18 Kasım 2015 Çarşamba

Melez Balık Sorunları

Red Texas, insan eliyle türetilmiş melez bir balıktır.
Melez (hibrit) ne demektir?

Biyolojide melez (hibrit) teriminin iki anlamı vardır.

Farklı tür melezleri

Farklı sınıftan iki hayvan veya bitki üreme gerçekleştirdiğinde, sonuç bir melezdir. Farklı cinslere bağlı türler arasındaki melezler cinslerarası melez olarak, aynı cinse bağlı farklı türler arasındaki melezler ise türlerarası melez veya çaprazlama olarak bilinir. Bir tür içerisinde farklı alt türler arasındaki melezlere ise tür içi melez adı verilir. Farklı familyalara bağlı türlerin üremesini sağlamak çok zordur ama bu durum zaman zaman gerçekleşir ve sonuç familyalararası melez olarak bilinir.

Popülasyon, ırk, kültür melezleri

İkinci tip melez, aynı tür içerisinde farklı popülasyonlar, ırklar veya kültürler arasındaki çaprazlamalardır. Bu melez tipi çoğunlukla bitki veya hayvan üreticileri tarafından, arzu edilen özellikleri elde etmek ve desteklemek amacıyla kasıtlı olarak üretilir. Dünyanın biyolojik dokusunda bu gerçek bir melez değildir ama oldukça yaygın olarak kullanılır.

Melez balıklar niçin üretilir?

Melezler, birçok farklı nedenlerden dolayı üretilebilir ve melezlenme doğada da ortaya çıkar. Akvaryum ortamında melezlenmenin bir yaygın nedeni, akvaristlerin melezlenme riskine aldırış etmeksizin yakın akraba olan türleri aynı akvaryumda bakmalarıdır.

Melezlenme, belli türleri birbirlerinden ayırt etmek gerçekten güç olabildiğinden, istemsizce de ortaya çıkabilir. Özellikle yakın akraba olan çeşitli türlerin donuk renkli dişilerini görsel olarak ayırt etmek imkânsız olabilir. Eğer erkek balık kendi türündeki dişiyi ona yaklaşımıyla işaret etmezse, akvaristler için bunu belirlemek kesinlikle kolay değildir.

Ayrıca göz alıcı renkler ve desenler veya ilginç yüzgeçler gibi özelliklere sahip albenili balıklar yaratıp akvaryum pazarına sunmak isteyen ve bu nedenle kasıtlı şekilde melez üreten kimseler de vardır. Birçok durumda bu balıklar pazarda melez olarak yer alacaktır ama bunları yeni bir çarpıcı tür veya var olan bir türün yeni keşfedilmiş popülasyonuna mensup balık(lar) olarak lanse etmeye çalışan dolandırıcı üreticilerin olduğu da bilinmektedir.

Sonuncu ama diğerleri kadar önemli olan bir şey de melezlerin, bir akvaristin üretim yapmayı gerçekten istemesi ama aynı türden uygun bir eş bulamaması durumunda ortaya çıkabilmesidir. Böyle bir durumda bazı akvaristler bu bulamadıkları eş yerine yakın akraba bir tür ile şanslarını denerler.

Melez balıklarla ilgili sorunlar nelerdir?

Günümüzde birçok balık türü doğada tehlike altındadır ve akvaryumlarda yaşatmak onları gelecek için korumanın bir yoludur. Bu doğal olarak aynı zamanda doğal habitatlarını korumak için güçlü çevreci projelerle desteklenmesi gereken de bir durumdur ama bu arada, soylarının tükenmesinin önüne geçilmesi için akvaryum ortamında üretimleri de sağlanabilir. Hâlihazırda, doğada tamamen tükenmelerinden bu yana sadece tutkulu akvaristlerin elinde var olan birkaç Afrika cichlidi mevcuttur. Bu durumun karşısında, melezlenmenin neden bir sorun olabildiğini görmek kolaydır. Eğer elimizde nadir bir Afrika cichlidi varsa ve bunun başka bir türle çiftleşmesine izin verirsek, nadir türlerin korunmasına katkıda bulunamayız.

Bu durum, akvaristler bu melezleri melez olmayan balıklar olarak sattıklarında çok daha sorunlu bir şekil alır. Diyelim ki belli bir tür Afrika cichlidinin, akvaryum ortamında zaman ve emek harcayıp üretimini sağlayarak korunmasına yardımcı olmak istiyorsunuz. Eğer biri size gerçek saf bir tür olduğunu söyleyerek melez balık satarsa, boşa zaman ve emek harcayacaksınız ve hatta melez olmadığına inandığınız bu bireyleri gerçekten melez olmayanlarla çaprazlayarak, gen havuzuna zarar verme ihtimaliniz doğacak. Er ya da geç, sonraki veya bir sonraki nesilde koruduğunuzu sandığınız Afrika cichlidi türüne hiç benzemeyen balıklar elde edeceksiniz. Bazı kişiler hatalı olarak tüm melezlerin kısır olduğuna inanır ama bu, söz konusu balıklar olduğunda, gerçekten çok ama çok uzak bir inanıştır.

Başka bir sorun, canlı balıkların toplanması ve ithal edilmesine ilişkin kurallar ve düzenlemelerin olmasıdır. Bir tür, doğada tehlike altına girdiğinde, az sayıda kalan bireyin doğal habitatlarında yok olmasını önlemek amacıyla türün toplanması ve satılmasının yasaklanması yaygın bir uygulamadır. Yasak bir kere yürürlüğe girmişse, akvaryum hobisinde üretim uygulaması hâlihazırda hobide bulunan bireylerle yapılmak zorundadır. Bu bireyleri melezlenmede kullanmak, doğal olarak istenmeyen bir durumdur. (Yani hobide var olan bireylerin saf kalmış olması önemlidir.)

Eğer yaşanılan ülkede haklarında yasa çıkarılmışsa, doğada tehlike altında olmayan balıkları bile elde etmek zor olabilir. Örneğin Avustralya, burada dünyanın diğer kesimlerinden getirilen istilacı türlerle ilgili çokça sorun yaşandığından, yabancı türlerin ithalatı konusunda çok katıdır. Tıpkı yukarıda anlatılan durum gibi, hobide zaten var olan bireylerle üretim yapılmak zorundadır ve bu bireyleri melezlemede kullanmak, türün ülke içerisindeki akvaryum dünyasında tamamen bozulmasına neden olabilir.

Farklı popülasyonlar

Aynı tür içerisindeki farklı popülasyonlar, birbirinden çok farklı görünümde olabilir. Örneğin, Malavi Gölü’nde birbirlerinden sadece birkaç yüz metre uzaklıkta yaşayan ve aynı cichlid türüne ait iki popülasyon arasında büyük farklılıklar bulunabilir. Eğer her bir popülasyonunun kendisine özgü farklılıklarını korumak istersek, akvaryumda farklı popülasyonlara ait bireyleri bir araya getirmekten kaçınmalıyız. Dolayısıyla popülasyon içi kalmak ve sadece aynı bölgeden getirilen balıkları üretmek önerilir.

Ne yapabilirim?

Yakın akraba olan türleri aynı akvaryumda tutmayın.

Aynı türün farklı popülasyonlarını bir araya getirmeyin.

Onları üretmeye başlamadan önce, balıklarınızın geçmişini öğrenmeye çalışın. Bu, özellikle nadir türlerin üretimiyle ilgili olarak önem taşır. Balıkları vahşi bireylerin fotoğrafları ve tarifleriyle kıyaslamak her zaman önerilir. Balıkları üretmeye başlamadan önce, diğer deneyimli akvaristlerle iletişime geçmek ve onların fikirlerini almak iyi olabilir.

Akvaryum pazarına “yeni” bir tür girdiğinde önce şüpheyle yaklaşın; bunlar birilerinin yeni bir tür olarak lanse ettiği melezler olabilir. Aynı durum yasaklanmış türler için de geçerlidir; düzenbaz akvaristler, yasak türlere benzeyen melezler üretebilir ve bunları, yasal olmayan yollarla getirtilen balıklar almak isteyen akvaristlere satabilirler.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: aquaticcommunity.com

15 Kasım 2015 Pazar

Akvaryumda Amonyak Tespit Edersem Ne Yapmalıyım?

Amonyak, akvaryumda ortaya çıkabilecek en zehirli azotlu atıktır, dolayısıyla amonyak tespit edildiğinde ne yapılması gerektiğini bilmek önemlidir. İşte Matt Clarke’ın tavsiyeleri:

Nitrit kontrolü yapın.

Eğer akvaryumda amonyak tespit ederseniz, ayrıca nitrit için de ölçüm yapmalı ve su pH’ını ve sıcaklığını da kontrol etmelisiniz. Amonyak çoğunlukla nitrit sorunlarıyla birlikte gelir, bu yüzden daha fazla soruna sahip olabilirsiniz.

Sıcaklık ve pH kontrolü yapın.

Amonyak zehirliliği ayrıca pH ve sıcaklık ile de ilişkilidir. Amonyak, su daha sıcak ve pH daha yüksek olduğunda balıklar için daha zehirlidir.

Havalandırmayı artırın.

Amonyak, balığın solungaçlarına etki eder ve onun fazladan mukoza üretmesine neden olur. Fazla mukoza, gaz değişimi için kullanılan yüzey alanını azaltır ve balık, yüzeye çıkarak ihtiyaç duyduğu oksijene ulaşmaya çalışabilir veya hastaymış gibi zeminde durabilir. Bu durumda akvaryumda oksijen seviyesini artırmak için hava taşları kullanmalı veya dış filtrenin çıkışını akvaryuma daha fazla hava girecek şekilde ayarlamalısınız.

Su değişimi yapın.

Akvaryumun suyunu %50 ila 70 oranında, aynı sıcaklığa ve kimyaya sahip kloru giderilmiş musluk suyu ile değiştirin. Bu uygulama, amonyağı çabucak seyreltip şartları daha güvenli hâle getirecektir ama yine de sadece geçici bir çözüm olabilir.

Amonyak artışının nedenini bulun.

Eğer amonyak daha önce olduğu gibi yükseldiyse, ilk önce bunun neden olduğunu bulmak çok önemlidir. Amonyak seviyesini yükselten yaygın nedenler arasında akvaryumda ölü balıkların bulunması, aşırı yemleme yapılması, kalabalık ortamın olması, filtrenin musluk suyunda temizlenmiş olması (ki bu uygulama, filtrenin içindeki faydalı bakterilerin tamamını öldürür), yeni bir filtrenin takılmış olması veya oturmamış bir akvaryuma balık eklenmesi yer alır.

Akvaryuma amonyak giderici ilave edin.

Kısa vadede daha fazla sorunun oluşmaması için filtreye zeolit gibi amonyak giderici malzeme veya akvaryumun suyuna amonyak nötralize edici sıvı eklemelisiniz. Ayrıca filtredeki bakteri popülasyonunun artmasına neden olan modern bakteri katkıları da işe yarayacaktır.

Kontrolü sürdürün.

Amonyak çabucak geri dönüş yapabilir ve beraberinde nitrit sorunlarını getirebilir, dolayısıyla şartlara normale dönene kadar suyu test etmeye ve düzenli su değişimleri yapmaya devam etmelisiniz.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: Practical Fishkeeping (Pratik Balık Bakımı) dergisi, Kasım 2009 sayısı
İlgili makaleler: 1) Amonyak Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
2) Nitrit Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
3) Balıksız Döngü Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
4) Sıcaklık Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

Tuzlu Su Mürenleri

Zincir Müren (Echidna catenata)
Korkutucu dişler, iri bir vücut ve gizlenme davranışı, mürenleri hem cazibe hem korku nesnesi hâline getirir. Profesyonel bir tuzlu su akvaristi olan Mike Maddox, bu resif avcılarının gizli dünyasını araştırıyor ve ev akvayumlarında bakılmaları hakkında bize tavsiyelerde bulunuyor.

Mürenler bir deniz akvaryumu için benzersiz ve çarpıcı olabilen, esrarengiz, güzel ve bildik balıklardır. Sert, hastalığa dirençli, dayanıklı ve beslenmesi kolay canlılardır ve bazıları harika bir akvaryum balığı olabilir; hatta birkaçı resif uyumludur.

Dünyada çok sayıda müren türü vardır ancak sadece çok azı bir ev akvaryumunda bakılabilir. Örneğin Gymnothorax veya Echidna cinslerine mensup birçok müren, ev akvaryumları için uygundur; yine de bu makalede farklı cinslerden türlere de odaklanılmaktadır.

Bakım Şartları

Burada bir deniz akvaryumu kurulumu ve bakımı hakkında detaylara girmek pek mümkün olmasa da müren beslerken akılda tutulması gereken birkaç önemli konuyu dile getirmek istiyorum.

Mürenler çok farklı uzunluklarda olur, dolayısıyla birçok farklı büyüklükteki akvaryum için uygundurlar. Başta su değişimleri olmak üzere, balık sayısını etkileyen çok sayıda faktörün olduğunu unutmamak gerekir. Birçok durumda tüm mürenler, büyük hacimlerdeki atıkları bertaraf edebilecek akvaryum sistemlerine ihtiyaç duyar. Etçil olan bu balıklar, büyük hacimlerde azotlu atık, başka bir deyişle çokça amonyak üretir. Ek olarak birçok tür iri yapılıdır ve bunlar oldukça fazla pislik meydana getirir. Etkili bir biyolojik filtrasyon sistemi, bolca su değişimleri ve güçlü bir protein skimmer, uygun su kalitesini sürdürmek adına kesinlikle şarttır.

Akvaryum Büyüklüğü

Belli bir balık için ihtiyaç duyulan akvaryum büyüklüğünü tespit ederken göz önünde tutulması gereken birçok faktör arasında, balığın büyüklüğü ilk sıralardadır. Bu faktörler karşıtlık ifade edebilir; mürenler gibi iri yapılı balıklar, daha küçük balıklara göre daha büyük akvaryumlara ihtiyaç duyar ama yine mürenler gibi yerleşik balıklar için, daha aktif balıklara göre daha az alan gerekir. Herhangi bir tür için en düşük akvaryum büyüklüğünü belirlerken temel kural, minimum akvaryum genişliğinin balığın uzunluğundan fazla olmasıdır ki bu sayede balık etrafında dönmek için kendisini kıvırmak zorunda kalmasın ve minimum akvaryum uzunluğunun balığın uzunluğunun birkaç katı olmasıdır ki balık, akvaryumun sonuna gelmeden önce rahatça yüzebilsin.

Mürenler kütlelerine oranla oldukça uzun ve diğer birçok balığa göre çok daha elastiktir; yine de akvaryumda eğilip bükülmeden yuvalarını bulabilmelidirler. 75 cm. uzunluğundaki bir müren, 45 cm. genişliğindeki bir yerde dönüş yapabilir ama kesinlikle daha geniş bir alanı tercih edecektir. Çok miktarda atık ürettiğini de düşünürseniz, ona büyük bir akvaryumda bakmayı tercih etmelisiniz.

Küçük müren türleri 280 litrelik akvaryumlarda bakılabilirken, daha büyük türler 475 litrelik veya daha büyük akvaryumlara ihtiyaç duyacaktır. Ev akvaryumları için önerilmeyen en iri müren türleri içinse halk akvaryumlarındaki gibi devasa akvaryumlar gerekir.

Akdeniz Müreni (Muraena helena) *
Akvaryum Kurulumu

Bu utangaç balıklar, akvaryumda saklanabilecekleri bolca kovuk ve benzeri yerler ister. Akvaryumda mürenin tamamen içine girebileceği genişlikte en az iki yerin bulunduğundan emin olmalısınız. Küçük kayalarla desteklenmiş büyük kayalar ve nalburdan alacağınız 10 cm. çaplı PVC borular, mürenler için harika sığınaklar oluşturur. Yeterli saklanma bölgesine sahip olmayan bir müren kesinlikle strese girecektir, dolayısıyla rahat etmesini sağlayacak bolca saklanma yeri oluşturmanız gerekir. Bulunduğu ortamda kendisini rahat hisseden bir müren daha az utangaç, hastalıklara daha az yatkın ve daha iştahlı olacak ve doğal davranışlarını daha çok sergileyecektir.

Tüm mürenlerin harika birer kaçış uzmanı olduklarını unutmayın. Akvaryumun üzerinde mürenin kafasının sığacağı büyüklükte herhangi bir açıklığın olması, kaçışa olanak sağlayacaktır. Mürenler arasında yaygın görülen bir ölüm nedeni, akvaryumdan kaçmaları ve kurumalarıdır; bu yüzden bunun için önlemler almalı ve mürenin geçebileceği aralıkları dikkatlice kapatmalısınız. Mürenin itip kaldıramayacağı şekilde sabitlenmiş ağır akvaryum kapakları tek çözümdür. Bir akvarist için mürenin kuvvetini, esnekliğini ve inceliğini anlamak çoğunlukla zordur. Güvenliksiz cam veya akrilik kapakları kolaylıkla itebilir ve akvaryumun dışına çıkabilirler. Güçlü burunlarıyla içgüdüsel olarak herhangi bir boşluk veya aralık arayan bu hayvanları engellemek için olabildiğince ağır bir kapak şarttır.

Beslenmeleri

Mürenler etçildir ve balık veya kabuklularla beslenirler. Canlı gümüş balığı ve mavi yengeç bulmak her zaman mümkün olmadığından, müreninizin taze veya dondurulmuş deniz hayvanı etlerini de yemeye alışmasını isteyeceksiniz. Mürenin güçlü çenelerinin neden olacağı yaralanmalardan sakınmak için bir besleme aparatı lazımdır (Ben maşa ve şiş kullanıyorum). Mürenlerin koku alma duyuları çok gelişmiştir ve akvaryum ortamına aşağı yukarı bir haftalık alışma süresinin ardından normal şartlarda, besleme aparatıyla sunulacak karides, midye, yengeç ve kerevit etleri veya hazırlanıp dondurulmuş yemler yemeye başlaması gerekir.

Mürenlere sık sık yem verilmemelidir. Genç bireyler haftada iki defa ve neredeyse yetişkin olanlar haftada bir veya daha az beslenmelidir. Bir mürenin açlıktan ziyade aşırı beslenmeyle ilişkili iç organ sorunlarından ölmesi oldukça yaygındır. Müreninizi balıkçınızdan satın alacağınız çeşitli deniz hayvanı etleriyle hazırlayacağınız yemlerle beslemelisiniz ve yeterli seviyede uygun besinin bulunması amacıyla tüm yemlere vitamin takviyesi yapmalısınız.

Güvenlik Konusu

Mürenlerin düşük görme kuvvetine sahip oldukları ve yem kokusu aldıklarında herhangi bir şeyi ısırabildikleri hususunda dikkatli olmalısınız; eğer elinizi ısırırlarsa, tıbbi yardıma ihtiyaç duyacağınız şekilde kötü bir yaralanmaya neden olabilirler. Daima bir besleme çubuğu veya maşası kullanın ve akvaryuma elinizi sokarken çok dikkat edin. Mürenlerin nahoş canlılar olduğunu kastetmiyorum; kötü şöhretlerine rağmen utangaç balıklardır ve kışkırtılmadıkları müddetçe saldırmazlar ama yanlışlıkla veya onları korkuttuğunuzda ya da tehdit ettiğinizde sizi ısırabilirler.

Kendilerini koruyabilmelerine ve bunu kesinlikle yapacak olmalarına rağmen, bir saldırı başlatan taraf olmazlar. Gündüz saatlerini çoğunlukla kafaları görünür şekilde deliklerinde geçirirler. Geceleri ise uyuyan avlarını arayarak resif boyunca dolaşırlar. Şaşırtıcı olmayan şekilde yiyecek bulmak için ağırlıklı olarak görme değil, koklama duyularından faydalanırlar. Bu keskin dişli ve neredeyse kör avcıları elle beslemek, müreni besleyen elin farkında olmayarak ısırılması sonucunda ciddi yaralanmalara yol açar. Zehrin müren ısırığından gelip gelmediği belli değildir ama şiddetli travma ve enfeksiyon kesinlikle olasıdır.

Ev Akvaryumları için Uygun Müren Türleri

Aşağıdaki mürenler, canlı olmayan yemlere kolaylıkla alışabilir ve uyumlu olmalarıyla ev akvaryumları için harika adaylardır. Aşağıdaki türler, kaliteli su şartlarının sürdürüldüğü, kaçmaların önlendiği ve aşırı yemleme yapılmadığı müddetçe akvaryum ortamında on sene veya daha uzun süre yaşatılabilmektedir. Çoğu müren türü bölgeci olma eğilimindedir; aksi belirtilmediği müddetçe akvaryumda sadece tek bir müren olmalıdır.

Kar Tanesi Müren (Echidna nebulosa)
Kar Tanesi Müren (Echidna nebulosa)

Maksimum uzunluk: 100 cm.

Kar Tanesi Müren, akvaryum ticaretine en fazla sunulan mürendir ve bunun iyi bir nedeni vardır: Karma akvaryumlarda veya resif akvaryumlarında kolaylıkla bakılabilen, küçük, uysal, renkli ve dayanıklı bir mürendir. Aynı akvaryumda birden fazla birey olabilir çünkü bu tür, kendi türdeşlerine karşı bile çok uysaldır. Kar Tanesi Müren kabukluları avlayacaktır, dolayısıyla yaşadığı akvaryumda süslü yengeçler, ıstakozlar veya karidesler olmamalıdır. Müren beslemek isteyen akvaristler için şiddetle önerilen bir türdür.

Zebra Müren (Gymnomuraena zebra)

Maksimum uzunluk: 150 cm.

 Zebra Müren, balıklara ve kabuklular haricindeki omurgasızlara karşı uysal olmasıyla büyük ev akvaryumları için uygun, göz alıcı bir balıktır. Bu iri müren, akvaryum ortamına kolaylıkla uyum sağlar ve sıra sıra siyah, kahverengi ve beyaz dikey çizgileriyle benzersiz bir desenlenmeye sahiptir. Özellikle gündüz saatlerinde çok utangaç olabildiğinden, akvaryumda çok sayıda saklanma yeri bulunmalıdır. Çabucak büyüyebildiği unutulmamalıdır; mesela benim Zebra Mürenim her ay yaklaşık 2,5 cm. büyüyor. Zebra Müren satın alırken, akvaryum ortamına daha çabuk alışacağından, daha küçük bir bireyin seçilmesini öneririm.

Zincir Müren (Echidna catenata)

Maksimum uzunluk: 160 cm.

Zincir Müren, beyaz üzerine siyah veya kahverengi desenli benzersiz bir mürendir. Barışçıldır ve kabuklularla beslenir. Zebra Müren ile benzer büyüklüğe, bakım şartlarına ve davranış biçimine sahiptir; büyük deniz akvaryumları için harika bir cazibe nesnesi olabilen bir başka sıra dışı mürendir. Ev akvaryumları için önerilen en büyük mürenlerden biridir, dolayısıyla bu durum için hazırlıklı olunmalıdır.

Altın Müren (Gymnothorax miliaris)
Altın Müren veya Altın Kuyruklu Müren (Gymnothorax miliaris)

Maksimum uzunluk: 68 cm.

Altın Müren, görece küçük boyu ve uysal yapısı ile deniz akvaryumları için harika bir seçim olur. Parlak sarı ve altın renginden alaca kahverengi ve altın rengine kadar birkaç farklı renk varyetesi vardır. Kabukluları ve muhtemelen küçük balıkları yiyecektir, dolayısıyla akvaryum arkadaşları seçilirken dikkat edilmelidir. Kar Tanesi Müren ile birlikte, daha az deneyimli akvaristler için önerilebilecek iki türden biridir.

Ejderha Müreni (Enchelycore pardalis)
Ejderha Müreni (Enchelycore pardalis)

Maksimum uzunluk: 90 cm.

Çok nadir bulunan ve adını hak eden sıra dışı bir mürendir. Kırmızı, turuncu, sarı, kahverengi ve beyaz noktalı deseni, alev biçiminde dikey olarak uzanan kırmızı ve beyaz burun delikleri ve çıkıntılı keskin dişleri bu mürene kovuğundan dışarı doğru bakarken minyatür bir ejderha görünümü verir. Büyük akvaryumlar için iyi bir seçimdir ama nadiren ve yüksek fiyatlardan satışa sunulur. Ejderha Müreni balıkçıldır ve kafası büyüklüğünde veya daha küçük balıkları kesinlikle avlayacaktır, bu yüzden akvaryum arkadaşları seçilirken dikkatli olunması gerekir.

Boynuzlu Müren veya Petek Müren (Muraena melanotis)

Maksimum uzunluk: 100 cm.

Ejderha Müreni ile benzer desenlenmeye sahip olan Boynuzlu Müren, siyah beyaz petek deseninden turuncu, kahverengi ve beyaz noktalı desenlenmeye kadar birkaç farklı renk varyetesinde görülür. Petek Müren ağırlıklı olarak kabuklularla beslenir ve çoğunlukla yavaş hareket eden küçük balıklar haricinde balıklara zarar vermez.

Cüce Müren veya Altın Cüce Müren (Gymnothorax melatremus)

Maksimum uzunluk: 25 cm.

İşte bir güzel tür daha! İnsanlar sıklıkla diğer türler kadar büyümeyen ve ev akvaryumunda bakılabilecek cüce bir mürenin olup olmadığını soruyorlar. Cevap tedbirli bir “Evet, var” olur. Tedbirli olmak lazım çünkü bu Altın Cüce Müren, sadece 25 cm. uzunluğa ulaşır. Bulması zor ve pahalı bir balıktır. Büyüklüğüne, kondüsyonuna ve renklenmesine göre fiyatı artabilir. Bir kıyaslama yapılacak olursa aynı fiyata on tane veya daha fazla sayıda Kar Tanesi Müreni alınabilir.

Sonuç

Beslemenin düşünülemeyeceği kadar büyüyen çok sayıda müren türü olsa da bu makalede tanıtılan birkaç tür, ihtiyaçları karşılandığı müddetçe ev akvaryumlarında uzun ve sağlıklı şekilde yaşatılabilecektir. Ben şov akvaryumları için büyük ve ilgi çekici balıklar arayan akvaristler için bu bir grup benzersiz balığı şiddetle öneriyorum.


Yazan: Mike Maddox
Çevirmen: Anıl Altın
Çevirmenin notu: * Orijinal makalede adı geçmeyen ama sularımızda yaşayan Akdeniz Müreni, tropikal bir balık olmaması nedeniyle ev akvaryumlarında bakımı pek önerilmeyen bir türdür.
Kaynak: Tropical Fish Hobbyist dergisi, Eylül 2009 sayısı

10 Kasım 2015 Salı

Apistogramma Bakımı ve Üretimi

Kakadu (Apistogramma cacatuoides) Çifti
Apistogramma Cinsine Genel Bakış

Apistogramma, Cichlidae familyasında bir cins adıdır ve tüm Apistogrammalar, Güney Amerika kıtasında yaşayan küçük cichlidlerdir. Önceleri doğal dağılımlarının çok sınırlı olduğu düşünülüyordu ama kıtanın kuzeybatı kesimlerinde; Amazon bölgesinde, Paraguay Nehri havzasında ve Parana’da da bulunmuşlardır.

Akvaryum Kurulumu

Apistogrammalar küçük balıklardır ve su kalitesi yüksek tutulabildiği müddetçe küçük akvaryumlarda da bakılabilirler. Düşük su şartlarına karşı hassastırlar ve su kalitesi daima yüksek tutulmazsa ölürler. Eğer küçük bir akvaryumda su kalitesini optimum seviyelerde tutma deneyiminiz yoksa, bunun yerine orta büyüklükte bir akvaryum kurmalısınız. Önerilen akvaryum büyüklüğü doğal olarak akvaryumda kaç balık besleyeceğinize bağlı olacaktır. Apistogramma türlerinin büyük çoğunluğu koloni oluşturur ve akvaryum, her bir dişinin kendi üreme bölgesini sahiplenebileceği kadar büyük olmalıdır. İyi dekore edilmiş bir akvaryum, dişilerin daha küçük bölgeler sahiplenmesini kolaylaştıracaktır. Bu doğrultuda ağaç parçaları, bitkiler ve kayalar kullanılabilir. Işığı gölgeleyen yüzey bitkileri özellikle olumlu sonuç verecektir. Eğer Apistogrammaları üretmek istiyorsanız, kurulumda akvaryuma testiler ve Hindistan cevizi kabukları veya diğer kovuk özellikli dekorlar koymalısınız. Testiler ve Hindistan cevizi kabukları ayrıca iyi birer saklanma yeri de olacaktır.

Dişi Apistolar birbirlerine çok benzer. Bu nedenle farklı Apistogramma türlerini aynı akvaryumda beslemek melezlenmeye sebep olabilir ve bu, istenmeyen bir durumdur.

Su Şartları

Yukarıda bahsedildiği üzere Apisto beslerken, organik atık seviyesinin gerçekten düşük seviyelerde olduğu yüksek su kalitesi şarttır. İdeal olanı, mekanik ve biyolojik filtrasyonun bulunması ve düzenli su değişimlerinin yapılmasıdır. Her hafta %30 ila %40 oranında su değişimi yapılması önerilir.

Apistogrammalar yumuşak ve asidik suları tercih eder. Beslemek istediğiniz türle ilgili olarak araştırma yapmak ve ihtiyaç duyduğu özel şartları tespit etmek iyi bir fikirdir. Genel anlamda akvaryum ortamında üretilen Apistolar, nötr seviyesine yakın pH değerine (6,5 - 7) uyum sağlayabilirken, doğadan yakalanan bireyler daha hassas olur. Eğer üretimi tetiklemek istiyorsanız, gerçekten yumuşak ve asidik suyun kullanılması önerilir ama akvaryum ortamında üretilmiş bireyler, nötr seviyeye yakın değerlerde de üreyebilir. pH değerini düşürmek için temiz yağmur suyu, ters osmozla arıtılmış su veya torf kullanabilirsiniz.

Çoğu Apistogramma türü için önerilen su sıcaklığı, 25,5 ila 26,5°C’dir.

Beslenmeleri

Akvaryumda Apistoların mutlu ve sağlıklı olmalarını istiyorsanız, onlara zengin bir menü sunmanız önerilir. Örneğin balıklarınızı yüksek kalitede ticari (pul veya misket) yemler yanı sıra artemia, su piresi ve çeşitli kurtlarla besleyebilirsiniz. Canlı yemlerin üretimi tetiklediği bilinmektedir ve bu nedenle üretmek istediğiniz balıklara canlı artemia ve su piresi verebilirsiniz.

Apistogramma nijsseni (Üstte dişi, altta erkek)
Üretilmeleri

Tetikleme

Yukarıda bahsedildiği üzere akvaryuma yumuşak ve asidik su ile canlı yemlerin ilave edilmesi, Apistolarınızı üremeye teşvik etmeniz için iyi bir yoldur. Ayrıca akvaryumda balıklar için uygun üreme alanlarının mevcut olduğundan da emin olmalısınız.

Üreme davranışı

Üreme dönemi boyunca dişiler de erkekler de parlak renklenme sergileyecektir ve hatta yumurta taşımayan dişiler bile üreme kostümlerine bürünebilir. Kur davranışı, çiftlerin yüzgeçlerini dikleştirerek ve başlarını sallayarak yan yana yüzmeleri şeklinde gerçekleşecektir. Apisto çiftlerinin ayrıca birbirlerine kuyruk salladıkları da gözlemlenmiştir. Sonrasında balıklar bir üreme yeri seçer ve yumurtalar burada dizilip döllenir.

Apistolar, kovuğun içerisine dizilen yapışkan yumurtalar yapar. Dişi, kovuğu korumaktan sorumluyken, erkek etrafı kolaçan eder.

Yumurta ve yavru gelişimi

Su sıcaklığına bağlı olarak yumurtalar çatlamadan önce iki üç günlük kuluçka süresine ihtiyaç vardır. Yumurtadan yeni çıkan yavrular, yumurta kesesinden beslenir ve serbest yüzer hâle gelmeden önce dört beş günlük bir ek gelişim göstermeleri gerekir. Bu dört beş günlük süre boyunca kovuğun içerisinde kalırlar veya ebeveyn tarafından kazılmış çukurlarda hareket ederler.

Yavrular yumurta keselerini tükettiğinde onlara mikro kurtlar ve artemia larvaları vermeye başlayabilirsiniz. İdeal olanı, yemleri bir veya iki seferde büyük porsiyonlar hâlinde vermek yerine gün boyunca azar azar sunmaktır. Yavrular büyüdükçe yemlerin parça büyüklüğünü artırabilirsiniz.

Arta kalan yemler sudan olabildiğince çabuk şekilde alınmalıdır ve su kalitesini yüksek tutmak için düzenli olarak su değişimi yapmak çok önemlidir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: aquaticcommunity.com

Balıksız Döngü Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

Balıksız döngü nedir ve diğer yöntemlere göre daha iyi bir teknik olabilir mi? Matt Clarke, bu konuyla ilgili çok sorulan soruların bazılarına cevap veriyor.

Balıksız döngü nedir?

Balıksız döngü, akvaryuma balık eklemeksizin, kimyasal varlıkları kullanan yeni biyolojik filtrenin olgunlaştırılması (veya döngüsünün sağlanması) (yani suyun oturtulması) yöntemidir.

Olgunlaştırma veya döngüyü sağlama, basit anlamda filtredeki faydalı bakterilerin gelişmesi sürecidir. Bunu, bakterilerin enerji olarak kullanacakları bir kirlilik kaynağı sağlayarak ve sonrasında, bakteri kolonisinin tam olarak oluşması için birkaç hafta bekleyerek yapabilirsiniz. Bakterilerin tümü geliştiğinde, akvaryumda amonyak ve nitrit olmayacak, nitrat oluşmaya başlayacak ve filtre, olgun veya döngüsü sağlanmış olarak nitelenecektir.

Neden yeni biyolojik filtrenin olgunlaşması gerekiyor?

Yeni filtreler, balık tarafından üretilen ve çürüyen yemlerden açığa çıkan amonyağın giderilmesi için gerekli olan bakterileri içermez, dolayısıyla ilk başta suyu temiz tutamazlar. Süreç, filtrenin doğru şekilde suyu temiz tutarak çalıştığından emin olmak için gereklidir.

Bu olgunlaşma süreci için bir ay boyunca akvaryumumda sadece su bulunması gerektiğini işittim. Bu doğru mu?

Hayır, bu eski bir inanış. Olgunlaşma sürecinin başlayabilmesinden önce, bakteriler besin kaynağına ihtiyaç duyar. İçerisinde sadece su bulunan veya düzenli şekilde kirlilik kaynağı bulunmayan bir akvaryum olgunlaşmayacaktır ve eğer akvaryumda uzun süreler çok az besin mevcut olursa, bu boş bırakılan akvaryumun olgunluğunu yitirmesi ihtimali ortaya çıkabilir.

Akvaryumcu bir hafta sonra balık eklememi önerdi. Buna ne diyorsunuz?

Yeni bir filtrenin işlemesini sağlamanın birkaç farklı yolu vardır. Yıllar boyunca akvaristler akvaryumda ilk bir hafta hiçbir canlı bulunmamasının ardından, yavaş yavaş “dayanıklı balıkları” ekleme yoluyla yeni filtreyi olgunlaştırdılar.
Biz ise uzun süredir bu tekniğin kullanılmaması gerektiğini söylüyoruz ve internet üzerindeki birçok forum da muhtemelen bizim bu düşüncemizi paylaşacaktır. Ancak birçok satıcı hâlâ bu yaklaşımı tavsiye ediyor, bu yüzden akvaryumcunuz da size bunu söyleyebilir.

Balıklı döngü nasıl işler?

Balık suda amonyak üretir ve bakteri gelişimini tetikler. Ancak filtre yeniyken az sayıda bakteri olduğundan, su kaçınılmaz olarak bir miktar kirlilik barındırır ve bu durum balıkları rahatsız edebilir veya onlara zarar verebilir.

İlk başta amonyak sorun olacaktır ama birkaç hafta sonra nitrit seviyeleri yükselmeye başlayacaktır. Ya çok fazla balık ya da çok fazla besin olmasından dolayı kirlilik arttıkça, amonyak ve nitrit seviyeleri de artacaktır ve balıklar, zehirlenmeye daha elverişli hâle gelecektir.

Eğer bu şekilde yeni bir filtreyi gerçekten olgunlaştırmak zorundaysanız, çok sabırlı ve dikkatli olmalısınız. Akvaryuma çok sayıda balık eklerseniz ve onlara çok fazla yem verirseniz, muhakkak ki sorunlarla karşılaşırsınız. Bazı balıklar diğerlerine göre daha dayanıklıdır, bu yüzden dayanıklı olmayan belli türler çabucak hastalanabilir ve ölebilir.

Eğer akvaryumcu size bu tavsiyeyi verdiyse ve siz de uyguladıysanız, suyu düzenli olarak test edin ve şartlar tehlikeliyse büyük su değişimleri yapmaya hazır olun.

İdeal olanı, balık toksik maddelere maruz kalmadığından, daha etik olduğu düşünülen modern balıksız döngü tekniğini kullanmanızdır.

Balıksız döngünün faydaları nelerdir?

Alışılmış yöntemin aksine balıksız döngü, balıklar kirli su nedeniyle strese girmeksizin sistemi oturtmanıza olanak tanır. Bu sayede aslında beslemek istemediğiniz dayanıklı balıkları seçmek zorunda kalmazsınız. Ayrıca süreci doğru şekilde uygularsanız, geleneksel yönteme göre daha çabuk ve güvenli şekilde daha kalabalık bir ortam yaratabilirsiniz.

Herhangi bir dezavantajı var mıdır?

Birçok durumda, en azından üç veya dört hafta, bazen daha da uzun süre akvaryuma balık koyamayacaksınız. Bazı uzmanlar, balık atıkları veya artık yemler gibi organik maddelerden ziyade kimyasal maddeler kullanılarak suyu oturtulmuş akvaryumların gerekli faydalı bakterilerden yoksun kalabildiğini ve balıklar eklendiğinde ek “olgunlaştırma” sürecine gerek duyulduğunu ortaya koymuşlardır.

Balıksız döngü yeni bir teknik midir?

Hayır. “Balıksız döngü” yeni bir ifade ama bu teknik, en azından 1970’lerden beri uygulanıyor.

Nasıl başlarım?

Birçok akvarist, inorganik balıksız döngü tekniğini tercih etmektedir. Bu teknik, temelde akvaryuma bakterilerin parçalayacağı amonyak gibi azotlu maddeleri eklemeyi içerir. Tartışmaya açık bir şekilde balık veya yem artıkları gibi organik maddelerin, organik maddeleri amonyağa dönüştüren heterotrof bakterilerin gelişimini de destekleyeceğinden, kullanılmaları ideal olacaktır. Eğer döngüyü inorganik olarak sağlamaya çalışırsanız, bu bakteriler aynı sayıda oluşmayabilir.

Sıvı veya kristal formdaki amonyak, balıksız döngü için en yaygın olarak kullanılan kimyasaldır. Ancak kullanılması tehlikeli olabilir ve temin etmesi de kolay olmayabilir. Biz “bakteri başlatıcı” ifadeli ticari ürünlerin kullanılmasını öneriyoruz. Ayrıca döngü süreci boyunca düzenli aralıklarla besin ilavesi de gereklidir.

İlk başta neler olur?

Eğer döngüyü, akvaryuma çürümekte olan balık parçası veya her gün bir parça yem ekleme yoluyla organik olarak yapıyorsanız, kimyasallarla yapılandan biraz farklı bir olgunlaştırma süreci olacaktır.

İlk adım -ki birçok akvarist bundan bihaberdir- mineralizasyondur. Bu, akvaryumda amonyağın heterotrof bakteriler veya kimyasal süreçler (deaminasyon veya aminsizleştirim vs.) tarafından biçimlendirilmesi sürecidir. Mineralizasyon olmaksızın, ilk bakterilerin kullanabileceği çok az amonyak olacaktır. Uzmanlar bunun, çürüyen maddenin kirlilik seviyesine etkisinin yaklaşık bir gün sürmesinden ve akvaryumun hemen olgunlaşmaya başlamayacak olmasından kaynaklanabildiğini ortaya koydular.

Amonyak nasıl parçalanır?

İlk başta, parçalanmayı sağlayacak çok az sayıda bakteri olduğundan, amonyak patlaması yaşanacaktır. Birkaç gün sonra Nitrosomonas adı verilen ototrof bakteriler gelişmeye başlar. Bu nitrifiyan bakteriler, amonyaktaki azotu parçalayıp onu nitrite oksitler. Nitrit daha az zararlıdır ama herhangi bir balık için hâlâ çok tehlikeli olacaktır. Amonyak seviyesi, eğer su soğuk ve/veya tuzlu ise ya da bakterileri etkileyen kimyasallar barındırıyorsa daha uzun süre dayanabilmesine rağmen, normal şartlarda tropikal bir akvaryumda birkaç hafta boyunca çok yüksek olacaktır.

Nitriti ne parçalar?

Nitrit, Nitrobacter ve Nitrospira bakterileri tarafından nitrata dönüştürülür ki nitrat daha az zehirlidir. Nitratı azaltmanın en popüler yöntemi, su değişimleri yapmaktır. Kirli akvaryum suyundan alıp yerine kloru giderilmiş musluk suyu koyarak, seyreltme yoluyla nitrat seviyesini düşürebilirsiniz.

Nitrit seviyesi artıyor. Ne zaman düşmeye başlayacak?

Yaklaşık iki hafta sonra (sıcaklığa bağlı olarak) nitrit seviyesi tavan yapmaya başlayacaktır ve amonyak seviyesi, Nitrosomonas popülasyonu aşırı şekilde arttığından, düşmeye başlamış olabilir.

Kirlilik seviyelerini test etmeye devam edin ve (birçok akvaryum için üçüncü haftadan sonra) düşmeye başladıkları zamanı tespit etmelisiniz. Eğer hâlâ bir miktar amonyak varsa veya su soğuksa, nitrit seviyesi daha uzun süre devam edebilir. Yüksek amonyak, Nitrobacter gelişimini engeller, dolayısıyla amonyak seviyesi bir miktar düşene kadar nitrit nitrata dönüştürülmeyecektir.

Akvaryumdaki su neden bulanık?

Bakteri popülasyonu, sudaki tüm besinleri kullanmaya çalışmak için ilk aşamalarda hızlıca artar. Bazı uzmanlar, sadece iki hafta sonunda filtre kumunun her bir gramında yaklaşık 100 milyon bakterinin olabildiğini ortaya koymuşlardır. Tüm filtreyi düşündüğümüzde, acayip bir sayı karşımıza çıkıyor.

Olgunlaştırma sürecini nasıl hızlandırabilirim?

Olgunlaştırmayı hızlandırıcı birçok akvaryum ürünü üzerinde yürütülen tartışmalı çalışmalar, bu ürünlerin özellikle etkili olmadıklarını ortaya koymuştur. Bazı araştırmacılar, bunların yanlış bakteri tiplerine dayalı olduklarını iddia etmişlerdir. Yine de bazı ürünleri denemeye değer buluyoruz ve biz bazılarından olumlu sonuçlar elde ettik.

Yeni bir filtreyi tetiklemenin en kolay yolu, başka bir filtreden alınan oturmuş malzemeyi bu filtreye koymaktır. En iyi sonuçları almak için filtrelerin takıldığı iki farklı akvaryumun su kimyalarının aynı olduğundan emin olmalısınız.

Neden bazı akvaryumların olgunlaşması diğerlerine göre daha uzun sürer?

Filtre bakterileri, su şartlarına ve filtre içerisindeki ortama bağlı olarak farklı hızlarda çoğalır. Bazı şeyler sayılarının artmasını baskılayabilirken, diğer bazı şeyler ise artış göstermelerine olanak tanır ama metabolizmalarını yavaşlatarak amonyak ve nitrit gibi atıkları oksitlemede onları daha az etkili hâle getirir.

Birçok balık hastalığı tedavisi (özellikle metilen mavisi, nifurpirinol ve antibiyotik kullanılarak yapılanlar) sorunlara yol açacaktır. Musluk suyundan doğrudan gelen klor ve kloramin de dikkat edilmesi gereken unsurlardır.

Sıcaklık önemli midir?

Evet, sıcaklık çok önemlidir. Bakteriler, su daha sıcak olduğunda daha çabuk gelişir ve sıcaklıktaki düşüş, süreci yavaşlatabilir. Deniz akvaryumlarında yapılan deneylerde 4°C’lik bir artış, amonyak oksidasyonunu %50 ve nitrit oksidasyonunu %12 oranında artırmıştır. Sıcaklığı sadece 1°C azaltmak ise amonyak oksidasyonunu %30 oranında azaltmıştır.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makaleler: 1) Amonyak Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
2) Nitrit Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
3) Nitrat Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

6 Kasım 2015 Cuma

Dışarı Sıçramış Bir Balık Hayata Nasıl Döndürülür?

Akvaryumunuzda bir balığın eksik olduğunu fark etmeniz, en kötü anlardan biridir; hemen bu balığı aramaya başlarsınız ve onu yerde sertleşmiş ve kurumuş şekilde bulursunuz. Bu durumda yapmanız gerekenler:

Şaşırtıcı şekilde, kurumuş durumda bile olsa, erken teşhis balığın kurtarılmasını sağlayabilir. Ancak yerini tespit eder etmez uygulayacaklarınız, yaşaması için çok önemlidir.

Yapılması gereken ilk şey, balığı güvenli bir ortamda tekrar bir miktar suyun içerisinde koymaktır. Balığı hemen akvaryuma geri koymak, kötü bir fikirdir. Bu uygulama, kendisini tırtıklayıp ısıracak meraklı akvaryum arkadaşlarının ilgisi karşısında onu korunmasız bırakacaktır.

Yerden aldığınızda balık kaskatı olabilir. Hiçbir şekilde balığı kıvırmaya veya ‘gevşetmeye’ çalışmayın. Bu gibi bir durumda balığın içerisinde, düzelmeleri için biraz zaman gereken kasılmış ve susuz kalmış kaslar mevcuttur.

Balığı avuçlarınız içinde suya koyun ve solunum yapıp yapmadığına bakın. Eğer balık kendi kendine solunum yapıyorsa, yolun yarısını aşmışsınız demektir ama eğer solungaçlar zorlukla hareket ediyorsa veya daha da kötüsü kurumuş ve kapalı duruyorsa, balığın biraz yardıma ihtiyacı vardır.

Eğer balık hareket edemiyorsa, sizin bir süreliğine solungaç görevi görmeniz gerekecektir. Cımbız gibi ince uçlu bir alet kullanarak balığın ağzını yavaşça açın ve solungaç kapaklarını dikkatlice gevşetin.

Ağız ve solungaçlar açıldığında, solungaçlardan su geçişi yoluyla balığı canlandırmanız gerekir ve bunu yapmanın birkaç yolu vardır.

Balığı kafa motorunun ürettiği gibi güçlü su akıntısına maruz bırakmayın çünkü bu, solungaçlara zarar verecektir. Daha hafif bir akıntıya ihtiyacınız var.

Bazı akvaristler, balığın ağzından hafifçe su girişi sağlamak için bir pipet veya şırınga kullanır. Bazıları ise bazı köpekbalıkları için kullanılan ‘yutturma solunumu’nu taklit ederek, bir oyuncak arabayı hareket ettirir gibi, balığı tutup akvaryum boyunca yavaşça ileri doğru hareket ettirir.

Eğer bu ikinci yöntem uygulanacaksa, balık sadece ileri doğru hareket ettirilmelidir. Geriye doğru herhangi bir hareket, suyun solungaçlardan ters yönde girmesine ve solungaçlara zarar vermesine neden olacaktır.

Bu deneyimi yaşayan bir balık strese girecektir ve canlanma şoku, utangaç türlerin ölmesine neden olabilir veya balık zaten ölmek üzeredir.

Balık kendiliğinden solunum yapmaya başladığında onu hava motorunun çıkışına (oksijenin bol olduğu bir yere) götürün. Akvaryumun içinde bu alana yerleştireceğiniz bir yavruluk iş görecektir ama yavruluğun içine giren yoğun hava akımı, balığın dengesini bozup ölmesine de neden olabilir.

Yakın Gözlem

Eğer balık hayata dönerse, onu birkaç gün yakın gözlem altında tutmanız gerekecektir. En kötü durumdan kurtarılmış olsa bile bağışıklık sistemi pek güçlü olmayacaktır ve kolaylıkla hastalık kapabilir. Balığı gözlemleyin ve hastalık belirtilerine karşı hazırlıklı olun.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk

Kan Kırmızı Ateş Karidesi, Karides Arkadaşını Neden Öldürdü?

Dave Wolfenden, Kan Kırmızı Ateş Karidesinin neden kendisinden küçük akvaryum arkadaşını yediğine dair bir açıklamada bulunuyor.

Soru: Bir süre önce annemin evine 90 litrelik bir resif akvaryumu kurmuştum. Akvaryum içerisinde canlı kaya, birkaç salyangoz, birkaç sert mercan fragı, bir Kan Kırmızı Ateş Karidesi (Lysmata debelius), bir Kırmızı Kokarca Temizlikçi Karides (Lysmata amboinensis) ve Zümrüt Yengeç (Mithrax sculptus) bulunuyordu. Balık ise mevcut değil.

Dün annem -iki karidesten büyük olan- Kan Kırmızı Ateş Karidesinin, Kırmızı Kokarca Temizlikçi Karidesi kovaladığını, öldürdüğünü ve sonrasında yemeye başladığını görmüş. Temizlikçi karides hasta görünmüyordu. Her iki karides de akvaryuma yaklaşık üç hafta önce aynı zamanda konulmuştu.

Bu sıklıkla olan bir durum mudur, yoksa birbirlerini yememeleri mümkün müdür? Oldukça utangaç olarak değerlendirilen Kan Kırmızı Ateş Karidesi sürekli geziniyor; bunun nedeni aç olması olabilir mi? Karidesler için balık yemi artığı kalmıyor çünkü akvaryumda balık yok. Bunun yerine, akvaryuma gün aşırı Gamma Nutraplus isimli sıvı yemden birkaç damla ekleniyor.

Karidesler ilk eklendiğinde akvaryumda kahverengi algler mevcuttu ama şu anda hepsi temizlenmiş durumda. Tavsiyelerinizi bekliyorum ve Zümrüt Yengeç güvende olacak mı?

N. Young

Cevap: Kan Kırmızı Ateş Karidesi (Lysmata debelius) genellikle barışçıl ve iyi niyetli bir omurgasızdır. Temizlik takıntılı Kırmızı Kokarca Temizlikçi Karidese (Lysmata amboinensis) nazaran daha iyi bir temizlikçidir ve genellikle, Şeritli Mercan Karidesi (Stenopus hispidus) ve tabanca karidesleri haricinde, diğer süslü karideslerle iyi geçinir.

Kırmızı Kokarca Temizlikçi Karides, çok küçük kıskaçlara sahiptir ve diğer iri kıskaçlı türlere göre daha savunmasızdır. Zaman zaman Kan Kırmızı Ateş Karidesinin diğer kabuklulara saldırdığı rapor edilmektedir ama bunu neden yaptığı belli değildir. Bu muhtemelen bölgeci bir tutumdur ama bana göre bu küçük karides, çoğu zaman herhangi bir zarara yol açmayacaktır.

Bu bir beslenme sorunu da olabilir (Belki Kan Kırmızı Ateş Karidesi çok aç kalmıştır) ve ben, verilen yemin yetersiz kaldığından şüpheleniyorum; bu karides türü, şaşırtıcı derecede aşırı iştahlıdır. Birçok akvarist, Kan Kırmızı Ateş Karidesinin utangaç olduğunu belirtir ama bazı bireyler gezinmeyi sever, dolayısıyla bu bireyin aç kaldığı için mi dolaştığını söylemek zordur. Her durumda, karideslere kesinlikle dondurulmuş küçük besinler ve hatta misket yemler de verilmesini öneriyorum (ki bu yemler aynı zamanda Zümrüt Yengeç için de faydalı olacaktır).

Zümrüt Yengeç, karides karşısında risk altında değildir; ince yapılı ve narin temizlikçi karideslere göre çok daha dayanıklıdır. Ancak tüm kabuklular, kabuk değiştirme döneminde hassas olur. Bu nedenle bu süreçte, kabuk sertleşinceye kadar gizlenme davranışı sergilerler. Yengeç kendi başının çaresine bakmalıdır ama akvaryumda, kabuk değiştirme döneminde saklanabileceği bolca kayalık ve kuytu köşenin olduğundan emin olmalısınız. Aslında ben, Kırmızı Kokarca Temizlikçi Karidesin kabuk değiştirme dönemine girip girmediğini merak ediyorum; bu sayede Kan Kırmızı Ateş Karidesi kendisine ziyafet çekme fırsatı yakalamış olabilir (Kabuk değiştiren kabuklu hayvanlar, diğerleri tarafından yeri belirlenebilecek şekilde feromon salgılar). Bu bir olasılık ama böyle olup olmadığını söylemek zor.

Her şeyi hesaba katarak, yemlemenin artırılmasını ve Kan Kırmızı Ateş Karidesinin geçmişinden ötürü akvaryuma başka bir temizlikçi karides eklenmemesini öneriyorum. İyi beslendikleri takdirde, başka bir Kan Kırmızı Ateş Karidesi eklenmesi ise pek soruna yol açmayacaktır.

Dave Wolfenden


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makaleTemizlikçi Karidesler: Harika Deniz Akvaryumu Omurgasızları

4 Kasım 2015 Çarşamba

Tabanca Karidesleri ve Gobiler: Harika Ortaklar

Yazan: Phil Hunt

Uzman deniz akvaristi Phil Hunt, resif akvaryumunda tabanca karidesleri ve gobiler arasında kurulan harika ortak yaşamı inceliyor.

Akvaryumlarımızda beslediğimiz birçok canlı, şaşırtıcı özelliklere sahip ama muhtemelen bunlardan çok azı tabanca karidesleri ile rekabet edebilir. Gobilerle kurdukları ortak yaşam -ki bu makalenin odaklandığı temel nokta budur- esasen yeterli olacakken, dikkate değer iki tane daha özellikten bahsedilebilir.

İlk özellik, yaygın adlarına da kaynaklık eden, tabanca benzeri bir patlama sesi çıkarmalarıdır. Bu sesi akvaryumda duymak biraz endişe verici olur çünkü ses, cam kırılma sesine benzer. Ancak tabanca karidesinin çıkardığı sesin başlıca özelliği, çok çok yüksek frekanslı olmasıdır. Bazı tabanca karidesi türleri, okyanustaki en gürültücü canlı olma konusunda balinalarla yarışır; aralarındaki büyüklük farklı oldukça çarpıcıdır. Karidesten bir metre uzaklıktan yapılan ölçümde ses 190 desibel olarak tespit edilmiştir; bu, 55 metre uzaklıktaki bir jet motorundan gelen sesten daha yüksektir.

Daha da dikkate değer olan şey, sesin karidesin avlanma tekniğinin sadece bir yan etkisi olmasıdır. Tabanca karidesleri avlarına doğru su darbesi yapmak için uyum sağlamış özel bir kıskaca sahiptir; su, kıskaçtan saatte 100 km. hızla fırlatılır. Bu fırlatışta su, küçük bir balondan çıkar ve ses muhtemelen bu balon patladığı için ortaya çıkar. Tüm bu süreç, bir milisaniyeden daha az sürer. Su darbesinin, sesin veya basınç dalgasının, avı şoka uğratan veya öldüren balon patlaması yüzünden oluşup oluşmadığı aslında tam olarak kesin değildir.

Ses çok etkileyicidir ama tabanca karideslerinin atışı hakkındaki başka bir özellik, pozitif anlamda şaşkınlık vericidir. Tabanca karidesinin hareketini filme almak için yüksek hızlı kameralar kullanan bilim adamları, su darbesi dalgasındaki küçük balon patlarken ayrıca ani bir ışık oluştuğunu da gözlemlediler. Bu başlı başına garip bir şey ama patlayan küçük balonun ulaştığı sıcaklık, yaklaşık 5.000oC; bu, neredeyse güneş yüzeyindeki sıcaklık kadar. Muhtemelen yaşayan herhangi bir organizma tarafından oluşturulan en yüksek sıcaklık da bu. Karidesin kendi kendisini pişirmediği olay çok kısa sürüyor ve balon çok küçük ama minik bir kabuklunun böyle bir sıcaklık üretebildiğini düşünmek hayret verici.

Harika Ortaklar

Tabanca karidesleri ve gobiler arasındaki ortaklık, her iki tarafın fayda sağladığı iyi bir mutualizm örneği. Gobi, karidesin güzelce kazdığı bir çukuru yuva edinerek onun kazma ve inşa etme becerisinden faydalanıyor. Tabanca karidesleri ise zayıf bir görme gücüne sahip ve avcıları tespit etmek için gobileri erken uyarı sistemi olarak kullanıyorlar. Gobiler, karideslerle paylaştıkları çukurun hemen dışında durur ve etraftan geçmekte olan zooplanktonu ve küçük sucul omurgasızları yakalarlar. Karidesler ise çoğu zaman, uzun antenlerini kullanarak gobilerle iletişim hâlindedir ve gobiler, özel yüzgeç darbeleriyle karideslere işaret gönderir. Bazı gobi türlerinin ayrıca, çukura yiyecek bırakarak karidesleri beslediği görülmektedir ve hatta kasıtlı olmaksızın, karideslerin gobilerden dökülen yiyecek parçalarıyla beslenmeleri de olasıdır.

Tabanca Karideslerini Tanıyalım

Kaplan Tabanca Karidesi
Birçok tabanca karidesi türü çok farklı habitatlarda görülürken, akvaryumda yaygın olarak bakılan sadece birkaç tür vardır. Bunlar Alpheus cinsine mensuptur. Kaplan Tabanca Karidesi olarak bilinen (Alpheus bellulus) muhtemelen en yaygın olarak beslenen türdür. Üzerinde kahverengi veya kırmızımsı kahverengi desenler bulunan beyaz bir vücudu vardır. Bazı bireylerin bacaklarında mor desenler de görülür. A. bellulus’a benzeyen ama ondan daha karmaşık desenlere sahip olan Alpheus randalli’nin vücudu ve kıskaçları boyunca uzanan düzensiz kırmızı çizgileri vardır. Bu iki karides türü de birçok farklı gobi türüyle anlaşabilir.

Özel olarak bahsedilmesi gereken bir başka Alpheus türü, Boğa Gözü Karidesidir (Alpheus soror). Bu karides, gobilerle genellikle ortak yaşam kurmaz ama turuncu pembe vücudu, kuyruğunun ön kısmının her iki yanında yer alan belirgin siyah göz noktaları ve mor kıskaçları ile başlı başına harika bir türdür.

Yaygın olarak ithal edilen Alpheus türleri genellikle 5 ila 7 cm. uzunluğundadır. Akvaryumcularda, bu bahsettiklerimiz haricinde Alpheus karidesleri ve diğer tabanca karidesleri de bulunabilir ama bunlar çoğunlukla pek bilinmeyen türlerdir.

Gobilere Bir Bakış

Tabanca karidesleriyle anlaşan birkaç gobi cinsi vardır. Bunlara, karidesler olmaksızın da bakılabilir (ve çoğunlukla böyle bakılırlar) ve çoğu, iyi bir akvaryum sakinidir. Genellikle dayanıklıdırlar ve beslenmeleri kolaydır ama birçoğu (kuvvetli görünen Cryptocentrus cinsi gobiler bile) oldukça utangaçtır; ayrıca üstü açık akvaryumlardan ve hatta akvaryum kapağındaki boşluklardan dışarı sıçrayabilirler. Karideslerle bir aradayken ise çoğunlukla hem daha cesur olma hem de su dışına daha az sıçrama eğilimindedirler; bu durumda, uzmanlıkla inşa edilmiş sığınaklarında kendilerini muhtemelen daha fazla güvende hissediyorlardır.

Akvaryuma ilk konulduklarında, yem yeme açısından utangaç olabilirler çünkü özellikle hızlı yüzen veya agresif balıkların bulunduğu kalabalık akvaryumlarda beslenmek için kendilerini riske atmak istemeyebilirler. Bunun üstesinden gelmek için bir miktar yemin onların saklanma yerlerinin yakınlarından geçmesini sağlamalısınız (Örn. bir damlalık veya pipetle biraz yem alıp tam gobinin saklandığı yerin üzerine bırakabilirsiniz); bu sayede kısa dönemde yeteri kadar beslenebilirler ve sonunda, beslenme konusunu insanlarla ilişkilendirecekler ve daha cesur olacaklardır.

Randall Karides Gobisi
Akvaryum ticaretinde en sıklıkla görülen gobi türleri Amblyeleotris, Cryptocentrus ve Stonogobiops cinslerine mensuptur. Amblyeleotris cinsinde 39 tür bulunmaktadır ve bunlar, çeşitli Alpheus karidesleriyle doğada ortak yaşam kurar. Birçoğu birbirine oldukça benzer: 10 ila 12,5 cm. büyüyebilen, koyu kırmızı şeritlere ve beyaz bir vücut rengine sahip, uzun ve ince yapılı balıklardır. Bu cinste kendisine özgü türler de vardır: Randall Karides Gobisi (Amblyeleotris randalli) ince turuncu şeritlere ve üzerinde belirgin siyah göz noktası bulunan büyük sırt yüzgecine sahiptir. Ayrıca yine farklı ama akvaryum ticaretine nadiren sunulan bir tür de Dev Karides Gobisidir (Amblyeleotris fontanesii); görünüş açısından cinsteki diğer türlere benzer ama onlardan çok daha büyüktür. 25 cm. uzunluğa erişerek isminin hakkını verir.

Stonogobiops cinsindeki gobiler, daha küçük yapılıdır; bilinen en büyük tür en fazla sadece 7 cm. uzunluğunda olur. Dört tür, akvaryum ticaretinde görece sıklıkla bulunur: Stonogobiops dracula (en iri tür) sarı bir yüze ve üzerinde sıra sıra kalın ve ince koyu kırmızı şeritler bulunan beyaz bir vücuda sahiptir; Stonogobiops nematodes 5,7 cm. uzunluğa ulaşır ve kahverengi şeritli beyaz bir vücuda, sarı bir yüze ve çok uzun ilk sırt yüzgeci kılçığına sahiptir; Stonogobiops xanthorhinica, nematodes ile benzer görünüşe sahiptir ama uzun sırt yüzgeci yoktur; 5 cm. uzunluğa ulaşan Stonogobiops yasha ise çok kendisine özgü bir türdür ve üzerinde parlak kırmızı boyuna çizgiler bulunan beyaz bir vücuda ve çok uzun ilk sırt yüzgeci kılçığına sahiptir. Stonogobiops cinsindeki gobiler çoğunlukla Alpheus cinsindeki karideslerle, özellikle de A. randalli ile ortak yaşam kurar.

Pembe Noktalı Karides Gobisi
Cryptocentrus cinsindeki türler, kurbağa benzeri kafaları ve büyük ağızları ile diğer birçok karides gobisine göre daha gürbüz görünüşe sahiptir. Akraba karideslere karşı daha agresif olma eğilimindedirler. Cinsteki tüm türler akvaryum ticaretinde aynı sıklıkla görülmez. En popüler tür, 10 cm. uzunluğa erişen Sarı Gözcü Gobidir (Cryptocentrus cinctus). Daha iri bir tür olan Pembe Noktalı Karides Gobisi de (Cryptocentrus leptocephalus) oldukça yaygın görülür; yaklaşık 15 cm. uzunluğa ulaşır ve grimsi renklidir ama vücudu üzerinde parlak pembe noktalar ve benekler ve daha küçük neon mavi noktalar bulunur. Diğer birçok Cryptocentrus türü de zaman zaman satışa sunulur ve bu türlerin bakımı hakkında görece az bilgi olsa da muhtemelen diğer birçok akrabasıyla benzer şekilde bakılabilirler. Doğada Cryptocentrus cinsindeki gobiler, Alpheus cinsindeki çeşitli karideslerle ortak yaşam kurar.

KARİDESLER HAKKINDA

Tabanca karidesleri ve gobileri bir arada tutarken düşünülmesi gereken temel konu, karideslerin akvaryumda ne yapacağıdır. Tabanca karideslerinin tek bir meşgalesi vardır: İnşa etmek ve özenle hazırladıkları çukurların devamlılığını sağlamak. Bu durum, gobiler olmasa bile onları çok ilginç ve eğlenceli birer akvaryum sakini yapar ama akvaryum kurulumu sırasında karideslerle ilgili üzerinde düşünülmesi gereken hususlar vardır.

İlk gereklilik, tüm kayaların akvaryumun zeminine güvenli olarak yerleştirildiğinden emin olmaktır; kayalar ne kumun üzerine konulmalı ne de kuma baskı yapmalıdır. Tabanca karidesleri kazı yaparken kolaylıkla alttaki kumu oyabilir ve kayaların devrilip akvaryuma zarar vermesine neden olabilir.

Karideslerinize çukurlar inşa edebilecekleri ideal ortamı sağlamak için zeminde kum ve kaba mercan çakılı (0,5 ila 2 cm. parçacıklı mercan dalları) karışımı kullanılmalıdır. Yaklaşık 8 cm. derinliğindeki bir taban en iyisi olacaktır. Karidesler çukurları inşa etmek için kum, çakıl, kabuk ve küçük kaya parçalarını kullanır ve düzenleme yaparken ve tek tek parçaları yeniden yerleştirirken onları izlemek çok keyiflidir.

Küçük bir karidesin bile akvaryum zemininde yapacağı etkileri hafife almamak önemlidir: Kumun üzerinde duran mercanlar zemine gömülebilir veya eğer küçüklerse (Örn. mercan fragları) inşa malzemesi olarak taşınabilir ve kullanılabilirler. Benim büyük resif akvaryumumda küçük bir tabanca karidesi, büyük kayaların güvenli olduğu yaklaşık 38 x 38 cm’lik bir alanda yaşıyor. Eğer tabanca karidesini bir nano akvaryumda besleyecekseniz, karidesin tüm zemini kullanmasına izin vermeniz gerekmektedir çünkü burayı evi belleyecektir. Bu, kayaları kullanarak akvadizayn yapamayacağınız anlamına gelmez ama kayaların akvaryum tabanında sabit ve güvenli olduğundan emin olmalısınız. Karides, bu sabit kayalar etrafında çalışacaktır.

Bolca fazla inşa malzemesi istemelerinin haricinde tabanca karideslerinin akvaryumda diğer birçok kabukluya nazaran genellikle çok fazla ihtiyacı yoktur. Diğer karides çeşitleri gibi, akvaryuma ilk eklenirlerken yavaş ve dikkatli bir alıştırma sürecine tabi tutulmalıdırlar ama ortama uyum sağladıklarında, temizlikçi karideslere veya Nane Şekeri Karidesi (Lysmata wurdemanni) gibi türlere göre daha dayanıklı oldukları görülmektedir. Tuzluluk ve sıcaklık dalgalanmalarına karşı daha dirençli olurlar.

Tabanca karideslerini beslemek kolaydır. Dondurulmuş kabuklular (Artemia, krill ve kopepodlar) verilebilir ve onlar, akvaryum ortamında kendi yiyeceklerini de bulur.

Tabanca karidesleri için kabuklu akvaryum arkadaşları seçilirken biraz özen gösterilmelidir. İri tabanca karidesleri (Bunların genellikle gobilerle bir arada bakılmayan türler olduğunu belirtmekte fayda var) oldukça zorlu minik avcılardır ve Lysmata, Thor ve Rhynchocinetes cinslerindeki türler gibi daha küçük yapılı karidesleri kolaylıkla yakalayabilir ve öldürebilir. Bununla birlikte küçük tabanca karidesleri, kıskaçları olmasına rağmen, büyümek için düzenli olarak kabuk değiştirdikleri dönemde avlanmaya açık olur. Kabuk değiştirme sonrasında yeni kabuk çok yumuşaktır ve çok az koruma sağlar. Bu aşamada Stenopus cinsindekiler gibi büyük karidesler için kolay av olurlar. Hatta büyük kıskaçları olmayan daha iri Nane Şekeri Karidesleri (Lysmata wurdemanni) bile şaşırtıcı şekilde avcı olabilir ve küçük tabanca karideslerini yiyebilirler. Büyük akvaryumlarda bu tip avcılıklar daha az sorun olur ama nano akvaryumlarda en iyisi, tabanca karideslerini akvaryumdaki tek karides çeşidi olarak bakmaktır.

GOBİ SEÇİMİ

Tüm tabanca karidesi türleri küçük akvaryumlarda da bakılabilirken, gobi ortaklarının büyüklükleri 5 cm’den 25 cm’ye kadar değişiklik gösterir, dolayısıyla balık için uygun bir akvaryumun seçilmesi önemlidir. Tüm tabanca karidesleri, özellikle de diğer karides türleriyle bir arada tutulanlar, görece yerleşik canlılardır ve çukurlarından nadiren çıkarlar, bu yüzden daha küçük akvaryumlarda bakılabilirler. Stonogobiops cinsindeki gobiler, nano resif akvaryumları için özellikle idealdir; burada iri balık türleri olmadığından kendilerini büyük akvaryumlarda olduklarından daha rahat ve girişken hissederler.

Ortakları Bir Araya Getirmek

Tabanca karideslerini ve gobileri birlikte beslemek istiyorsanız, yapılacak en uygun şey onları ortak olarak satın almaktır. Bu sayede karidesin gobiyle uyum sağlayacağından ve akvaryumda birbirlerini bulup ortaklıklarına devam edeceklerinden emin olabilirsiniz. İdeal olarak, karides ile gobiyi aynı poşet veya kap içerisinde alıştırma sürecine sokmalısınız; bu sayede akvaryuma eklenirlerken iletişimi kaybetmezler. Doğal durumu yeniden yakalamak adına karidesleri ve gobileri ortak olarak almak ideal olsa da bu fırsat nadir olarak karşımıza çıkar.

Ayrı ayrı satın alınmış gobileri ve karidesleri ortak yaşama yönlendirmek ise zorlu bir iştir. Doğru karides türünü satın almamak gibi bariz bir sorunla karşı karşıya olabilirsiniz. Birçok karides gobisi farklı karides türleriyle ortaklık kurabilecekken, bir karidesin yakalanmadan önce ne tür bir gobiyle ortaklık kurduğu veya farklı bir gobi türüyle ortaklık kurmaya istekli olup olmadığı bilinemez.

İşin pratiğe dökülüşünde karidesler ve gobiler, eğer akvaryuma farklı zamanlarda eklenirlerse, birbirlerini bulmada zorluk yaşayabilir. Karidesler (hele ki gobi ortakları yokken) çukur kazmada ve zamanlarının çoğunu çukurun içinde geçirmede takıntılıdır ve az ötede bile olsa potansiyel ortaklarını göremeyecek kadar zayıf bir görüşe sahiptirler. Diğer yandan gobiler, çoğunlukla yiyecek ve sığınak aramakla meşguldür ve karidesin bulunduğu çukuru tespit etmeden önce başka bir çukur veya sığınak bulur ya da oluştururlarsa, burada kalacaklardır. Bir defasında 36 x 36 cm’lik taban ölçüsüne sahip bir nano akvaryumda Stonogobiops yasha türü gobi ile Alpheus ochrostriatus türü tabanca karidesinin birkaç ay birbirlerini bulamadığına tanık olmuştum.

Stonogobiops yasha
Karidesleri ve gobileri bir araya getirmenin bir yolu, onları yakalamak ve kısa bir süreliğine bir kova, küçük bir akvaryum veya hatta plastik bir kap içerisinde zorla bir arada tutmaktır. Bu, nano akvaryumumu yeniden düzenlediğim süreçte, az evvel bahsettiğim yasha türü gobim ve ochrostriatus türü karidesim için uyguladığım yöntemdi.

Eğer bu yöntemi uygularsanız, iki hayvanı da dikkatle gözlemlemeniz gerekir ve agresif veya bölgeci bir tutum ortaya çıktığında onları ayırmalısınız. Eğer her şey yolunda giderse, birbirlerine yakın şekilde durduklarını ve karidesin çoğu zaman en azından bir anteni aracılığıyla gobi ile temas hâlinde olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Bundan sonra akvaryuma yeniden eklenebilirler ve eğer bağ kurmuşlarsa, bir arada kalırlar. Yakalanma sürecinde, özellikle de karides yakalanırken, akvaryumda bozulmalar olabildiğinden, bu yöntemin dekorların yeniden düzenlenmesi veya akvaryum kurulumunun farklı bir şekilde değiştirilmesi sırasında uygulanması idealdir.

Ortaklardan biri zaten akvaryumdayken, diğerini yeni satın almış olma durumunuz da söz konusu olabilir. Yeni gelen karides veya gobi poşet veya kap içerisinde dikkatli şekilde akvaryum suyuna alıştırılmalı, sonrasında akvaryumdaki hayvan da bu poşet veya kabın içerisine konulmalı ve ikisi akvaryuma birlikte eklenmelidir.


Çevirmen: Anıl Altın (Kasım 2015)
Kaynak: Tropical Fish Hobbyist dergisi, Ekim 2014 sayısı

5 Ekim 2015 Pazartesi

Okçu Balığının Atış Becerisi Üzerine Yeni Bir Çalışma

Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre, Okçu Balığı düz bir şekilde atış yapabiliyor çünkü düz görme becerisine sahip.

Shelby Temple ve çalışma arkadaşları, İri Pullu Okçu Balığının (Yedi Noktalı Okçu Balığı olarak da bilinir; Toxotes chatareus) arka planda görsel açıdan karmaşık şekilde duran sarkık bitkiler üzerinde kamufle olmuş küçük böcekleri belirleme becerisi üzerine bir çalışma yürüttüler. Bunu (balık avını sadece su-hava ara yüzeyindeki görsel ipuçlarıyla belirleyebildiği için) balığın hem su üstünü hem su altını iyi şekilde görebilmesini sağlayan görsel uyumlulukları inceleyerek yaptılar.

Bilim adamları, retinadaki fotoreseptörlerin (ışık alıcıları) tayfsal soğurma durumunu tanımlamak üzere mikro spektrofotometriyi kullandılar ve Okçu Balığının sucul ve havai bakış alanlarındaki tayfsal farklılıklarla ilişkili olarak çubuk ve koni fotoreseptörlerini farklı şekillerde ayarlayabildiği bulgusuna ulaştılar. Balık ayrıca, gözünün maksimum görme keskinliğini tercih ettiği atış açısıyla uyumlu hâle getiriyor.

Çalışma lideri Shelby Temple’a göre çalışmanın sonuçları, birçok omurgalı grubunda bulunan bir olgu olarak göz genelinde renk görmedeki farklılıkların fonksiyonel rolü ile ilgili ampirik bulgular ortaya koymuştur.

“Okçu Balığı gözünün farklı yönlere bakmayla ilintili renk duyarlılığı ile bu farklı yönlerdeki arka plan ortamı arasında bulduğumuz ilişki, Okçu Balığı gözünün farklı yönlerde tayfsal ışık kalitesindeki farklılıklara yüksek uyum sağlama özelliği olduğunu ortaya koymaktadır.

“Bulgularımız, diğer birçok omurgalı gözünde neden bu gibi intraretinal farklılıkların olduğunun çözülmesi açısından yararlı olabilir.”


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Çevirmenin notu: Makaleye yorum getirmek gerekirse çalışmanın sonuçlarından, Okçu Balığı gözünün düz bir açıyla hedefine kilitlendiği ama bunun öncesinde farklı ortamlardaki renk farklılıklarına rağmen, bu farklılıklara uyum sağlayabildiği anlaşılmaktadır.

19 Eylül 2015 Cumartesi

Serin Su Kedi Balığı Var mıdır?

Serin su akvaryumları için uygun olan kedi balıkları var mıdır ve böyle bir akvaryumda bakılmaları iyi bir fikir midir?

Serin sularda yaşayan birçok kedi balığı türü vardır ama birçoğuna sahip olmak yasal değildir ve çoğu, diğer serin su balıklarıyla bir arada olmaya uygun değildir.

Kuzey Amerika Kanal Kedi Balığı (Ictalurus punctatus) en yaygın şekilde görülen türlerdendir. 90 cm. uzunluğa ulaşabilir ve albino biçimi de mevcuttur.

Avcı bir balıktır; dolayısıyla Japon Balıkları veya diğer küçük serin su balıklarıyla bir arada olmamalıdır.

Isıtıcısı olmayan akvaryumlar için Scleromystax barbatus harika bir türdür ve zaten tropikal sıcaklıklarda rahat edemez. Büyüdükçe harika desenler sergiler ve yeterli genişlikteki bir akvaryumda grup hâlinde bakılmalıdırlar. Bu tür için ideal su sıcaklığı 16 ila 19°C’dir.

Yine Scleromystax barbatus da Japon Balıklarıyla bir arada olmamalıdır. Akvaryumda tek tür hâlinde bakılması en iyisidir.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: Practical Fishkeeping (Pratik Balık Bakımı) dergisi Eylül 2009 sayısı

Piranha Saldırıları Hakkındaki Gerçekler

Piranhalar, halk arasında inanıldığı gibi insan yiyici balıklar değildir; Surinam’da piranha saldırıları üzerine yapılan yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre, parmağınızı kaybetmeniz ise muhtemel.

Araştırma ortaya koyuyor ki insanların, suda yüzerken olduğundan ziyade balık avlama sırasında piranhayı sudan dışarı çıkarttıklarında ısırılma ihtimalleri daha yüksek.

Piranhalar tarafından gerçekleştirilen insan saldırıları üzerine araştırma sonuçları yayımlanan, Surinam Üniversitesinden Jan Mol: “Piranhalarla ilişkili insan ölümleri muhtemelen, boğulan veya başka nedenlerle ölen insanların didiklenmesi olayıdır.

“Surinam’da 15 yıllık alan çalışması boyunca içi piranha dolu sularda saatlerce yürüdüm ve nehirlerde su içerisinde olta ile piranha avladım ama serbest yüzen bir piranha tarafından asla saldırıya uğramadım.

“Piranhalar çoğunlukla suda olduklarından çok, su dışında tehlikeliler ve en fazla ısırık, kıyıda ya da botta piranha ağdan ya da kancadan çıkartılırken veya serbest kalan piranha çırpınırken ve çenelerini açıp kaparken gerçekleşiyor.”

Diğer çalışmalar da benzer sonuçlara işaret ediyor ama Mol, bazı durumlarda piranha saldırısı riskinin çok gerçekçi olduğu iddiasında.

“Suların az olduğu kurak mevsimde, havuzlarda balıklar yoğun şekilde aç kaldıklarında bazı piranha türleri, suya giren herhangi bir hayvana veya insana karşı tehlikeli olabiliyor.”

Siyah Piranha (Serrasalmus rhombeus)

Mol, Serrasalmus rhombeus saldırıları hakkında Surinam’da üç yerde çalışma gerçekleştirdi: Wayombo Nehri’nde Donderkamp ve Corneiskondre köyleri ve Surinam Nehri’nde Overbridge’teki eğlence parkı.

Seçilen her bir yerde düzinelerce insan, başta topuk, ayak tabanı ve parmaklar olmak üzere yaralanmalarla sonuçlanan saldırılar almış.

Ayrıca bacakların, kolların ve vücudun hedef alındığı daha ciddi derin yaralanmalar da görülmüş. Bazı ısırıklar, falanks kemikleri dâhil olmak üzere parmakların tamamen kopmasıyla sonuçlanan ciddi durumlara yol açmış.

Bu parmak kopmalarından, dünyanın en iri ve en agresif piranhalarından biri olan Serrasalmus rhombeus’un sorumlu olduğu belirlenmiş.

Mol: “Bu türün bireyleri, bir yerde birkaç hafta kalma eğilimindedir ve bu durum, yüzen insanlara saldırılarının ardından sorumlu piranhaların neden tam olarak aynı yerde yakalandıklarına açıklık getirebilir.

“Ayrıca Overbridge’teki kurbanların yaraları, önceden Serrasalmus rhombeus tarafından açıldığı kayıt altına alınmış yaralara benziyordu. Dahası, Surinam sularında yaşayan piranha haricindeki herhangi bir tatlı su balığının, buradaki yaralanmalardan sorumlu olması mümkün değildi.”

Üç yerden herhangi birinde, piranha saldırıları nedeniyle herhangi bir insan ölümünün gerçekleştiği rapor edilmemiş.

Sudan vücutları ciddi şekilde yaralanmış olarak çıkartılan iki sara hastası kişinin, suda nöbet geçirdiklerine ve sonrasında balıklar tarafından didiklendiklerine inanılmaktadır.

Mol ile röportaj yapan köylüler, küçük köylerde 1990 yılında nüfusların artmaya başlayana kadar piranha saldırılarının hiç duyulmadığını iddia etmişlerdir.

İnsan nüfusu arttığında, piranha saldırılarının sayısı artmıştır.

Savunma Değil, Beslenme

Diğer bölgelerdeki piranha saldırıları yumurtalarını ve yavrularını koruyan piranhalar ile ilişkilendirilirken, Mol bunun Surinam’da geçerli olmadığını düşünüyor.

“Surinam nehirlerinde Serrasalmus rhombeus’un üreme faaliyetinin büyük kısmı, nisandan temmuza kadar süren yağmurlu mevsimde gerçekleşir; Overbridge ve Donderkamp’taki piranha saldırılarının çoğu ise eylülden kasıma kadar süren kurak mevsimde görülmüştür.

“Yine de bazı piranhaların, ana mevsim dışında üreme ve yavrularını ve/veya üreme yerlerini koruma ihtimalleri vardır.”

Bu yerlerde tür için tipik üreme alanları yoktur ve araştırmalarda sadece cinsel olgunluğa ulaşmamış genç piranhalara rastlanmıştır; dolayısıyla Mol, saldırıların yavruların korunması amacıyla değil, beslenmeden kaynaklandığına inanmaktadır.

Isırılmaktan Nasıl Kaçınılır?

1. Piranhalar sadece Amazon havzasındaki belli nehirlerde görülür. Mecbur olmadığınız müddetçe Güney Amerika’da yüzmeyin. Eğer yıkanmak zorundaysanız, bir kova yardımıyla kıyıda yıkanın.

2. Piranha saldırıları en fazla kurak mevsim boyunca, suların en düşük seviyede olduğu ve suda binlerce genç ve aç piranhanın bulunduğu dönemde gerçekleşir.

3. İnsanlar en fazla, popüler yüzme noktalarında olduğu gibi suda çok sayıda insan varken saldırıya uğrarlar.

4. Ses çıkarmalar ve su sıçratmalar piranhaların ilgisini çeker, dolayısıyla suyun içindeyken hareket yaratmaktan kaçının.

5. Eğer âdet gören bir kadınsanız, sızan kan piranhaların ilgisini çekebileceğinden, suya girmeyin. Mol, yerlilerin yaşadığı köylerde âdet gören kadınların suya girmelerine izin verilmediğini belirtiyor.

6. Ölü balıkları, sakatatları ve diğer yiyecekleri suya atmayın. Piranhalar tamamen etçil değildir, bu yüzden sudaki herhangi bir yiyecek onların ilgisini çekebilir.

7. Piranha saldırıları istisnai kazalar değildir. Eğer herhangi bir yerde bir piranha uyarısına rastlarsanız, burada suya girmekten çekinmelisiniz.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Siyah Piranha, En Güçlü Isırığa Sahip

Alg Yiyici Tuzlu Su Balıkları

Yazar: Bob Goemans

Resif akvaryumunuzda bir miktar saçsı algle mücadele ediyorsanız veya akvaryumunuzu tamamen balon alg kaplamışsa, alg yiyici balıklar harika bir çözüm sağlayabilir.

Tüple dalarken, şnorkelle yüzerken veya hatta televizyonda bir mercan resifini izlerken tespit etmek zor olsa da buralarda çeşitli alg tipleri daima mevcuttur ve doğal resifin önemli bileşenleri olarak katkıları vardır. Akvaryumlarımızda gördüğümüz gibi bir alg gelişimi, sağlıklı bir resifte ortaya çıkmaz çünkü resifin besin açısından fakir suları, hızlı alg gelişimi için uygun değildir ve hızlı gelişenler de birçok resif otoburu tarafından tüketilir.

Besin birikiminin ve tarımsal akışların, aşırı alg gelişimini desteklediği sığ iç bölge su yolları, birçok akvaristin deneyimlediği çeşitli tipte alg problemlerini içerisinde bulundurabilmektedir. Aslında daha önce hiç, istenmeyen alg gelişimiyle mücadele etmemiş akvaristlerin sayısı pek azdır!

On veya yirmi yıl önce birçok akvarist, mikro veya makro alglerin sağlıklı gelişiminin iyi bir su kalitesinin göstergesi olduğunu düşünüyordu; bu fikir, günümüz akvaristlerini muhtemelen sadece güldürür. İstenmeyen alg biçimlerinin aşırı gelişiminin bazı akvaristlerin bezip hobiyi bırakmasına neden olduğuna ise şüphe yoktur.

Sadece kalkerli algler (Halimeda cinsi ya da Koralina) veya kontrollü bir makro alg gelişimi, kabul edilebilir sayılır. İpliksi, sümüksü, balon ve çimensi gelişimler ise neredeyse her zaman sorun yaratıcı olarak görülür ve bunların çözümü için çoğunlukla hem para hem zaman harcanır.

Akvaristler, eğer çabucak kontrol altına alınmazlarsa mercanları boğabilecek alglerle ilgili sorunları minimize etmek için çeşitli yöntemler dener: Kimyasal filtrasyon, otçul omurgasızlar ve elbette otçul balıklar. Söz konusu otçul balıklar olduğunda da özel alg tiplerini yiyen farklı türde birçok balık vardır.

Cerrah Balıkları

Otçul balık türü olarak en yaygın olarak kullanılanlar muhtemelen Acanthuridae familyasındaki Cerrah Balıklarıdır. Dünya genelinde tropikal sularda bulunan Cerrah Balıkları; Melek Balıkları ve Kelebek Balıkları gibi, disk şeklinde ve yanlardan basık vücutlara sahiptir.

Genellikle sığ resif alanlarında ve lagünlerde yaşayan alg yiyicilerdir. Birçoğu küçük kabuklularla ve doku artıklarıyla da beslendiğinden, sadece az sayıda türün akvaryumda algleri yiyici olarak kullanılması önerilir. Buna ek olarak, bir kere akvaryum yemleriyle düzenli şekilde beslenmeye alıştıklarında, aktif şekilde alg aramaktan vazgeçerler.

Kole Tang
İlk tür, Kole Tang veya Sarı Gözlü Tang olarak bilinen Ctenochaetus strigosus’tur. Hint-Pasifik’te dağılım gösterir ve çoğunlukla en az pahalı tanglerden biridir. Mikro algleri ve küçük çimensi oluşumları iştahla yer. Barışçıl yapısı ve küçük boyu (uzunluğu en fazla 18 cm.) onu istenmeyen alg gelişimlerinin giderilmesine yardımcı olması için iyi bir seçim yapar. Eğer bu tang alınacaksa, türdeşlerine karşı kavgacı olabildiğinden, akvaryumda kendi türünden tek birey olması önemlidir.

Başka bir harika seçim, her zaman yüksek fiyatlardan satışa sunulmasına rağmen, Chevron Tang (Ctenochaetus hawaiiensis) olur. Pasifik'in orta kesimlerinden getirilir; gençken oldukça güzeldir ve turuncu renkli gövdesi üzerinde mavi zikzaklı desenlere ve yüzgeçlerinde maviliklere sahiptir. Ne yazık ki erişkinliğe doğru bu renklenmesinin çoğunu kaybeder ve en sonunda zeytuni kahverengi bir renklenme alır. Yine de bu görece küçük balık (erişkinlikte yaklaşık 25 cm.) strigosus ile benzer alg türleriyle beslenen, daimi bir alg yiyicidir.

Yelken Yüzgeçli Kızıldeniz Tangi
İpliksi ve balon algler gibi sorun çıkarak alg oluşumlarının giderilmesi için Yelken Yüzgeçli Kızıldeniz Tangi (Zebrasoma desjardinii) iyi bir seçim olabilir. Hint Okyanusu ve Kızıldeniz’den getirilir; yaklaşık 40 cm. uzunluğa ulaşır ve büyük akvaryumlar için uygundur.

Bu alg tiplerini yiyen bir diğer tür, Pasifik’in orta ve güney kesimlerinden getirilen Yelken Yüzgeçli Tangdir (Zebrasoma veliferum). Oldukça  barışçıldır ve desjardinii ile benzer büyüklüktedir. İki tür arasındaki fark, desjardinii’nin burun kısmında küçük dairesel noktaların olmasıdır. Kızıldeniz’den getirilen Zebrasoma desjardinii’nin siyanürle yakalanmamış olması neredeyse kesin olduğundan, iki tür arasındaki seçimin desjardinii’den yana yapılması muhtemelen daha iyi olacaktır.

Dördüncü tang seçimi ise yaygın bulunan ve çoğunlukla ucuz olan Sarı Tang'dir (Zebrasoma flavescens). Birçok çeşit istenmeyen algi yiyecektir. Hint-Batı Pasifik’ten Hawaii’ye kadar olan alanda görülür ve genellikle dış resiflerde ve sığ lagünlerde yaşar. Yaklaşık 20 cm. uzunluğa erişir. Orta ve büyük akvaryumlar için oldukça uygundur.

Tavşan Balıkları

Tanglerle akraba olan (Hem aynı sınıfta hem aynı alt sınıftadırlar) ve Siganidae familyasına mensup olan Tavşan Balıkları, hepsi aynı cinse bağlı yaklaşık 25 tanımlı türdür. Ağırlıklı olarak Hint-Pasifik’ten getirilirler ve genellikle resif alanlarında yaşarlar; bazıları deniz çayırı yataklarını ve mangrov alanlarını tercih eder.

Hepçil olmalarına rağmen Tavşan Balıkları büyük miktarlarda bitkisel besine ihtiyaç duyar ve harika birer alg yiyicidirler. Yaygın olarak satışa sunulan üç veya dört türden ikisi, saçsı algi iştahla yer ve bu durum onları günümüzde birçok akvaryum için kıymetli hâle getirmektedir.

Tilki Suratlı Tavşan Balığı
En yaygın şekilde satışa sunulan tür, 25 cm. uzunluğa erişebilen Tilki Suratlı Tavşan Balığıdır (Siganus vulpinus). Biraz daha iri yapılı ve vulpinus’a oldukça benzeyen Görkemli Tavşan Balığı (Siganus magnificus) da iyi bir alg yiyicidir. Her iki tür de, çayırdaki inekler gibi, hem istenen hem istenmeyen tüm algleri afiyetle yer.

Çoğu insan tüm Tavşan Balıklarının harika alg yiyiciler olduğunu zanneder ama ben Mavi Noktalı Tavşan Balığı'nın (Siganus corallinus) alg sorunlarının giderilmesinde fayda sağlamadığını, bunun yerine hayvansal ve hazır bitkisel besinleri tükettiğini gördüm.

Eğer seçiminizi bir Tavşan Balığından yana kullanırsanız, akşam saatlerinde akvaryumda en sevdiği yere çekileceğini ve renklerinin çoğunu kaybedip oldukça lekeli bir görünüme bürüneceğini bilmelisiniz. Gündüz saatlerinde ise renklerini geri kazanır ve çeşitli alg oluşumlarını yemeye devam eder. Ayrıca yanlışlıkla battığında acı verebilen zehirli yüzgeç dikenlerinin olduğunu da unutmamalısınız; bu nedenle balığı yakalarken veya akvaryum bakımını yaparken dikkatli olmalısınız.

Blenniler

Blenniidae familyasının üyeleri, küçük balıklar olarak, küçük akvaryumlar için uygundur. Blenniidae familyası yaklaşık 50 cins ve 350 türle oldukça geniştir; bu türlerden sadece bazıları, başta mikro alg türleri olmak üzere, alg yer.

Siyah Yelken Yüzgeçli Blenni (Atrosalarias fuscus) yaklaşık 13 cm. uzunluğa erişebilen bir Hint-Pasifik türüdür. Çoğunlukla kıyı resifleri boyunca (ölü veya canlı) mercan dalları arasında yaşar. İpliksi ve mikro alg oluşumlarını yiyip bunların azaltılmasında yardımcı olur. Ancak ben bu türe ‘domuzcuk’ diyorum; diğer otçul türleri, onlara zarar vererek veya en azından strese girmelerine neden olarak, bulunduğu yerden uzak tutar. Ayrıca akvaryumda kendi türünden tek birey olarak bakılmalıdır çünkü farklı cinsiyetten olmadığı müddetçe, türdeşlerine karşı tahammül göstermez. Bu türle ilgili çok az bilinen bir şey cinsiyet konusudur; iki birey arasındaki cinsiyet durumu sadece birbirlerine olan yaklaşımdan anlaşılabilir.

Siyah Yüksek Yüzgeçli Blenni istenmeyen algleri kontrol altında tuttuğu kadar, yüzgeç yiyici olarak da nam salmıştır ve dolayısıyla küçük akvaryumlarda zorbaca davranabilir. Daha büyük akvaryumlarda da alg kontrolünde görev alabilir ve böyle bir ortamda çoğunlukla akvaryum arkadaşlarını daha az strese sokar.

Tarak Dişli Blenni
Cirripectes cinsine mensup, Tarak Dişli Blenniler olarak bilinen türler de harika birer alg yiyicidirler çünkü dudaklarında (çenelerinde değil) yaklaşık 100 adet ince diş bulunur ve bunları kullanarak, kayalarda ve akvaryumun her tarafında gelişen mikro algleri kazırlar. Ne yazık ki akvaryum ticaretinde nadir görülürler ve oldukça bölgecidirler; ayrıca çok iyi birer sıçrayıcıdırlar. Yine de bir Tarak Dişli Blenni türü bulabilirseniz, doğru akvaryum kurulumunda iyi bir alg yiyicisi olacaktır.

Başka bir blenni türü de Hint-Pasifik’ten getirilen ve kıyı suları boyunca algle kaplı kayalıklarda yaşayan Çim Biçici Blenni'dir (Salarias fasciatus). Yaklaşık 13 cm. uzunluğa ulaşır ve mavi yeşil/sümüksü algleri ve diğer mikro alg biçimlerini tüketecektir. Diğer türlerde olduğu gibi, akvaryumda kendi türünden tek birey olmalıdır. Ayrıca başta kendisinden küçük balıklar olmak üzere, diğer alg yiyicilere karşı oldukça saldırgan olabilir.

Melek Balıkları

Pomacanthidae familyasında, ağırlıklı olarak alg yediği bilinen az sayıda tür vardır. Bazı Melek Balıkları zooplanktonla, bazıları durağan omurgasızlarla ve daha küçük olanları (Centropyge cinsinden Cüce Melek Balıkları) ise algler ve doku artıklarıyla beslenme eğilimindedir. Limon Kabuğu Melek Balığı (Centropyge flavissima) ipliksi alg ve diyatom yiyici olarak bilinir. Ayrıca ben şahsen, Ateş Melek Balığı'nın (Centropyge loricula) akvaryumlarımdan birinde Caulerpa cinsinden algleri yediğini doğrulayabilirim.

Argus (Scatophagus argus)

Alg yiyici balıklar arasında en çok gözden kaçırılmış tür, içerisinde iki cins ve dört tür barındıran Scatophagidae familyasına mensup Argus’tur (Scatophagus argus). Hint-Pasifik’te yaygın bir dağılım gösterir ve acı sular dâhil olmak üzere, haliçlerde ve nehir girişlerinde yaşar. Bu türle ilgili sıkıntı, büyük akvaryumlarda bile sınırları zorlayacak şekilde 35 cm. uzunluğa erişebilmesidir. Akvaryum ticaretinde en çok genç bireyler yer alır ve akvaryum arkadaşlarına karşı barışçıl olması onu büyük resif sistemlerinde kullanılabilecek ideal bir alg yiyici tür yapar.

Sonuç

Son bir uyarı: Herhangi bir otçul balık almadan önce, bireysel ihtiyaçları ve uyumluluk durumları hakkında daha fazla araştırma yapmanız gerekir; örneğin bazı türler, omurgasızları lezzetli bir atıştırmalık olarak görür. Ve istenmeyen alglerin kontrol edilmesi amacıyla herhangi bir hayvan almadan önce, ilk başta bu oluşumların neden var olduğunu anlamalısınız. Sorunun kökenini doğru şekilde saptamaksızın çözüme otçul hayvanlarla ulaşmaya çalışmak, çoğunlukla pek işe yaramaz. Dahası, balıkların seçimiyle birlikte, eğer akvaryuma bol miktarda hazır yem atılıyorsa, yiyecek için emek harcamalarına gerek duymadıkları bu ortamda birçok balık kolay yolu seçer. Sonrasında, besinlerini akvaryumdan daha az karşılamaya ve zamanlarını bir sonraki bedava yiyeceği bekleyerek geçirmeye başlarlar.


Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: Tropical Fish Hobbyist dergisi, Haziran 2010 sayısı