıntının geçmesi gerektiğini unutmayın. Birçok modern ısıtıcı su altında kalabilir yapıdadır; ısıtmayı sağlayan bölümün tamamen suyun altında kalması ŞARTTIR.

• Dekorasyon yapacağınız malzemeyi güzelce yıkayın ve akvaryuma yerleştirin (Ağaç kökleri ve dalları, salınım yapıp suyun rengini önemli ölçüde değiştirmemeleri için önceden birkaç hafta su altında bekletilebilir). Kayaları devrilme riski olmayacak şekilde dikkatlice yerleştirin. Daha doğal bir görünüm elde edebilmek için akvaryum ekipmanını gizleyecek şekilde dekorasyon yapın.

• Görünümden memnun olduğunuz zaman, suyu eklemeye başlayabilirsiniz. Bu işlem, kovalarla olmasından ziyade bir hortum vasıtasıyla daha kolay gerçekleştirilebilir ama her iki durumda da taban malzemesinin dağılmaması için suyu yavaşça eklemelisiniz. Kullanmadan önce musluk suyunun klorsuzlaştırma işlemine tabi tutulması da önemlidir.

• Bitkilendirme yapacaksanız, bunu akvaryumun 3/4'ü dolu iken yapmanız en kolay yol olabilir.

• Termometreyi kolayca okunabileceği şekilde yerleştirin.

• Her şeyi tatmin edici olacak şekilde kontrol edin ve sonrasında ısıtıcıyı ve filtreyi çalıştırın. Bu aşamada kapağı yerleştirebilir ve aydınlatmayı da çalıştırabilirsiniz.

• Akvaryumu birkaç gün bu şekilde bırakın; ısıtıcının, filtrenin ve aydınlatmanın çalışıp çalışmadığını düzenli olarak kontrol edin. Su sıcaklığına da düzenli olarak göz atın ve gerekirse ısıtıcıyı yeniden ayarlayın.
• Su ilk başlarda biraz bulanık olabilir ama bir iki gün içerisinde berraklaşmalıdır.

Balık satın alma ve ekleme

• Önce, beslemeyi düşündüğünüz balığın gereksinimlerini ve uyumluluğunu araştırın ve bu balığı bulduğunuz akvaryumcudan veya hobiciden gerekli bilgileri edinin.

• Ölü veya ölmek üzere olan balıkların bulunduğu bir akvaryumdan asla balık almayın.

• Satın almadan önce balıkları dikkatlice gözlemleyin; yüzgeç veya solungaç yaraları olan balıklardan kaçının.

• Satın aldığınız balığı akvaryumunuza eklerken, sıcaklığı eşitlemek için balık torbasını akvaryumun içerisinde en az 15 dakika bekletin.

• İlk başta az sayıda balık ekleyin. Aksi takdirde döngüden kaynaklanan "Yeni Akvaryum Sendromu" etkilerine maruz kalacaklardır.

• Az yemleme yapın; bu uygulama, akvaryum düzeni oturana kadar kirliliği minimize etmede yardımcı olacaktır. Aşırı yemleme, akvaryum hobisine yeni başlayanlar arasında en yaygın olarak görülen hatalardan biridir. Yemlemeyi küçük ölçüler hâlinde yapın ve yem peşinde koşan balıklarınızı gözlemleyin. Sonra bir miktar daha yem atın ve balıklarınız yeme ilgi göstermemeye başlayınca veya siz yeteri kadar yem tükettiklerine kanaat getirince yemlemeyi sonlandırın.

• Yeni alınan balıklar için bir karantina akvaryumu kurmayı düşünün.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: thetropicaltank.co.uk
Çevirmenin notu: Yemlemeyi gün içinde bir yerine belli aralıklarla birkaç defa yapmak, çok daha sağlıklı olacaktır. Ayrıca beslediğiniz balıklara uygun yemler seçip, onlara dengeli bir menü sunmanız da çok önemlidir.

10 Temmuz 2014 Perşembe

Sincap Köprüsü

Sincap köprüsü, başta sincaplar ve ağaç sansarları olmak üzere küçük hayvanların işlek karayolları üzerinden güvenli şekilde geçmelerini sağlayan bir yapıdır ve temelde bir vahşi yaşam geçididir. Köprüler, vahşi yaşam yönetimini sürdürme ve doğal habitatı koruma amaçlarıyla alınan bir tedbirdir ve hem hayvanların yaşamı hem de kazaların önüne geçilmesi için önem arz ederler. 1963 yılında ABD, Washington, Longview'de kurulan The Nutty Narrows Bridge, bilinen ilk sincap köprüsüdür.

İnşa malzemesine göre sincap köprülerinin maliyeti oldukça farklılık gösterir. Belçika'nın Brecht kentindeki gibi basit ip köprüler yaklaşık olarak 250 avro maliyetinde olurken, Hollanda'nın Lahey kentinde 2013 yılında tamamlanan köprünün yapımı için 150.000-200.000 avro harcanmıştır.

Çeşitli ülkelerden sincap köprüsü örnekleri:

* ABD, Washington, Longview, Nutty Narrows Bridge (1963)
* ABD, Arizona, Graham Dağı (2010) (Graham Dağı Kızıl Sincabını koruma amacıyla yapılmıştır.)
* Belçika, Brüksel (2013)
* Belçika, Brecht (2013)
* Fransa, La Rochelle (2012)
* Hollanda, Amsterdam, Amstelpark (2011-2012)
* Hollanda, Lahey (2012)
* Hollanda, Roermond (2013)
* Hollanda, Rijksweg 12 (otoyol) (2012)
* İngiltere, Formby yakınları (2004)
* İskoçya, Aberdeen (2008)
* Almanya, Vlotho (2012)
* Almanya, Berlin-Friedrichshagen (2014)

Diğer türler için benzer uygulamalar:

* Avustralya, Victoria, Benalla yakınları (2007) (Şeker planörler ve keseli sıçanlar için)
* Avustralya, Victoria, Longwood (2007) (Şeker planörler ve keseli sıçanlar için)
* Kenya, Diani Kumsalı (1997) (Colobus maymunları için)


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: Wikipedia > Squirrel bridge

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Balık Yumurtaları Hakkında İnanılmaz Gerçekler

Bu makalede balık yumurtalarıyla ilgili birtakım gerçekleri ve bazı türlerin şaşırtıcı alışkanlıklarını keşfedeceksiniz.

Yumurta koruyucular

Cichlidler için yumurtalarını korumak, yumurtaların biyolojik gelişimlerinin iyi ve sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi ve yumurtalar çatladığında yavruların ideal bakımı alabilmeleri açısından önemli bir özelliktir.

Ayrıca Kırmızı Yılanbaş ve Rosy Red Minnow da dâhil olmak üzere, cichlidler dışında birçok tür de yumurtalarını avcılardan korur.

Ağızda kuluçka yapanlar / Orijinal mobil evler

Yumurtaları eve daha yakın tutmak (ağzın içinde muhafaza etmek), Malavi cichlidleri, arovana ve bir deniz türü olan kardinal balığı gibi bazı türler için daha ideal bir yöntemdir. Anneler ve/veya (bazı türlerde) babalar, ağızlarında muhafaza ederek yumurtalarını tehlikelerden korur; yumurtalar çatladığında yavruları bir müddet yemlenme alanlarına taşırlar ve kontrollü bir şekilde bırakıp ağızlarına geri alırlar. Küçük bir yumurta avcısı olsaydınız, yukarıya doğru yüzüp bir arovananın ağzında ne var diye bakar mıydınız?

Aşırı fedakârlık

Bir killifish havuzundaki yarım yıllık yaşam oldukça refah içinde geçebilir: Rekabet edilecek başka balık türleri yoktur ve suda bolca böcek larvası bulunur. Yağmurlar kesilip havuz kurumaya başladığında ise işler tersine dönebilir. Peki ya çözüm? Suyun olmadığı kurak dönem boyunca sağlam kalabilecek, sadece yağmurlar yeniden yağmaya başlayıp suda yeterli besin oluştuğunda çatlayacak yumurtalar üretmek... İşin sırrı nedir? Balık susuz ortamda yaşayamaz ve ya havasızlıktan ölür ya da bir balıkçıla yem olur; nesiller ise doğadaki bu şaşırtıcı oyunla varlıklarını devam ettirecektir.

Yüksek ve Kuru

Amazon Nehri avcılarla doludur ve eğer cichlidlerin yapabildiği gibi karşı koyacak gücünüz yoksa, onları nasıl uzakta tutabilirsiniz ki? Sıra dışı Sıçrayan Tetra (Copella arnoldi) çiftleri, bir kara bitkisinin suya doğru sarkan yaprağı üzerine yumurtaları ve spermleri depolamak üzere suyun dışına sıçrar; sonrasında yumurtalar çatlayana ve yavrular suya düşene kadar yumurtalara su sıçratıp onları ıslak tutarlar. Bu davranışı ev akvaryumlarında bile sergileyeceklerdir.

Parazitik yumurtlama

Oldukça sıra dışı bir başka strateji de Acı Balık (Rhodeus amarus) tarafından geliştirilmiştir. Yumurtaları gelişigüzel bir şekilde saçmak, binlerce yumurta içerisinde sadece birkaç tanesinin şansının olacağı anlamına gelir. Erişkin acı balığın sert bir zırhı yoktur ama buna sahip bir hayvanın, tatlı su midyesinin yakınlarında yaşayabilir. Balık normalden uzun yumurta borusunu kullanarak yumurtaları tam midyenin içerisine yerleştirir; midyenin kabuğu, tehlike anında kapanacak şekilde bir dizayna sahiptir.

Midye üremeye kadar verene kadar skor 1 - 0 acı balığın lehinedir ancak midyenin larvaları etraftaki balıklara yapışarak parazit durumuna dönüşür. Bu şekilde, bir omurgasızla bir omurgalının mücadelesi 1 - 1 sona erer.

Erkek hamileliği

Deniz atlarının ve boru balıklarının erkekleri, oldukça modern babalardır. Partnerlerinin üzerindeki yükü alır şekilde erkekler, dişiler yumurtaları bıraktığında onları karınlarındaki keseye alır ve yumurtalar çatlayıncaya kadar burada taşırlar. Yavrular serbest yüzebilecek hâlde geldiğinde ise onları bir doğum görüntüsü sergileyerek keseden dışarı bırakırlar.

Mobil yumurtalar

Bir balıksınız ve ağızda kuluçka yapmanın işe yarar bir yöntem olduğunu biliyorsunuz ama yumurtaların sığabileceği büyüklükte bir ağzınız yok diyelim. Yine de hareketli olmanın işe yaradığını düşünebilirsiniz; yapışkan yumurtalarınızı kendi vücudunuza iliştirerek yüzebilir ve onları avcılardan uzak tutabilirsiniz.

Pirinç Balığı (Adrianichthyidae familyası), yumurtalarını güvenli bir yer bulana kadar karnının üzerine yapıştırır (bu davranışı familyadaki sadece bazı türler sergiler), Güney Amerika kamçı kuyruklu kedi balıklarından bazıları yumurtalarını dudaklarının altında taşır ve Geophagine cinsine ait bazı cichlidler ise yumurtalarını bir yaprağın üzerine dizer ve sonrasında yaprağı ağızlarıyla tutarak hareket ettirirler. Oldukça ilginç ve işe yarar stratejiler, değil mi?

Sayısal oyun

Arovana az sayıdaki iri yumurtalarını ağzında taşımayı tercih ederken, nicelik açısından ölçeğin diğer ucunda ne vardır? Büyükçe bir balıksanız, hatta en irilerinden biriyseniz, milyonlarca yumurtayı etrafa saçabilme özelliğine sahip olabilirsiniz. Güneş Balığı (Mola mola) bir defada üç yüz milyon yumurta üretebilir ve omurgalı hayvanlar arasında bu bir rekordur. Mersin balığı ise yüz bin ila bir milyon adet yumurta üretir.

Eşler bir araya gelir ve avcıların yiyebileceğinden fazla şekilde üretim gerçekleşir. Yıllık sardalya akınında da yumurtalar ve spermler saçılırken, bu durum gökyüzünden bakıldığında açıkça görülebilir.

Zehirli yumurtalar

Kuzey Amerika’daki timsah balıkları, yenildiğinde zehirli etkiye yol açan yumurtalar üretir. Bu yumurtalar balıklar tarafından yenilemez ve eğer yumurtaları bir insan yerse, en azından ciddi bir hastalığa yakalanacağı ön görülebilir. Yumurtalarını besin maddesi olarak tükettiğimiz mersin balığının da böyle bir strateji geliştirdiğini düşünsenize...


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk