Mızrak Cichlidler, Crenicichla cinsine bağlı göz alıcı bir grup dinç ve avcı Güney Amerika cichlididir. Türlerin büyük çoğunluğu, Amazon bölgesinde görülür; burada akarsularda, göllerde ve havuzlarda yaşarlar ama Güney Amerika kıtasının birçok yerinde bulunabilirler. Güneye doğru dağılımları, Arjantin’in orta bölgelerinde ve Patagonya’nın hemen kuzeyindeki Negro Nehri kıyılarınca uzanır. Kuzeyde yaşadıkları yerler Kolombiya, Venezuela, Guyana ve Trinidad Adası’dır. And Dağları’nın batısında ise görülmezler.
Birçok Mızrak Cichlid, nispeten sıcak su balığıdır ve akvaryumda yüksek sıcaklıklara gereksinim duyarlar; birkaç istisna da söz konusudur. Örneğin Arjantin’de yaşayan Crenicichla lacustris ve Uruguay’da yaşayan Crenicichla scotti, daha serin ortamlarda bulunurlar ve akvaryumda düşük sıcaklıklardan hoşlanacaklardır. Bu yüzden satın almadan önce ilgilendiğiniz türle ilgili bilgi edinmeniz önemlidir; tüm Mızrak Cichlidlerin aynı gereksinimlere sahip olduğunu düşünmeniz hata olur.
Görünüşleri
Bir Mızrak Cichlide baktığınızda, onun becerikli bir avcı olduğunu açıkça görebilirsiniz. Türlerin çoğu, geniş ve uzatılabilir bir ağızla birlikte uzun bir vücuda sahiptir. Bu vücut şekli, 60 cm. büyüyebilen devasa bir türde de 7 ila 10 cm.den fazla büyümeyen cüce bir türde de gözlemlenebilir. Erişkinlikte 15 ila 25 cm. olabilenler, orta büyüklükte Mızrak Cichlidler olarak sınıflandırılır.
Avlanma Teknikleri
Mızrak Cichlidler arasında en yaygın olarak gözlemlenen avlanma tekniği, bir şeyden kuşkulanmayan av yakına gelinceye kadar bir kayanın veya suya batmış bir ağaç parçasının arkasında saklanmaktır. Sonrasında Mızrak Cichlid, avını yakalamak üzere hızla ve güçlü bir şekilde hamle yapacaktır. Eğer Mızrak Cichlidlere büyük bir akvaryumda bakarsanız ve onları canlı yemle beslerseniz, bu dinamik doğal davranışlarını gözlemleyebilirsiniz. Mızrak Cichlidler, akvaryumda aralarında saklanabilecekleri kayaların ve ağaç parçalarının olmasından hoşlanacaktır.
Mızrak Cichlidlerin büyük çoğunluğu doğada ağırlıklı olarak balıklarla beslenir ama birkaç tür, farklı avlanma biçimleri geliştirmiştir. Örneğin Brezilya’da yaşayan Crenicichla compressiceps ve Crenicichla cyclostoma türleri, böcek avlama konusunda beceriklidir.
Akvaryumda Bakımları
Birçok akvarist, Mızrak Cichlidlerin sadece tek başlarına bakılabilecek ve birbirlerine ve ayrıca büyüklüğüne ve davranış biçimine bakılmaksızın diğer balıklara acımasızca saldıracak süper agresif ölüm makineleri olduklarını düşünür. Mızrak Cichlidlerin, çok çeşitli avlarla beslenen yüksek becerikli avcılar oldukları ve akvaryum ortamında oldukça agresif olabildikleri doğrudur ama onlara sahip olmadan önce onlarla ilgili daha fazla bilgi edinirseniz, bu potansiyel agresiflikle başa çıkmanın ve agresiflik ölçüsünün en düşük düzeyde olduğu bir akvaryum kurmanın birçok yolu olduğunu görebilirsiniz.
Birçok cichlid, yaşadığı yeri yeniden düzenleme konusunda hevesli olarak bilinir; süreç içerisinde bitkili akvaryumların düzenini sıklıkla bozarlar. Ancak Mızrak Cichlidler; hareket ettirme, çekme ve sürükleme işlevlerini kendileri için zorlaştıran bir çene yapısıyla donatılmıştır ve dolayısıyla çoğunlukla akvaryum dekorlarına müdahale etmeyecektir. Yine de zaman zaman bitkileri kazabilirler ama Orta Amerika’da yaşayan Cichlasoma cinsi cichlidlerle kıyaslandıklarında, akvaryumdaki bitki yaşamıyla uyum içinde kaldıkları söylenebilir. Eğer hâlâ sorunlar oluşuyorsa, ağaç parçalarının ve kayaların üzerine tutturulabilen bitkileri veya yüzey bitkilerini tercih edebilirsiniz.
Akvaryum Büyüklüğü
Akvaryum büyüklüğü önerisi, seçeceğiniz Mızrak Cichlid türüne ve kaç bireyi bir arada bakacağınıza bağlı olacaktır. Balığınızın büyüklüğü ve akvaryumdaki diğer türlerin büyüklükleri de elbette akvaryumun ne kadar büyük olması gerektiğini etkileyecektir.
Akvaryumunuz 110 litreden hacimli değilse, Crenicichla notophthalmus, Crenicichla regani veya Crenicichla urosema gibi küçük ve görece barışçıl türler önerilebilir. Crenicichla compressiceps gibi daha agresif cüce türler, davranış biçimleri nedeniyle 200 litreden küçük hacimli akvaryumlarda tutulmamalıdır. Özellikle canlı ve dondurulmuş yemlerle besleme durumunda, küçük akvaryumların büyük akvaryumlara göre bakımlarının daha zor olduğu unutulmamalıdır. Daha büyük bir akvaryum tercih etmek, su kalitesinin yüksek tutulmasında size yardımcı olacaktır.
200 litrelik bir akvaryum için agresif cüce türler yerine, Crenicichla britskii, Crenicichla geayi ve Crenicichla menesezi gibi orta büyüklükte ve görece barışçıl türler seçilebilir. Hatta akvaryumunuz daha büyükse, sadece 475 litrelik veya daha büyük akvaryumlarda bakılabilecek Crenicichla johanna ve Crenicichla lugubris gibi türler haricinde, çoğu Mızrak Cichlid türünü tercih edebilirsiniz.
Eğer Mızrak Cichlidleriniz için iki farklı büyüklükteki akvaryum arasında seçim yapacaksanız, daima büyük olanı tercih edin. Geniş bir akvaryumda Mızrak Cichlidler, çok daha fazla doğal davranış sergileme olanağı bulacaktır.
Su Kalitesi
Cüce Mızrak Cichlidler, düşük su kalitesine karşı aşırı hassas olduklarından ve su kalitesi düştüğünde öleceklerinden, sadece su kalitesini yüksek tutma deneyimine sahip akvaristlerce bakılmalıdır. Aynı durum, Crenicichla lugubris gibi küçük pullu iri türler için de geçerlidir. Cüce Mızrak Cichlidlerin ve Lugubris Grubunun (acutirostris, adspersa, cincta, jegui, johanna, lenticulata, lugubris, marmorata, multispinosa, strigata, ternetzi, tigrina, vittata vs.) doğal yaşam alanı, Amazon’un kirliliğin ve bakteri seviyesinin düşük olduğu siyah sularıdır. Doğru su sertliği ve pH değeri dâhil olmak üzere bu şartlar, akvaryumda taklit edilmelidir. Akvaryumda organik atık seviyesindeki küçük bir artış bile iri Mızrak Cichlidlerde “kafada delik hastalığına” yol açabilir ve daha az dirençli cüce Mızrak Cichlidlerde ise ölüme neden olur. Eğer bu türleri yaşatmak istiyorsanız, sık ve büyük hacimli su değişiklikleri yapmalı ve güçlü bir filtrasyon oluşturmalısınız; bu, zaman buldukça değil, tüm yıl boyunca kendinizi adamanız gereken bir uğraş olmalıdır.
Daha dayanıklı türler istiyorsanız, Saxatilis Grubu (albopunctata, alta, anthurus, britskii, cardiostigma, coppenamensis, frenata, hemera, hummelincki, inpa, isbrueckeri, labrina, lepidota, lucius, menezesi, nickeriensis, pellegrini, proteus, pydanielae, santosi, saxatilis, semicincta, sipaliwini vs.) gibi orta büyüklükteki türlerden seçebilirsiniz. Bu türlerin, dinlendirilmiş su kullanıldığı müddetçe, çeşme suyuna uyum sağladıkları bilinmektedir. Hatta akvaryumda çok fazla uğraşmaya gerek olmaksızın üretilmeleri de mümkündür.
Hangi doğal çevreden getirildiklerini ve hangi su şartlarına gereksinim duyduklarını bilmek için ilgilendiğiniz türle ilgili her zaman bir ön araştırma yapın. Genel anlamda siyah su türleri, pH seviyesinin 5 ila 6 olduğu çok yumuşak sulara gereksinim duyar. Eğer bu tip bir Mızrak Cichlidi üretmek istiyorsanız, bu özellikle çok önemli bir bilgidir.
Beslenmeleri
Eğer doğadan yakalanmış Mızrak Cichlidlere sahipseniz, ticari yemleri yemeyi reddedebilirler ve onlara canlı veya en azından dondurulmuş hayvansal besinler sunmaya hazır olmalısınız. Doğadan yakalanmış Mızrak Cichlidler, misket yemlere alıştırılabilseler de bunun için sabırlı ve ısrarcı olmak gerekecektir. Genç bireyler, erişkinlere göre çoğunlukla daha kolay ikna edilir. Akvaryumda üretilmiş Mızrak Cichlidler ise, yavruykenden itibaren ticari yemlere alıştırılmıştır ve dolayısıyla beslenmeleri daha kolay olur. Misket yemlere alışık Mızrak Cichlidlere sahip olsanız bile, onlara canlı ve dondurulmuş besinler sunmanız iyi bir fikir olacaktır. Örneğin çeşitli kabuklu hayvanlar, canlı toprak solucanları ve canlı balık verebilirsiniz. Eğer normal beslenme davranışlarını sergileyebilirlerse ve besin eksikliği riski de azaltılırsa, Mızrak Cichlidleriniz çok daha mutlu olacaktır. Mızrak Cichlidleri sadece misket yemlerle beslemek geçmişte “kafada delik hastalığı” ile ilişkilendirilmişti ama bunun geçerli bir durum mu, yoksa bir tesadüf mü olduğunu anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
Agresifliklerini Azaltmak
Mızrak Cichlidlerin bulunduğu bir akvaryumdaki şiddet riskini azaltmak için yapabileceğiniz birkaç şey mevcuttur. Mızrak Cichlidler, onları yiyecek olarak göreceklerinden, doğal olarak asla küçük balık türleriyle veya küçük kabuklularla bir arada olmamalıdır. Mızrak Cichlidler, her şeyden önce avcı balıklardır.
Kendi türdeşlerine karşı da oldukça agresif olabilirler ama şiddet miktarı, benzer büyüklükteki balıkların seçilmesiyle azaltılabilir. Mızrak Cichlidlerin yanına diğer tür balıklardan koyacaksanız en iyisi, Mızrak Cichlidlerin onlarla kavga etmeye gerek görmeyecekleri farklı biçimlerde ve renklerdeki farklı balık grupları arasından seçim yapmanızdır.
PVC boruların eklenmesi, Mızrak Cichlid akvaryumunda agresifliği azaltmanın harika bir yoludur; bu sayede balıklar, tüm akvaryum boyunca şiddetle başa çıkmaya çalışmak yerine geri çekilme ve diğerlerinden uzak kalma imkânı bulabilir. Her bir balık için en az bir boru bulunmalıdır ve borular, balıkların rahat edebileceği genişlikte olmalıdır. Balık sayısından fazla sayıda borunun eklenmesi, balıkların borular için kavga etmesinin önüne geçeceğinden, kesinlikle önerilen bir uygulamadır. Eğer PVC borular size dekoratif gelmiyorsa, boruları silikon kullanarak çakıl taşlarıyla kaplayabilir veya akvaryumu içi oyuk ağaç parçaları ile dekore edebilirsiniz.
Üretilmeleri
Eğer Mızrak Cichlidlerin üretimine dair hiçbir şey duymadıysanız, Saxatilis Grubundan bir tür seçebilirsiniz çünkü akvaryum ortamında üretimleri zor değildir. Bu grup ayrıca Pullu Mızrak Cichlidler olarak da bilinir; hassas cüce cichlidlerden daha dayanıklı olmaları ve iri türlerden daha az masraflı olmaları nedeniyle, akvaristler arasında daha popülerdirler.
Saxatilis Grubu, yumurtalarını kovuklara dizer ve dolayısıyla eğer onları üretmek istiyorsanız, akvaryuma uygun materyalleri (testiler vs.) eklemeniz gerekmektedir. Dişi balık, kovuğun içerisine yumurtalarını dizecek ve yumurtalar burada güvenli şekilde korunacaktır; dişi, yumurtaların bakımını üstlenirken, erkek de içeriye girmeye çalışanları uzaklaştıracaktır. Bu yüzden ebeveynleri yumurtalarından ayırmamanız gereklidir; bunlar tutkulu anne babalardır ve yumurtalarını veya yavrularını yemezler. Saxatilis Grubundaki türlerin yumurtaları normalde dört gün içerisinde çatlar ve yavrular, sonraki dört gün içerisinde serbest yüzer hale gelir. Kesin süre, su sıcaklığına bağlı olacaktır.
Artemia larvası, yavrular için uygun bir başlangıç yemidir ve yavrular büyüdükçe, aşama aşama onlara daha büyük Artemialar sunabilirsiniz. Büyük yavrular, küçük olanları afiyetle yeme potansiyeline sahiptir; dolayısıyla yüksek bir yaşama oranı elde etmek istiyorsanız, yavruları büyüklüklerine göre sınıflandırıp ayırmanız gerekmektedir. Eğer yavruları ayırmazsanız, bu durum sonuçta çok daha tek taraflı bir cinsiyet oranına neden olacaktır (Yani daha çabuk büyüyen erkekler, dişileri yiyecek ve siz de ağırlıklı olarak erkek balık sahibi olacaksınız).
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: aquaticcommunity.com
22 Nisan 2015 Çarşamba
18 Nisan 2015 Cumartesi
Cichlidler, İdrarlarıyla İletişim Kuruyor
Karen Maruska ve Russell Fernald tarafından yürütülen ve Deneysel Biyoloji dergisinde (the Journal of Experimental Biology) yayınlanan bir çalışmaya göre, Astatotilapia burtoni türünün erkekleri, idrarlarıyla iletişim kuruyor.
Baskın erkekler üzerinde çalışma yürüten bilim adamları; erkeklerin, dişilerle ve diğer erkeklerle girdikleri etkileşimler sırasında idrarlarındaki kimyasal işaretleri kullandıkları hipotezini test ettiler.
Bilim adamları, idrarlarını görünür yapmak amacıyla 40 erkek cichlide mavi boya enjekte ettiler ve sonrasında, her bir erkek cichlidi, onar defa tekrarlamak suretiyle, dört farklı uygulamadan birine tabi tuttular.
Dört uygulama, aynı akvaryuma (1) diğer bir baskın erkeğin eklenmesi; (2) ağızda kuluçka yapan iki dişinin eklenmesi; (3) hamile bir dişinin eklenmesi veya (4) hiçbir balığın eklenmemesi (kontrol olarak) şeklinde oldu.
Bilim adamları; erkek cichlidlerin, ağızda kuluçka yapan dişilerin eklenmesine veya hiçbir balığın eklenmemesine kıyasla, hamile dişinin varlığında daha sık şekilde idrar yaptıkları bulgusuna ulaştılar.
Ayrıca erkek cichlidlerin, diğer baskın erkeğin varlığında da daha sık idrar yaptıklarını buldular ki bu durum, idrardaki kimyasal işaretlerin, baskınlık durumu hakkında bilgi aktarımında bulunabildiğini göstermektedir.
Sonrasında bilim adamları, balığa sadece görsel işaretler göstererek (Örneğin balık, diğer balıkları sadece saydam bir engel üzerinden görebildi) deneyi tekrarladılar ve teste tabi tutulan balığın tüm duyusal bilgileri kullanabildiği durumla sadece görsel işaretleri kullanabildiği durum kıyaslandığında idrar yapma sıklığında belirgin şekilde azalma olmasına rağmen, benzer sonuçlar elde ettiler.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Fotoğraf: Hippocampus-Bildarchiv
İlgili makale: Balık İdrarında Ne Var?
Baskın erkekler üzerinde çalışma yürüten bilim adamları; erkeklerin, dişilerle ve diğer erkeklerle girdikleri etkileşimler sırasında idrarlarındaki kimyasal işaretleri kullandıkları hipotezini test ettiler.
Bilim adamları, idrarlarını görünür yapmak amacıyla 40 erkek cichlide mavi boya enjekte ettiler ve sonrasında, her bir erkek cichlidi, onar defa tekrarlamak suretiyle, dört farklı uygulamadan birine tabi tuttular.
Dört uygulama, aynı akvaryuma (1) diğer bir baskın erkeğin eklenmesi; (2) ağızda kuluçka yapan iki dişinin eklenmesi; (3) hamile bir dişinin eklenmesi veya (4) hiçbir balığın eklenmemesi (kontrol olarak) şeklinde oldu.
Bilim adamları; erkek cichlidlerin, ağızda kuluçka yapan dişilerin eklenmesine veya hiçbir balığın eklenmemesine kıyasla, hamile dişinin varlığında daha sık şekilde idrar yaptıkları bulgusuna ulaştılar.
Ayrıca erkek cichlidlerin, diğer baskın erkeğin varlığında da daha sık idrar yaptıklarını buldular ki bu durum, idrardaki kimyasal işaretlerin, baskınlık durumu hakkında bilgi aktarımında bulunabildiğini göstermektedir.
Sonrasında bilim adamları, balığa sadece görsel işaretler göstererek (Örneğin balık, diğer balıkları sadece saydam bir engel üzerinden görebildi) deneyi tekrarladılar ve teste tabi tutulan balığın tüm duyusal bilgileri kullanabildiği durumla sadece görsel işaretleri kullanabildiği durum kıyaslandığında idrar yapma sıklığında belirgin şekilde azalma olmasına rağmen, benzer sonuçlar elde ettiler.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Fotoğraf: Hippocampus-Bildarchiv
İlgili makale: Balık İdrarında Ne Var?
17 Nisan 2015 Cuma
Corydoraslar için Başlangıç Rehberi
Yazan: Ian Fuller
Yıllardır Corydorasların bakımı ve üretimi hakkında birçok soruya cevap vermeye çalıştım. Bu sorulardan en popüler on tanesini aşağıda sıralıyorum. Verdiğim cevaplar, uzun yıllar bu harika küçük balıklar hakkında edindiğim tecrübelerime dayanıyor; yani sizlere kural değil, rehber sunuyorum.
Sorular:
1) Ne kadar büyürler?
2) Nasıl bir akvaryum kurmalıyım?
3) Akvaryumda kaç tane besleyebilirim?
4) Hangi türler başlangıç için idealdir ve fiyatları ne kadardır?
5) Nerelerden temin edebilirim?
6) Satın alırken nelere dikkat etmeliyim?
7) Ne yerler?
8) Cinsiyetlerini nasıl ayırt ederim?
9) Üretim yapabilir miyim?
10) Kaç türü vardır?
Cevaplar:
1) Corydoras pygmaeus ve Corydoras hastatus, sınıflandırılmış en küçük türlerdir ve 2,5 cm.ye kadar büyürler. Corydoras barbatus ise 10 cm.lik boyuyla muhtemelen en büyük türdür.
2) Corydoraslar için uygun bir akvaryum kurmanın çok çeşitli yolları vardır ama benim düşünceme göre sorulması gereken soru, "Corydorasların doğal yaşam alanlarını yaratmak için neler gereklidir?" olmalıdır. Bence gerekli olanlar: a) Uygun büyüklükte bir akvaryum. b) Ağız yapılarına zarar vermeyecek şekilde yuvarlak taneli taban malzemesi. c) Su kalitesi; temiz ve en az üç günlük su. pH: 6,8 - 7,4 GH: 10 - 15 Sıcaklık: 21 - 25°C
Benim yaptığım iki tip kurulum var. Birincisi, baş rolde Corydorasların olduğu karma bir akvaryum; diğer balıklar görsel dengeyi sağlamak adına ekleniyor. Bu karma akvaryumda dış filtre kullanıyorum çünkü tabanda yer alan ince yuvarlak çakıllar veya güzelce yıkanmış dere kumu, taban filtresini kolaylıkla tıkayabiliyor. Taban kalınlığı 1,5 cm.den fazla olmuyor, bu sayede Corydoraslar yem parçacıklarını akvaryumun zeminine kadar inip arayabiliyor.
Akvaryum dekorasyonu için Java Fern veya Java Moss tutturduğum kütükleri kullanıyorum; taban malzemesinin oldukça ince olmasına rağmen Cabomba ve Elodea gibi bitkiler de iyi büyüyebiliyor. Kütük, taş, kaya gibi dekorların üzerine tutturulabildiği için özellikle Java Fern çok uygun ve güzel bir bitki; ip veya misina ile bir yere bağlandığında kısa sürede bulunduğu yere yerleşiyor ve çok çeşitli şartlar altında bile yaşayıp gelişebiliyor.
İkinci tip kurulum ise sadece üretim ve yavru büyütmek için... Bu akvaryumların boyutları, küçük türler için kullanılan 20*20*20 cm.den üretim ve yavru büyütmek için kullanılan 90*45*20 cm.ye kadar değişkenlik gösterebiliyor. Esasen üretim için kullanılacak bir akvaryumun boyutları, üretimi düşünülen türün yaşaması için uygun büyüklükte ise görece önemsiz. 20*20*20 cm.lik bir akvaryumda Corydoras xinguensis ve Corydoras griseus gibi küçük türleri besliyor ve üretebiliyorum.
Kurduğum bütün üretim ve yavru büyütme akvaryumlarının tabanında 1,5 cm.lik dere kumu veya ince yuvarlak çakıl tabakası oluyor. Geçmişte ve hâlâ zaman zaman yaptığım bir uygulama da zemine herhangi bir malzeme sermemek. Buna da esasen yavru büyütme sürecinde yenmemiş yemlerin ve atıkların kolayca temizlenmesi ve suyu bozup balıklara sıkıntı vermememesi açısından yapıyorum.
3) Corydoraslar sürü balıklarıdır ve altı veya daha fazla bireyden oluşan koloniler halinde tutulmaları idealdir. Akvaryumun büyüklüğü ve Corydorasların özelinde taban alanının fazlalığı, balık sayısının belirlenmesinde önemli bir ölçüt olarak öne çıkmalıdır.
4) Görece kolay bulunabilen çoğu Corydoras türü, oldukça dayanıklı olur ve bunların bakımları kolaydır. Başlangıçta tür seçimi, tamamen bütçe ile ilgili bir durum olarak ortaya çıkacaktır. Corydoras aeneus ve Corydoras paleatus gibi türler, on yıllardır hobide popülerdir; ticari olarak Uzak Doğu ve Doğu Avrupa'daki çiftliklerde bolca üretilmektedirler ve fiyatları oldukça ucuzdur. Diğer yandan Corydoras solox ve Corydoras gracilis gibi türler ise yüksek fiyatlardan satışa sunulur.
Daha önce Corydoras beslememiş kişiler için öncelikle daha ucuz türleri öneririm; bunların bazıları göz alıcıdır ve başlangıç için uygundur. Örneğin Corydoras trilineatus ve Corydoras schwartzi, keskin siyah beyaz bir renklenmeye sahiptir. Corydoras metae, Corydoras melini ve Corydoras rabauti'de ise koyu sarı renklenme ve sırt boyunca uzanan koyu bantlar bulunur. Benim en favori türüm olan Corydoras arcuatus'un beyaz renkte vücudu ve burnundan sırtı boyunca kuyruğuna kadar uzanan siyah şeridi vardır. Öte yandan eğer üretimi düşünüyorsanız, Corydoras aeneus ve bu türün albino formu veya Corydoras paleatus, muhtemelen en kolay üretilebilen türler olarak öne çıkacaktır.
5) Corydorasları temin edebileceğiniz belli yerler vardır ve bunların bazıları diğerlerinden daha iyidir. İlk bakacağınız yer çevrenizde bulunan akvaryumcular olabilir; buralardaki tür sayısı muhtemelen kısıtlı olacaktır ama en azından bir iki tür bulabilirsiniz.
Daha fazla tür bulabilmek için büyük şehirlere, kedi balıklarının bolca bulunduğu akvaryumculara gidebilirsiniz. Ben kendim bir gün içinde kilometrelerce yol gidip bir sürü yer gezdiğimi bilirim.
Corydorasları ayrıca üretici akvaristlerden de temin edebilirsiniz. Balıkları üreticilerden almanın en büyük avantajı, üretilip büyütüldükleri şartlar ve yedikleri yemler hakkında bilgi edinilebilmesidir.
Son olarak, doğadan vahşi olarak yakalanmış bireyleri ithal etmek de bir tercih olabilir.
6) Corydoras satın alırken, iyi bir koloni oluşturmak için bakılması gereken birkaç önemli şey vardır. Öncelikle kaçınılması gereken özellikleri sıralamakta fayda var: a) Çökmüş gözler. b) Karın bölgesinde kırmızı lekeler. c) Çukurlaşmış karın. d) Kırmızılaşmış solungaçlar. e) Kayıp veya kötü şekilde zedelenmiş bıyıklar. f) Deformasyonlar.
Çökmüş gözlere sahip bir balık yaşlıdır ve son günlerini yaşamaktadır. Karnında kırmızı lekeler olan balığın bağırsaklarında enfeksiyon var demektir ve çoğu zaman bu durum ölümcüldür; böyle balıklardan kaçınmak gerekir zira birkaç günden fazla yaşamayacaklardır. Çukurlaşmış karna sahip bir balık ise doğru şartlar altında ve iyi bir beslenmeyle sağlığına kavuşabilir; ben yine de böyle bir balığı almamayı tercih ederim. Kırmızılaşmış solungaçlar da bir enfeksiyonun işaretidir ve bu enfeksiyon iyileştirilebilir de iyileştirilemeyebilir de. Eğer nadir bulunan bir türse ve fiyat da iyiyse, ben böyle bir balığa şans tanırım, normal şartlar altında ise böyle bir balıktan kaçınırım.
Corydoraslar bıyıklarını zeminde yiyecek parçacıklarını arayıp bulmak için kullanır. Kötü şekilde zedelenmiş bıyıklar, enfeksiyon ve ağız mantarının işareti olabilir, dolayısıyla böyle bir balıktan da kaçınılmalıdır. Deformasyona sahip balık da tamamen bir kayıp olarak görülmelidir; çok sağlıklı görünse de bu deformasyonların yavrularına geçme olasılığı vardır.
Yeni ithal edilmiş balıkların yüzgeçlerinde parçalanmalar ve kayıplar olabilir; çoğu zaman bu bozukluklar düzelir ve normalde balığın sağlığı açısından tehlike oluşturmazlar.
Şimdiye kadar balıklarda olmaması gereken özellikleri sıraladık. Peki ya olması gereken özellikler? Tamamen yuvarlağımsı bir vücut yapısı, parlayan gözler, sağlıklı bıyıklar, sağlam yüzgeçler ve yanlarda ve yüzgeç kapaklarında metalik parlaklık, aranan fiziksel özelliklerdir. En son olarak, bazı türler diğerlerine göre daha aktif olsa da balığın belli bir hareketliliğe sahip olması da gerekir.
7) Yem seçimi sadece Corydoraslar için değil, tüm balıklar için çok önemlidir. Ben balıklarıma kuru yemler, canlı kültür yemleri ve doğadan topladığım yemlerden oluşan bir menü sunuyorum. Temel yem olarak batabilen tablet yemler veya önceden ıslatılmış (önceden ıslatıldığı için kolayca batan) iyi kalitede pul yemler veriyorum. Yavrular içinse vermeden önce bu yemleri toz haline getiriyorum.
Canlı yemler de çok çeşitli olabiliyor. Sucul olmayan canlı yemler: Mikro kurt, beyaz kurt ve doğranmış solucan... Sucul canlı yemler: Artemia, su piresi, sivrisinek larvası, tubifeks ve kan kurdu... Canlı yemleri az miktarlarda, günün belli saatlerinde vermek idealdir.
Özellikle canlı yemin zor bulunduğu kış aylarında kullanılmak üzere yem dondurmak da bir yöntemdir. Yazın su piresi ve sivrisinek larvası boldur; toplayabildiğim kadar toplarım, eve gelip suyunu süzer, plastik bir kabın içerisinde dondururum. Daha sonra bunları kış boyunca balıklarıma veririm.
Yemlemeyi günde iki defa yapıyorum. Sabahları sadece önceden ıslatılmış pul yem veya tablet yem veriyorum. Akşamları ise önce günlük su değişimini yapıp, sonrasında balıklarımı besliyorum.
8) Corydoraslarda cinsiyet ayrımı yapmak her zaman kolay değildir, özellikle de yeni ithal edilmiş balıklarda. Ben ayrımı nasıl yaptığımı açıklamaya çalışayım. Ayrım yaparken üç şeye bakıyorum.
Muhtemelen farklılığın görülebileceği en kolay alan olan renk konusu, listemde ilk sırada yer alıyor. Birçok Corydoras türünde gözle görülebilir renk farklılıkları yoktur ama bu türlerde erkeklerin dişilere göre daha parlak ve yoğun renk desenleri sergilemesi sayesinde cinsiyetler arasında ayrım yapılabilir. Ancak burada risk söz konusudur çünkü bazı türlerde farklılıklar o kadar büyüktür ki dişi ile erkeği kolayca iki ayrı tür olarak düşünebilirsiniz.
Bu hususta ilk yapmanız gereken, tedarikçinize balıkların aynı tür olarak getirilip getirilmediğini sormanızdır; eğer aynı tür olarak getirilmişlerse, bunun doğru olması ihtimali yüksektir. Ben bu durumda her bir soluk renkli birey (dişi) için iki parlak renkli birey (erkek) satın alıyorum. Eğer ortada bir şüphe varsa, aynı sayılarda almayı tercih ediyorum.
İncelediğim ikinci alan, yüzgeçlerdir. Erişkin erkek Corydorasların hemen hemen her zaman dişilerinkine göre daha uzun ve kalın yüzgeç kılçıkları vardır; bu durum özellikle göğüs yüzgecinde ve göğüs yüzgeci kadar olmasa da sırt yüzgecinde söz konusudur. Bazı türlerde farklılık çok küçüktür ve görebilmek adeta imkânsızdır. Bazı türlerde ise erkeklerin yüzgeçlerinin dişilerinkinin iki katı uzunlukta olabilmesiyle farklılık çok daha bariz bir durumdadır.
Göğüs veya sırt yüzgeçlerinde gözle görülebilir farklılıklar yoksa, baktığım bir sonraki alan karın yüzgeçleri oluyor. Burada bir farklılık söz konusu olacaksa, daha uzun, ince ve sivri uçlu karın yüzgecine sahip olanlar erkek; çok daha yuvarlak uçlu ve yelpaze biçiminde karın yüzgecine sahip olanlar ise dişidir.
Gözden geçirdiğim üçüncü ve son alan ise vücut yapısıdır. Yukarıdan bakıldığında dişinin vücudunun en geniş kısmı, karın yüzgeçlerinin vücutla bağlantı yerlerinin hemen ilerisindeki noktalarıdır. Erkekte ise en geniş kısım, göğüs yüzgeçlerinin bağlantı yerleri veya bunların hemen gerisindeki noktalardır. Yandan bakıldığında dişinin daha yüksek, erkeğin ise daha ince ve akıcı vücut yapısına sahip olduğu görülür. Cinsiyet ayrımı yapma konusunda yardımcı olabilecek başka özellikler de vardır; örneğin Corydoras barbatus türünde erkeğin yanaklarında kıllar bulunur. Ayrımın zor olduğu türlerde de farklı yöntemler kullanıyorum. Uygun fiyatta olmaları koşuluyla en az altı birey satın alıyorum; bu bireyler belli bir süre aynı ortamda kaldıklarında ve kondisyona ulaştıklarında, ayrım yapmak görece kolay oluyor.
9) Corydoras üretimi genel olarak zor değildir; tek tür olarak bakılmaları üretimlerini kolaylaştırır. Zor olan aşama, ilk etapta üretimin tetiklenmesidir. Üremelerinden önce gereksinim duydukları birçok şart vardır. Bazen tek gerekli olan, akvaryumdakiyle aynı sıcaklıkta olan su değişiminin yapılmasıdır (Corydoras pygmaeus). Bir sonraki aşama, sıcaklığı daha düşük su ile su değişimi yapmaktır; 2-3°C daha serin su, üretimi tetiklemede yeterli olacaktır. Corydoras aeneus, Corydoras paleatus ve Corydoras panda, serin suya tepki verecek örnek türlerdir. Temel su değişimi yöntemleri işe yaramazsa, farklı yöntemler kullanılmalıdır. Balıkları üremeye teşvik etmek için yaptığım bir şey, her defasında sadece tek bir yöntemi denemektir; bunun nedeni, değiştirdiğiniz ilk yöntemin üremeyi tetikleyecek doğru yöntem olabileceğidir. İkinci değişiklik, ilkini etkisiz hale getirebilir ve balıkların hep birlikte üreme hissinden uzaklaşmasına neden olabilir. Her defasında tek bir yöntem denemek size ortak aklın bir ürünü olarak görünebilir ama birçok insanın Corydorasları üretimini tetiklemek için her şeyi denediklerini söylemesi oldukça şaşırtıcıdır. Sorduğum zaman bana akvaryumda aynı anda birkaç değer değişikliği yaptıklarını söylüyorlar.
Ayrıca bazı zor türlerin üretimi denenirken, bakım notları tutulmasını öneriyorum ve bunların çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bu notlar, yapılmış olan değişikliklerin istenildiği anda gözden geçirilmesi ve üretimi tetiklemek için denenebilecek değişikliklerin formule edilmesine yardımcı olması için kullanılabilir. Ben, üreme kondisyonuna gelmiş balıkların üremelerini tetiklemek için aşağıdaki listeyi sırasıyla uyguluyorum: a) Sıcaklık farkı olmadan haftalık su değişimi yapmak. b) Sıcaklık farkı olmadan haftada iki defa su değişimi yapmak. c) Sıcaklık farkı olmadan günlük su değişimleri yapmak. Bu üç seçenekten sonra, aynı aşamaları önce 2-3°C daha serin suyla, sonuç alınamazsa da 2-3°C daha sıcak suyla tekrarlıyorum. Bazı türler daha yüksek sıcaklıkları tercih eder ki Corydoras gossei bunlardan biridir. Tutarlılığı sağlamak adına, her defasında yaklaşık olarak %50 su değişimi uyguluyorum. Bir sonraki adımım, su değişimleri arasındaki zamanı bir haftadan iki haftaya ve sonrasında üç hafta veya bir ay gibi uzun bir süreye çıkarmak oluyor; önce eşit sıcaklıklarla, sonrasında daha serin sularla... Bütün bu değişiklikler işe yaramazsa, önce pH değerini ve sonra da genel su sertliğini azaltma veya yükseltme yollarına başvuruyorum. Üremeyi tetikleyebileceklerin listesi uzayıp gidiyor, yeter ki bütün bunları uygulamak için zaman olsun. Dolayısıyla başarılı bir Corydoras üretimi için temel unsurun sabır olduğunu söyleyebilirim.
10) Şu anda halihazırda sınıflandırılmış 159 tane Corydoras türü bulunmaktadır ve sınıflandırılmayı bekleyen daha epey tür mevcuttur.
Çevirmen: Anıl Altın (Güncelleme, Nisan 2015)
Kaynak: scotcat.com
İlgili makale: Corydoraslar için İdeal Taban Malzemesi Nedir?
Yıllardır Corydorasların bakımı ve üretimi hakkında birçok soruya cevap vermeye çalıştım. Bu sorulardan en popüler on tanesini aşağıda sıralıyorum. Verdiğim cevaplar, uzun yıllar bu harika küçük balıklar hakkında edindiğim tecrübelerime dayanıyor; yani sizlere kural değil, rehber sunuyorum.
Sorular:
1) Ne kadar büyürler?
2) Nasıl bir akvaryum kurmalıyım?
3) Akvaryumda kaç tane besleyebilirim?
4) Hangi türler başlangıç için idealdir ve fiyatları ne kadardır?
5) Nerelerden temin edebilirim?
6) Satın alırken nelere dikkat etmeliyim?
7) Ne yerler?
8) Cinsiyetlerini nasıl ayırt ederim?
9) Üretim yapabilir miyim?
10) Kaç türü vardır?
Cevaplar:
1) Corydoras pygmaeus ve Corydoras hastatus, sınıflandırılmış en küçük türlerdir ve 2,5 cm.ye kadar büyürler. Corydoras barbatus ise 10 cm.lik boyuyla muhtemelen en büyük türdür.
2) Corydoraslar için uygun bir akvaryum kurmanın çok çeşitli yolları vardır ama benim düşünceme göre sorulması gereken soru, "Corydorasların doğal yaşam alanlarını yaratmak için neler gereklidir?" olmalıdır. Bence gerekli olanlar: a) Uygun büyüklükte bir akvaryum. b) Ağız yapılarına zarar vermeyecek şekilde yuvarlak taneli taban malzemesi. c) Su kalitesi; temiz ve en az üç günlük su. pH: 6,8 - 7,4 GH: 10 - 15 Sıcaklık: 21 - 25°C
Benim yaptığım iki tip kurulum var. Birincisi, baş rolde Corydorasların olduğu karma bir akvaryum; diğer balıklar görsel dengeyi sağlamak adına ekleniyor. Bu karma akvaryumda dış filtre kullanıyorum çünkü tabanda yer alan ince yuvarlak çakıllar veya güzelce yıkanmış dere kumu, taban filtresini kolaylıkla tıkayabiliyor. Taban kalınlığı 1,5 cm.den fazla olmuyor, bu sayede Corydoraslar yem parçacıklarını akvaryumun zeminine kadar inip arayabiliyor.
Akvaryum dekorasyonu için Java Fern veya Java Moss tutturduğum kütükleri kullanıyorum; taban malzemesinin oldukça ince olmasına rağmen Cabomba ve Elodea gibi bitkiler de iyi büyüyebiliyor. Kütük, taş, kaya gibi dekorların üzerine tutturulabildiği için özellikle Java Fern çok uygun ve güzel bir bitki; ip veya misina ile bir yere bağlandığında kısa sürede bulunduğu yere yerleşiyor ve çok çeşitli şartlar altında bile yaşayıp gelişebiliyor.
İkinci tip kurulum ise sadece üretim ve yavru büyütmek için... Bu akvaryumların boyutları, küçük türler için kullanılan 20*20*20 cm.den üretim ve yavru büyütmek için kullanılan 90*45*20 cm.ye kadar değişkenlik gösterebiliyor. Esasen üretim için kullanılacak bir akvaryumun boyutları, üretimi düşünülen türün yaşaması için uygun büyüklükte ise görece önemsiz. 20*20*20 cm.lik bir akvaryumda Corydoras xinguensis ve Corydoras griseus gibi küçük türleri besliyor ve üretebiliyorum.
Kurduğum bütün üretim ve yavru büyütme akvaryumlarının tabanında 1,5 cm.lik dere kumu veya ince yuvarlak çakıl tabakası oluyor. Geçmişte ve hâlâ zaman zaman yaptığım bir uygulama da zemine herhangi bir malzeme sermemek. Buna da esasen yavru büyütme sürecinde yenmemiş yemlerin ve atıkların kolayca temizlenmesi ve suyu bozup balıklara sıkıntı vermememesi açısından yapıyorum.
3) Corydoraslar sürü balıklarıdır ve altı veya daha fazla bireyden oluşan koloniler halinde tutulmaları idealdir. Akvaryumun büyüklüğü ve Corydorasların özelinde taban alanının fazlalığı, balık sayısının belirlenmesinde önemli bir ölçüt olarak öne çıkmalıdır.
4) Görece kolay bulunabilen çoğu Corydoras türü, oldukça dayanıklı olur ve bunların bakımları kolaydır. Başlangıçta tür seçimi, tamamen bütçe ile ilgili bir durum olarak ortaya çıkacaktır. Corydoras aeneus ve Corydoras paleatus gibi türler, on yıllardır hobide popülerdir; ticari olarak Uzak Doğu ve Doğu Avrupa'daki çiftliklerde bolca üretilmektedirler ve fiyatları oldukça ucuzdur. Diğer yandan Corydoras solox ve Corydoras gracilis gibi türler ise yüksek fiyatlardan satışa sunulur.
Daha önce Corydoras beslememiş kişiler için öncelikle daha ucuz türleri öneririm; bunların bazıları göz alıcıdır ve başlangıç için uygundur. Örneğin Corydoras trilineatus ve Corydoras schwartzi, keskin siyah beyaz bir renklenmeye sahiptir. Corydoras metae, Corydoras melini ve Corydoras rabauti'de ise koyu sarı renklenme ve sırt boyunca uzanan koyu bantlar bulunur. Benim en favori türüm olan Corydoras arcuatus'un beyaz renkte vücudu ve burnundan sırtı boyunca kuyruğuna kadar uzanan siyah şeridi vardır. Öte yandan eğer üretimi düşünüyorsanız, Corydoras aeneus ve bu türün albino formu veya Corydoras paleatus, muhtemelen en kolay üretilebilen türler olarak öne çıkacaktır.
5) Corydorasları temin edebileceğiniz belli yerler vardır ve bunların bazıları diğerlerinden daha iyidir. İlk bakacağınız yer çevrenizde bulunan akvaryumcular olabilir; buralardaki tür sayısı muhtemelen kısıtlı olacaktır ama en azından bir iki tür bulabilirsiniz.
Daha fazla tür bulabilmek için büyük şehirlere, kedi balıklarının bolca bulunduğu akvaryumculara gidebilirsiniz. Ben kendim bir gün içinde kilometrelerce yol gidip bir sürü yer gezdiğimi bilirim.
Corydorasları ayrıca üretici akvaristlerden de temin edebilirsiniz. Balıkları üreticilerden almanın en büyük avantajı, üretilip büyütüldükleri şartlar ve yedikleri yemler hakkında bilgi edinilebilmesidir.
Son olarak, doğadan vahşi olarak yakalanmış bireyleri ithal etmek de bir tercih olabilir.
6) Corydoras satın alırken, iyi bir koloni oluşturmak için bakılması gereken birkaç önemli şey vardır. Öncelikle kaçınılması gereken özellikleri sıralamakta fayda var: a) Çökmüş gözler. b) Karın bölgesinde kırmızı lekeler. c) Çukurlaşmış karın. d) Kırmızılaşmış solungaçlar. e) Kayıp veya kötü şekilde zedelenmiş bıyıklar. f) Deformasyonlar.
Çökmüş gözlere sahip bir balık yaşlıdır ve son günlerini yaşamaktadır. Karnında kırmızı lekeler olan balığın bağırsaklarında enfeksiyon var demektir ve çoğu zaman bu durum ölümcüldür; böyle balıklardan kaçınmak gerekir zira birkaç günden fazla yaşamayacaklardır. Çukurlaşmış karna sahip bir balık ise doğru şartlar altında ve iyi bir beslenmeyle sağlığına kavuşabilir; ben yine de böyle bir balığı almamayı tercih ederim. Kırmızılaşmış solungaçlar da bir enfeksiyonun işaretidir ve bu enfeksiyon iyileştirilebilir de iyileştirilemeyebilir de. Eğer nadir bulunan bir türse ve fiyat da iyiyse, ben böyle bir balığa şans tanırım, normal şartlar altında ise böyle bir balıktan kaçınırım.
Corydoraslar bıyıklarını zeminde yiyecek parçacıklarını arayıp bulmak için kullanır. Kötü şekilde zedelenmiş bıyıklar, enfeksiyon ve ağız mantarının işareti olabilir, dolayısıyla böyle bir balıktan da kaçınılmalıdır. Deformasyona sahip balık da tamamen bir kayıp olarak görülmelidir; çok sağlıklı görünse de bu deformasyonların yavrularına geçme olasılığı vardır.
Yeni ithal edilmiş balıkların yüzgeçlerinde parçalanmalar ve kayıplar olabilir; çoğu zaman bu bozukluklar düzelir ve normalde balığın sağlığı açısından tehlike oluşturmazlar.
Şimdiye kadar balıklarda olmaması gereken özellikleri sıraladık. Peki ya olması gereken özellikler? Tamamen yuvarlağımsı bir vücut yapısı, parlayan gözler, sağlıklı bıyıklar, sağlam yüzgeçler ve yanlarda ve yüzgeç kapaklarında metalik parlaklık, aranan fiziksel özelliklerdir. En son olarak, bazı türler diğerlerine göre daha aktif olsa da balığın belli bir hareketliliğe sahip olması da gerekir.
7) Yem seçimi sadece Corydoraslar için değil, tüm balıklar için çok önemlidir. Ben balıklarıma kuru yemler, canlı kültür yemleri ve doğadan topladığım yemlerden oluşan bir menü sunuyorum. Temel yem olarak batabilen tablet yemler veya önceden ıslatılmış (önceden ıslatıldığı için kolayca batan) iyi kalitede pul yemler veriyorum. Yavrular içinse vermeden önce bu yemleri toz haline getiriyorum.
Canlı yemler de çok çeşitli olabiliyor. Sucul olmayan canlı yemler: Mikro kurt, beyaz kurt ve doğranmış solucan... Sucul canlı yemler: Artemia, su piresi, sivrisinek larvası, tubifeks ve kan kurdu... Canlı yemleri az miktarlarda, günün belli saatlerinde vermek idealdir.
Özellikle canlı yemin zor bulunduğu kış aylarında kullanılmak üzere yem dondurmak da bir yöntemdir. Yazın su piresi ve sivrisinek larvası boldur; toplayabildiğim kadar toplarım, eve gelip suyunu süzer, plastik bir kabın içerisinde dondururum. Daha sonra bunları kış boyunca balıklarıma veririm.
Yemlemeyi günde iki defa yapıyorum. Sabahları sadece önceden ıslatılmış pul yem veya tablet yem veriyorum. Akşamları ise önce günlük su değişimini yapıp, sonrasında balıklarımı besliyorum.
8) Corydoraslarda cinsiyet ayrımı yapmak her zaman kolay değildir, özellikle de yeni ithal edilmiş balıklarda. Ben ayrımı nasıl yaptığımı açıklamaya çalışayım. Ayrım yaparken üç şeye bakıyorum.
Muhtemelen farklılığın görülebileceği en kolay alan olan renk konusu, listemde ilk sırada yer alıyor. Birçok Corydoras türünde gözle görülebilir renk farklılıkları yoktur ama bu türlerde erkeklerin dişilere göre daha parlak ve yoğun renk desenleri sergilemesi sayesinde cinsiyetler arasında ayrım yapılabilir. Ancak burada risk söz konusudur çünkü bazı türlerde farklılıklar o kadar büyüktür ki dişi ile erkeği kolayca iki ayrı tür olarak düşünebilirsiniz.
Bu hususta ilk yapmanız gereken, tedarikçinize balıkların aynı tür olarak getirilip getirilmediğini sormanızdır; eğer aynı tür olarak getirilmişlerse, bunun doğru olması ihtimali yüksektir. Ben bu durumda her bir soluk renkli birey (dişi) için iki parlak renkli birey (erkek) satın alıyorum. Eğer ortada bir şüphe varsa, aynı sayılarda almayı tercih ediyorum.
İncelediğim ikinci alan, yüzgeçlerdir. Erişkin erkek Corydorasların hemen hemen her zaman dişilerinkine göre daha uzun ve kalın yüzgeç kılçıkları vardır; bu durum özellikle göğüs yüzgecinde ve göğüs yüzgeci kadar olmasa da sırt yüzgecinde söz konusudur. Bazı türlerde farklılık çok küçüktür ve görebilmek adeta imkânsızdır. Bazı türlerde ise erkeklerin yüzgeçlerinin dişilerinkinin iki katı uzunlukta olabilmesiyle farklılık çok daha bariz bir durumdadır.
Göğüs veya sırt yüzgeçlerinde gözle görülebilir farklılıklar yoksa, baktığım bir sonraki alan karın yüzgeçleri oluyor. Burada bir farklılık söz konusu olacaksa, daha uzun, ince ve sivri uçlu karın yüzgecine sahip olanlar erkek; çok daha yuvarlak uçlu ve yelpaze biçiminde karın yüzgecine sahip olanlar ise dişidir.
Gözden geçirdiğim üçüncü ve son alan ise vücut yapısıdır. Yukarıdan bakıldığında dişinin vücudunun en geniş kısmı, karın yüzgeçlerinin vücutla bağlantı yerlerinin hemen ilerisindeki noktalarıdır. Erkekte ise en geniş kısım, göğüs yüzgeçlerinin bağlantı yerleri veya bunların hemen gerisindeki noktalardır. Yandan bakıldığında dişinin daha yüksek, erkeğin ise daha ince ve akıcı vücut yapısına sahip olduğu görülür. Cinsiyet ayrımı yapma konusunda yardımcı olabilecek başka özellikler de vardır; örneğin Corydoras barbatus türünde erkeğin yanaklarında kıllar bulunur. Ayrımın zor olduğu türlerde de farklı yöntemler kullanıyorum. Uygun fiyatta olmaları koşuluyla en az altı birey satın alıyorum; bu bireyler belli bir süre aynı ortamda kaldıklarında ve kondisyona ulaştıklarında, ayrım yapmak görece kolay oluyor.
9) Corydoras üretimi genel olarak zor değildir; tek tür olarak bakılmaları üretimlerini kolaylaştırır. Zor olan aşama, ilk etapta üretimin tetiklenmesidir. Üremelerinden önce gereksinim duydukları birçok şart vardır. Bazen tek gerekli olan, akvaryumdakiyle aynı sıcaklıkta olan su değişiminin yapılmasıdır (Corydoras pygmaeus). Bir sonraki aşama, sıcaklığı daha düşük su ile su değişimi yapmaktır; 2-3°C daha serin su, üretimi tetiklemede yeterli olacaktır. Corydoras aeneus, Corydoras paleatus ve Corydoras panda, serin suya tepki verecek örnek türlerdir. Temel su değişimi yöntemleri işe yaramazsa, farklı yöntemler kullanılmalıdır. Balıkları üremeye teşvik etmek için yaptığım bir şey, her defasında sadece tek bir yöntemi denemektir; bunun nedeni, değiştirdiğiniz ilk yöntemin üremeyi tetikleyecek doğru yöntem olabileceğidir. İkinci değişiklik, ilkini etkisiz hale getirebilir ve balıkların hep birlikte üreme hissinden uzaklaşmasına neden olabilir. Her defasında tek bir yöntem denemek size ortak aklın bir ürünü olarak görünebilir ama birçok insanın Corydorasları üretimini tetiklemek için her şeyi denediklerini söylemesi oldukça şaşırtıcıdır. Sorduğum zaman bana akvaryumda aynı anda birkaç değer değişikliği yaptıklarını söylüyorlar.
Ayrıca bazı zor türlerin üretimi denenirken, bakım notları tutulmasını öneriyorum ve bunların çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bu notlar, yapılmış olan değişikliklerin istenildiği anda gözden geçirilmesi ve üretimi tetiklemek için denenebilecek değişikliklerin formule edilmesine yardımcı olması için kullanılabilir. Ben, üreme kondisyonuna gelmiş balıkların üremelerini tetiklemek için aşağıdaki listeyi sırasıyla uyguluyorum: a) Sıcaklık farkı olmadan haftalık su değişimi yapmak. b) Sıcaklık farkı olmadan haftada iki defa su değişimi yapmak. c) Sıcaklık farkı olmadan günlük su değişimleri yapmak. Bu üç seçenekten sonra, aynı aşamaları önce 2-3°C daha serin suyla, sonuç alınamazsa da 2-3°C daha sıcak suyla tekrarlıyorum. Bazı türler daha yüksek sıcaklıkları tercih eder ki Corydoras gossei bunlardan biridir. Tutarlılığı sağlamak adına, her defasında yaklaşık olarak %50 su değişimi uyguluyorum. Bir sonraki adımım, su değişimleri arasındaki zamanı bir haftadan iki haftaya ve sonrasında üç hafta veya bir ay gibi uzun bir süreye çıkarmak oluyor; önce eşit sıcaklıklarla, sonrasında daha serin sularla... Bütün bu değişiklikler işe yaramazsa, önce pH değerini ve sonra da genel su sertliğini azaltma veya yükseltme yollarına başvuruyorum. Üremeyi tetikleyebileceklerin listesi uzayıp gidiyor, yeter ki bütün bunları uygulamak için zaman olsun. Dolayısıyla başarılı bir Corydoras üretimi için temel unsurun sabır olduğunu söyleyebilirim.
10) Şu anda halihazırda sınıflandırılmış 159 tane Corydoras türü bulunmaktadır ve sınıflandırılmayı bekleyen daha epey tür mevcuttur.
Çevirmen: Anıl Altın (Güncelleme, Nisan 2015)
Kaynak: scotcat.com
İlgili makale: Corydoraslar için İdeal Taban Malzemesi Nedir?
Etiketler:
Akvaryum
Anemonlar da Karakter Sahibi!
İngiltere, Devon’dan bilim adamları, Birleşik Krallık'ta yaşayan bir tür yerli deniz anemonunun farklı “karakterlere” sahip olduğunu keşfettiler.
Plymouth Üniversitesinden bir araştırma ekibi, Devon ve Cornwall kıyılarında yaşayan Domates Anemonlarının / Deniz Güllerinin (Actinia equina) bölgesel anlaşmazlıkları üzerinde çalışma yürüttüler.
Araştırmanın ilk bölümünde 65 farklı anemon, bir enjektör ile deniz suyu püskürtülerek uyarıldı. Bu uygulama, anemonun savunma amaçlı olarak tentaküllerini hızlıca geri çekmesine neden olmaktadır. Sonrasında bilim adamları, anemonların ne kadar sürede kıyının temiz ve tekrar açılmanın güvenli olduğuna karar verdiklerini kaydettiler.
Seçilen anemonların her biri, iki haftalık bir süreçte üç defa test edildi ama bireylerin tepki süreleri, su sıcaklığındaki değişimler dikkate alındığında bile çok benzerdi. Genel olarak her bir anemon, yaklaşık dokuz dakika kapalı kaldı ama az sayıda anemon daha cesurdu ve daha çabuk açıldılar.
Anemonlar, en iyi bölgeye sahip olma konusunda rekabet içerisinde olduklarından, doğada zaman zaman kavga eder ve kavgalarda hangi faktörlerin başarıya ulaştırdığını görmek üzere anemon çiftleri arasında 82 kavganın gerçekleştiği ayrı bir çalışmada bu “kaynak edinme potansiyeli” incelendi.
Kavgalar çoğunlukla, nematosit adı verilen sokucu yapılarının kullanımıyla, rakiplerin derileri üzerinde şeritler bırakılarak gerçekleşir ama zaman zaman sadece büyüklük de rakibin yoldan çekilmesinde etkili olur.
Araştırmacılar, hiçbir anemonun sokulmadığı karşılaşmalarda en büyük anemonun genellikle kazandığını ama eğer taraflardan biri sokulmuş ise, genel büyüklüğün hiçbir anlam ifade etmediği ve sonucu önceden tahmin ettirenin nematositlerin büyüklüğü olduğu bulgularına ulaştılar.
Eğer iki anemon durmaya ve kavga etmeye karar verirse kazanma faktörü, başarılı sokma sayısı oldu. Kaybedenler, sonraki karşılaşmalarda daha çekingen hale geldi.
Son bir çalışmada ise, “cesur” anemonların, anlaşmazlıklarda nasıl üstün geldiği incelendi ve büyüklüğe bağlı olmaksızın, kaynak edinme potansiyellerini arttırarak, çekingen rakiplerine göre daha fazla saldırıda bulunabildikleri cesaret noktasındaki potansiyel avantajı işaret eder şekilde, kavgaların çoğunu kazandıklarını buldular.
Ekip, agresiflik ile cesaret arasındaki bağlantıları anlayarak, hayvan karakterlerinin gelişimine ve kavgaların ardından kazanmanın veya kaybetmenin, bir hayvanın kaynak edinme potansiyeline nasıl etki ettiğine dair bakış elde etme umuduna sahiptir.
Videoda, cesur anemonlardan birinin davranışı görülebilmektedir:
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Resif Akvaryumunda Anemon Bakımı
Plymouth Üniversitesinden bir araştırma ekibi, Devon ve Cornwall kıyılarında yaşayan Domates Anemonlarının / Deniz Güllerinin (Actinia equina) bölgesel anlaşmazlıkları üzerinde çalışma yürüttüler.
Araştırmanın ilk bölümünde 65 farklı anemon, bir enjektör ile deniz suyu püskürtülerek uyarıldı. Bu uygulama, anemonun savunma amaçlı olarak tentaküllerini hızlıca geri çekmesine neden olmaktadır. Sonrasında bilim adamları, anemonların ne kadar sürede kıyının temiz ve tekrar açılmanın güvenli olduğuna karar verdiklerini kaydettiler.
Seçilen anemonların her biri, iki haftalık bir süreçte üç defa test edildi ama bireylerin tepki süreleri, su sıcaklığındaki değişimler dikkate alındığında bile çok benzerdi. Genel olarak her bir anemon, yaklaşık dokuz dakika kapalı kaldı ama az sayıda anemon daha cesurdu ve daha çabuk açıldılar.
Anemonlar, en iyi bölgeye sahip olma konusunda rekabet içerisinde olduklarından, doğada zaman zaman kavga eder ve kavgalarda hangi faktörlerin başarıya ulaştırdığını görmek üzere anemon çiftleri arasında 82 kavganın gerçekleştiği ayrı bir çalışmada bu “kaynak edinme potansiyeli” incelendi.
Kavgalar çoğunlukla, nematosit adı verilen sokucu yapılarının kullanımıyla, rakiplerin derileri üzerinde şeritler bırakılarak gerçekleşir ama zaman zaman sadece büyüklük de rakibin yoldan çekilmesinde etkili olur.
Araştırmacılar, hiçbir anemonun sokulmadığı karşılaşmalarda en büyük anemonun genellikle kazandığını ama eğer taraflardan biri sokulmuş ise, genel büyüklüğün hiçbir anlam ifade etmediği ve sonucu önceden tahmin ettirenin nematositlerin büyüklüğü olduğu bulgularına ulaştılar.
Eğer iki anemon durmaya ve kavga etmeye karar verirse kazanma faktörü, başarılı sokma sayısı oldu. Kaybedenler, sonraki karşılaşmalarda daha çekingen hale geldi.
Son bir çalışmada ise, “cesur” anemonların, anlaşmazlıklarda nasıl üstün geldiği incelendi ve büyüklüğe bağlı olmaksızın, kaynak edinme potansiyellerini arttırarak, çekingen rakiplerine göre daha fazla saldırıda bulunabildikleri cesaret noktasındaki potansiyel avantajı işaret eder şekilde, kavgaların çoğunu kazandıklarını buldular.
Ekip, agresiflik ile cesaret arasındaki bağlantıları anlayarak, hayvan karakterlerinin gelişimine ve kavgaların ardından kazanmanın veya kaybetmenin, bir hayvanın kaynak edinme potansiyeline nasıl etki ettiğine dair bakış elde etme umuduna sahiptir.
Videoda, cesur anemonlardan birinin davranışı görülebilmektedir:
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Resif Akvaryumunda Anemon Bakımı
7 Nisan 2015 Salı
Bilim Adamları, Çamur Zıpzıpının Üreme Gizemini Çözdüler
Çamur Zıpzıpları, bu amfibik balıklar üzerinde yapılan yeni bir çalışmaya göre, yumurtaları için içi havayla dolu çukurlarda kuluçkaya yatıyor ama yumurtalar çatlamaya hazır hale geldiğinde, onları suya batırıyorlar.
Japonya Nagasaki Üniversitesinin Doğu Çin Denizi Araştırma Enstitüsünden bilim adamları, Japon Çamur Zıpzıpı (Periophthalmus modestus) üzerinde araştırma yaptılar ve balığın, yumurtalarının bakımı için harika bir stratejiye sahip olduğunu buldular.
Diğer Çamur Zıpzıpları gibi Periophthalmus modestus türü de gelgitin etkilediği çamur tabakalarında yaşar ve sıcaklık, tuzluluk ve oksijen seviyelerindeki büyük değişikliklerle başa çıkma konusunda uyum sağlamıştır.
Bilim adamları, balığın, yumurtalarını kendisi tarafından yapılan ve içi hava dolu çamur çukurların duvarlarına dizdiğini gözlemledi.
Ancak yumurtaların, kötü kokulu ve oksijenden neredeyse tamamen yoksun olabilen haliç sularında nasıl bozulmadan kaldıklarını bilinmiyordu.
Araştırmada, yavruları avcılardan koruyan erkek Çamur Zıpzıpının, oksijen yetersizliği nedeniyle yumurtaların bozulmalarını önlemek için düzenli olarak ağız dolusu havayı çukura getirip bıraktığı keşfedildi.
Yumurtalar gelişimlerini tamamladığında, erkek balık suların yükseleceği ertesi geceyi bekledi ve sonrasında, suyla dolsun diye yumurta odasından havayı aldı.
Yükselen sular, yumurtaların çatlamasını tetikledi ve yumurtalardan çıktıklarında yavrular, serbest yüzer hale gelebildi.
Bilim adamları: “Periophthalmus modestus, çamur tabakasından göç etmek yerine bu zorlu habitatta yumurtaları yetiştirmesini sağlayan bir üreme stratejisi geliştirdi.
“Bu strateji, Çamur Zıpzıpı yumurtalarının hava içerisinde gelişme özelliğinde olmasını ve yumurtaları koruyan erkeğin hava soluma kapasitesinin, hepsi gelgit döngüsüyle uyum içinde olacak şekilde yumurtaları korumayı, yumurta odasına ve yumurta odasından hava taşımayı ve buradaki O2 seviyelerini algılamayı kapsayan karmaşık bir davranışsal diziye uygunluğunu gerektirmektedir.”
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Japonya Nagasaki Üniversitesinin Doğu Çin Denizi Araştırma Enstitüsünden bilim adamları, Japon Çamur Zıpzıpı (Periophthalmus modestus) üzerinde araştırma yaptılar ve balığın, yumurtalarının bakımı için harika bir stratejiye sahip olduğunu buldular.
Diğer Çamur Zıpzıpları gibi Periophthalmus modestus türü de gelgitin etkilediği çamur tabakalarında yaşar ve sıcaklık, tuzluluk ve oksijen seviyelerindeki büyük değişikliklerle başa çıkma konusunda uyum sağlamıştır.
Bilim adamları, balığın, yumurtalarını kendisi tarafından yapılan ve içi hava dolu çamur çukurların duvarlarına dizdiğini gözlemledi.
Ancak yumurtaların, kötü kokulu ve oksijenden neredeyse tamamen yoksun olabilen haliç sularında nasıl bozulmadan kaldıklarını bilinmiyordu.
Araştırmada, yavruları avcılardan koruyan erkek Çamur Zıpzıpının, oksijen yetersizliği nedeniyle yumurtaların bozulmalarını önlemek için düzenli olarak ağız dolusu havayı çukura getirip bıraktığı keşfedildi.
Yumurtalar gelişimlerini tamamladığında, erkek balık suların yükseleceği ertesi geceyi bekledi ve sonrasında, suyla dolsun diye yumurta odasından havayı aldı.
Yükselen sular, yumurtaların çatlamasını tetikledi ve yumurtalardan çıktıklarında yavrular, serbest yüzer hale gelebildi.
Bilim adamları: “Periophthalmus modestus, çamur tabakasından göç etmek yerine bu zorlu habitatta yumurtaları yetiştirmesini sağlayan bir üreme stratejisi geliştirdi.
“Bu strateji, Çamur Zıpzıpı yumurtalarının hava içerisinde gelişme özelliğinde olmasını ve yumurtaları koruyan erkeğin hava soluma kapasitesinin, hepsi gelgit döngüsüyle uyum içinde olacak şekilde yumurtaları korumayı, yumurta odasına ve yumurta odasından hava taşımayı ve buradaki O2 seviyelerini algılamayı kapsayan karmaşık bir davranışsal diziye uygunluğunu gerektirmektedir.”
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Yangtze Nehri'nin Sucul Ekosistemi Çökmenin Eşiğinde
Yeni bir rapora göre Çin’de Yangtze Nehri’nin yukarı (kaynağa yakın) kesimlerindeki sucul ekosistem, çökmenin eşiğinde.
Aşırı balık avcılığının yanı sıra, hidroelektrik santrali binalarının, temel nedenlerden biri olduğu söyleniyor.
Tarım Bakanlığı’na bağlı Yangtze Nehri Balıkçılık Kaynakları Yönetim Komitesi ofisi ve WWF; Tongtian, Jinsha ve Chishui Nehirlerine odaklanarak Yukarı Yangtze’de on iki günlük bir çalışma düzenlediler.
Sonuçlar, dört temel balık türünde balık sayısının 1950’lerdeki 30 milyardan şu anda 100 milyonun altına düşmesi ve ayrıca, 143 balık türünden geriye sadece 17’sinin kalmasıyla birlikte, oldukça iç karartıcı.
Buna ek olarak, Yangtze Nehri Balıkçılık Kaynakları Yönetim Komitesi başkanı Zhao Yimin’e göre, Yüzgeçsiz Yunus (Neophocaena phocaenoides) gibi bazı türlerinse nesilleri tükenmiş durumda.
Yangtze’nin başlıca kollarından biri olan Jinsha Nehri üzerinde yirmi beş hidroelektrik santralinin yapılması planlandı. Bu barajlar, Yangtze’nin 2.308 km.lik kolu boyunca 100 km. aralıklarla yapılacak ve hepsi birlikte, Çin’in devasa boyutlardaki ve kapasite açısından (22.500 MW) dünyanın en büyük elektrik santrali olan Üç Boğaz Barajı’nın ürettiğinin dört katına eşit bir güç sağlayacak.
Rapora göre bu uygulama, Yangtze’nin kolunu bir dizi su deposuna çevirecek ve tortu akışının kesilmesine yol açacak.
Zhao: “Uygulama, nehri bölümlere ayıracak ve beraberinde türler ve su kalitesi için yıkıcı bir etki getirerek sucul çevreyi tamamen değiştirecek.”
Balıkçılık kaynaklarının ciddi şekilde bozulmasını onarmak için araştırmacılar, tüm nehir boyunca balıkçılığa yasak getirilmesini öneriyorlar ama Zhao, hayatlarını balıkçılıktan kazanan kimselerin zararlarının karşılanması gibi birçok meseleyi kapsayacağından, bunun uygulanmasının zor olduğunu söylüyor.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Aşırı balık avcılığının yanı sıra, hidroelektrik santrali binalarının, temel nedenlerden biri olduğu söyleniyor.
Tarım Bakanlığı’na bağlı Yangtze Nehri Balıkçılık Kaynakları Yönetim Komitesi ofisi ve WWF; Tongtian, Jinsha ve Chishui Nehirlerine odaklanarak Yukarı Yangtze’de on iki günlük bir çalışma düzenlediler.
Sonuçlar, dört temel balık türünde balık sayısının 1950’lerdeki 30 milyardan şu anda 100 milyonun altına düşmesi ve ayrıca, 143 balık türünden geriye sadece 17’sinin kalmasıyla birlikte, oldukça iç karartıcı.
Buna ek olarak, Yangtze Nehri Balıkçılık Kaynakları Yönetim Komitesi başkanı Zhao Yimin’e göre, Yüzgeçsiz Yunus (Neophocaena phocaenoides) gibi bazı türlerinse nesilleri tükenmiş durumda.
Yangtze’nin başlıca kollarından biri olan Jinsha Nehri üzerinde yirmi beş hidroelektrik santralinin yapılması planlandı. Bu barajlar, Yangtze’nin 2.308 km.lik kolu boyunca 100 km. aralıklarla yapılacak ve hepsi birlikte, Çin’in devasa boyutlardaki ve kapasite açısından (22.500 MW) dünyanın en büyük elektrik santrali olan Üç Boğaz Barajı’nın ürettiğinin dört katına eşit bir güç sağlayacak.
Rapora göre bu uygulama, Yangtze’nin kolunu bir dizi su deposuna çevirecek ve tortu akışının kesilmesine yol açacak.
Zhao: “Uygulama, nehri bölümlere ayıracak ve beraberinde türler ve su kalitesi için yıkıcı bir etki getirerek sucul çevreyi tamamen değiştirecek.”
Balıkçılık kaynaklarının ciddi şekilde bozulmasını onarmak için araştırmacılar, tüm nehir boyunca balıkçılığa yasak getirilmesini öneriyorlar ama Zhao, hayatlarını balıkçılıktan kazanan kimselerin zararlarının karşılanması gibi birçok meseleyi kapsayacağından, bunun uygulanmasının zor olduğunu söylüyor.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Etiketler:
Çevre
6 Nisan 2015 Pazartesi
Yalnız Kalan Palyaço Balığı, Cinsiyet Değiştirir mi?
Dave Wolfenden, küçük bir kurulumda tek bir palyaço balığı bakmak
isteyen akvaristlere bazı tavsiyelerde bulunuyor. Bu balık erkek olarak
mı kalır, yoksa daha iri yapılı bir dişiye mi dönüşür?
Soru: Eğer bir palyaço balığı yalnız kalırsa, cinsiyet değiştirmesine neden olacak başka bir birey olmadığından, küçük bir erkek olarak mı kalır, yoksa bireysel olarak baskın olması nedeniyle dişiye mi dönüşür? Ayrıca tek bir palyaço balığı bakmak, zalimce bir uygulama mıdır?
Ben şahsen onları her zaman çift halinde tutuyorum ama tek bir Siyah Beyaz Percula’ya küçük bir kurulumda bakmak istiyorum. Bu tek balık için minimum akvaryum büyüklüğü ne olmalıdır?
Jennifer Jacobs, Kent, İngiltere
Cevap: Palyaço Balıklarının tuhaf bir cinsel hayatları vardır ve protandri (önce erkek) hermafrodit (erdişi) olarak anılırlar. Etkileyici bir biçimde cinsiyetsiz doğarlar, yani ne erkek ne dişidirler. Sonra hepsinde erkek gonadları (erbezi) gelişir ama bir grup palyaço balığında, iki balık haricinde hiçbiri üreyemez. Gruptaki en baskın bireyde, dişi gonadı (yumurtalık) gelişir ve bu balık çiftleşebilir; sonraki en baskın bireyin erkek gonadı hazır hale gelir ve bu balık da çiftleşebilir. Bununla birlikte, baskın çiftten gelen agresif tutumlar nedeniyle diğer tüm balıklarda üreme güdüsü ve gonad gelişimi baskılanır. Eğer baskın çiftteki balıklardan biri ölürse, balıklar arasındaki hiyerarşide değişikliğe gidilebilir. Örneğin baskın dişi ölürse, baskın erkek dişiye dönüşebilir ve diğer erkekler arasında en baskın olanı, üremeye hazır erkeğe dönüşür. Oldukça karışık bir durum!
Bu şaşırtıcı stratejiye dair işleyişi hâlâ tamamen anlamış değiliz ama baskın çiftten gelen agresif tutum, baskın olmayan bireylerde hormon seviyelerini etkiliyor gibi görünmektedir ve dolayısıyla bu durum, hem gonad gelişimini hem balığın büyümesini etkilemektedir (Baskın olmayan bireyler, büyük baskın erkeğe ve daha büyük baskın dişiye göre daha küçük boyda kalır). Tek bir palyaço balığının olduğu durumlarda balık kendi düzenini kurar, gelişimini baskılayan sosyal tutumlar yoktur ve bu yüzden dişi olmaya eğilim gösterir.
Tek bir palyaço balığına bakmanın zalimlik veya stres verici bir durum olup olmadığı sorusunu cevaplamak zor. Grup dinamiklerini belirleyen yoğun ve acımasız sosyal tutumlar nedeniyle stres, esasen palyaço balığının hayatının doğal bir parçası. Ancak bu onların normal bir davranış biçimi ve eğer biz baktığımız hayvanların olabildiğince doğal davranışlar sergilemesini istiyorsak, onları doğal davranmalarına olanak sağlayan sosyal gruplarda tutmamız uygun olur.
Ben palyaço balıklarının bir çift halinde bakılmalarının ideal olduğunu düşünüyorum (Akvaryumda grup halinde tutulmaları, çokça agresif tutuma yol açabiliyor ve baskın balıklar, baskın olmayanları öldürebiliyor). Bir çift için 120 litrelik bir akvaryum yeterli gelecektir. Balıkları akıllıca seçmelisiniz. Tamamen büyümüş bireyler satın almak, hüsranla sonuçlanabilir. Bunun yerine henüz cinsel olgunluğa erişmemiş iki küçük balık edinmelisiniz. Böylelikle doğal yollarla eş tutabilir ve kendi düzenlerini oturtabilirler.
Akvaryum ortamında üretilmiş bireylere sahip olmak da mümkün ve ben doğadan yakalanmış olanların yerine kesinlikle bu bireyleri öneririm. Her ne şekilde olursa olsun, balıkları akvaryuma eklemeden önce 30 günlük bir karantina süreci uygulamalısınız çünkü Brooklynella gibi parazitik hastalıklar, palyaço balıklarında ciddi sorunlara yol açabilmektedir.
Yazan: Dave Wolfenden
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Soru: Eğer bir palyaço balığı yalnız kalırsa, cinsiyet değiştirmesine neden olacak başka bir birey olmadığından, küçük bir erkek olarak mı kalır, yoksa bireysel olarak baskın olması nedeniyle dişiye mi dönüşür? Ayrıca tek bir palyaço balığı bakmak, zalimce bir uygulama mıdır?
Ben şahsen onları her zaman çift halinde tutuyorum ama tek bir Siyah Beyaz Percula’ya küçük bir kurulumda bakmak istiyorum. Bu tek balık için minimum akvaryum büyüklüğü ne olmalıdır?
Jennifer Jacobs, Kent, İngiltere
Cevap: Palyaço Balıklarının tuhaf bir cinsel hayatları vardır ve protandri (önce erkek) hermafrodit (erdişi) olarak anılırlar. Etkileyici bir biçimde cinsiyetsiz doğarlar, yani ne erkek ne dişidirler. Sonra hepsinde erkek gonadları (erbezi) gelişir ama bir grup palyaço balığında, iki balık haricinde hiçbiri üreyemez. Gruptaki en baskın bireyde, dişi gonadı (yumurtalık) gelişir ve bu balık çiftleşebilir; sonraki en baskın bireyin erkek gonadı hazır hale gelir ve bu balık da çiftleşebilir. Bununla birlikte, baskın çiftten gelen agresif tutumlar nedeniyle diğer tüm balıklarda üreme güdüsü ve gonad gelişimi baskılanır. Eğer baskın çiftteki balıklardan biri ölürse, balıklar arasındaki hiyerarşide değişikliğe gidilebilir. Örneğin baskın dişi ölürse, baskın erkek dişiye dönüşebilir ve diğer erkekler arasında en baskın olanı, üremeye hazır erkeğe dönüşür. Oldukça karışık bir durum!
Bu şaşırtıcı stratejiye dair işleyişi hâlâ tamamen anlamış değiliz ama baskın çiftten gelen agresif tutum, baskın olmayan bireylerde hormon seviyelerini etkiliyor gibi görünmektedir ve dolayısıyla bu durum, hem gonad gelişimini hem balığın büyümesini etkilemektedir (Baskın olmayan bireyler, büyük baskın erkeğe ve daha büyük baskın dişiye göre daha küçük boyda kalır). Tek bir palyaço balığının olduğu durumlarda balık kendi düzenini kurar, gelişimini baskılayan sosyal tutumlar yoktur ve bu yüzden dişi olmaya eğilim gösterir.
Tek bir palyaço balığına bakmanın zalimlik veya stres verici bir durum olup olmadığı sorusunu cevaplamak zor. Grup dinamiklerini belirleyen yoğun ve acımasız sosyal tutumlar nedeniyle stres, esasen palyaço balığının hayatının doğal bir parçası. Ancak bu onların normal bir davranış biçimi ve eğer biz baktığımız hayvanların olabildiğince doğal davranışlar sergilemesini istiyorsak, onları doğal davranmalarına olanak sağlayan sosyal gruplarda tutmamız uygun olur.
Ben palyaço balıklarının bir çift halinde bakılmalarının ideal olduğunu düşünüyorum (Akvaryumda grup halinde tutulmaları, çokça agresif tutuma yol açabiliyor ve baskın balıklar, baskın olmayanları öldürebiliyor). Bir çift için 120 litrelik bir akvaryum yeterli gelecektir. Balıkları akıllıca seçmelisiniz. Tamamen büyümüş bireyler satın almak, hüsranla sonuçlanabilir. Bunun yerine henüz cinsel olgunluğa erişmemiş iki küçük balık edinmelisiniz. Böylelikle doğal yollarla eş tutabilir ve kendi düzenlerini oturtabilirler.
Akvaryum ortamında üretilmiş bireylere sahip olmak da mümkün ve ben doğadan yakalanmış olanların yerine kesinlikle bu bireyleri öneririm. Her ne şekilde olursa olsun, balıkları akvaryuma eklemeden önce 30 günlük bir karantina süreci uygulamalısınız çünkü Brooklynella gibi parazitik hastalıklar, palyaço balıklarında ciddi sorunlara yol açabilmektedir.
Yazan: Dave Wolfenden
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
5 Nisan 2015 Pazar
Akvaryumda Kurak ve Yağışlı Mevsimler
Birçok popüler akvaryum balığı, kurak ve yağışlı mevsimlerin yaşandığı bölgelerden getirilir. Belli türlerin sadece, yavruları için ideal şartları oluşturacak ve onların yaşama şanslarını artıracak olan yağışlı mevsimin başlangıcında yumurtlamaları yaygındır. Bu türleri akvaryumda üretmeye çalışıp başarılı olamadıysanız, aşağıda yer alan faktörlere bir göz atmalısınız. Birçok durumda, üretim için aşağıdaki tetikleyicilerin hepsini kullanmanıza gerek kalmayacak, bunlardan birkaç tanesi yeterli gelecektir. Her şeyden önce, bunların hangisini uygulamanız, hangilerinden kaçınmanız gerektiğini sağlıklı şekilde anlayabilmeniz için, üretmeyi düşündüğünüz türün doğal yaşam alanı hakkında araştırma yapmanız önemlidir.
Yemi artırmak ve/veya çeşitlendirmek
Yağışlı mevsimin başlangıcında yumurtlayan tek canlı balık değildir. Su, çeşitli canlıların yavruları (myriad) ve hatta diğer balıkların yumurtaları ve yavruları ile doludur; balıklar için yem kaynakları fazlasıyla artar. Kurak mevsim boyunca ise balıkların sadece çürüyen bitkileri, organik doku parçalarını ve sivrisinek larvalarını yemeleri ve açlık çekmeleri yaygındır. Yağışlı mevsimin başlamasıyla birlikte sucul canlılar çabucak üremeye başlar; kara canlıları da (örn. böcekler) suyun üzerine düşer veya suya yumurtalarını bırakırlar. Ağaçlar ve çiçekler de yeniden canlanır ve su yüzeyi polenlerle kaplanır. Yani yem kaynaklarının artması veya çeşitlenmesi sadece hepçil ve etçil türler için değil, aynı zamanda otçul türler için de geçerli olur.
Akvaryumdaki balıklarınız sağlıklı durumdalar ise, on gün boyunca kurak mevsimi taklit edecek şekilde onları aç bırakın ve sadece besin değeri düşük yemlerden az miktarlarda verin. Doğada kurak mevsimin sonuna doğru birçok balık türü yüzen iskelet görünümündedir. Yağışlı mevsimi taklit etmeye başlarken de çeşitli yemlerden fazla miktarlarda vermeye başlayın. Örneğin birçok Güney Amerika türü, su sivrisinek larvalarıyla dolu olduğunda yumurtlar.
Ayrıca yağışlı mevsimde sudaki plankton miktarı da çoğunlukla artar. Bu durum bazı türlerin erişkin bireylerine, yavrularının beslenmesi açısından uygun ortamın oluştuğunu düşündürterek üremeyi tetikleyici bir etki yapar. Akvaryumda ise plankton seviyesini artırmak güç bir durum olsa da benzer etkiyi yaratmak açısından suya infusoria ekleyebilirsiniz.
Su derinliğini artırmak
Dünyanın birçok bölgesinde temel su kaynakları bile kurak mevsimde sığ hâle gelir; çoğu balık türü yağışlı mevsimde su tekrar belli bir derinliğe ulaştığında üremeye başlar. Balık dipçil bir tür olsa ve hayatının tamamını dipte geçirse bile su derinliğindeki değişimi farkeder, zira derinlik arttığında dipteki su basıncı da artar. Akvaryumda kurak dönemi taklit ederken su seviyesini dörtte bire kadar düşürebilir, yağışlı döneme geçerken de birkaç gün içinde akvaryumu tamamen doldurabilirsiniz.
Çözünmüş madde miktarını azaltmak
Kurak mevsimde sular azaldığında, suda yüksek konsantrasyonda tuz, organik artık, humik madde vb. bulunur. Yağmurlar yağmaya başladığında ise bu konsantrasyonlar oldukça azalır ve bu durum balıkların üremesini tetikler; akvaryumda da büyük ölçekte su değişimi yapmak aynı etkiyi yaratacaktır. Yağmur suyu, sertliği olmayan ve çoğunlukla hafif asidik bir sudur, dolayısıyla yoğun yağmurlar doğada suların sertliğini ve pH seviyesini aniden düşürür. Akvaryumda kurak mevsimi taklit ederken su değişimlerini azaltmak ve torf vb. humik maddeler eklemek gerekir. Tuz içerikli gübreler de yararlı olabilir, ancak bu tür maddelerin aşırı kullanımından kaçınmak gerekir. Yağışlı mevsimi taklit etmeye başladığınız zaman da ters ozmoz su veya yağmur suyu gibi yumuşak ve hafif asidik veya nötr su kullanabilirsiniz.
Su sıcaklığını azaltmak
Bulutlu gökyüzü ve serin yağmur suyu su sıcaklığının aniden düşmesine neden olur. Yüksek bölgelerde yaşayan türlerden besliyorsanız, 10 derecelik bir fark yaratmanız gerekebilir. Ova türleri içinse değişim birkaç dereceden fazla olmamalıdır. Akvaryumda kurak dönemi taklit ederken sıcaklığı epey yüksek tutabilir, yağışlı dönem başlangıcında da düşürebilirsiniz.
Ancak unutulmaması gereken konu, sıcaklıkta ani ve fazla bir değişimin yapılmaması gerektiğidir. Bazı türler yağmurlu mevsimde yumurtlamak için sel basmış alanlardaki sığ suları tercih eder, dolayısıyla yüksek sıcaklıklara ihtiyaç duyar. Sıcaklıkta yapılacak değişimlerin beslenen tür için her zaman uygun sıcaklık aralığı dâhilinde olması önemlidir.
Akıntıyı artırmak
Akarsular yeniden suyla dolmaya başladığında, akıntı hızla artar ve balıklar akıntıda sürüklenmemek için daha aktif olur. Bazı türler akarsuların üst kısımlarına çıkmak ve daha sakin üreme alanları bulmak konusunda kendilerini geliştirmişlerdir. Bazı türlerse yumurtalarını dökmek için akıntının oldukça güçlü olduğu yerleri tercih eder ki bu türler akvaryumda çoğunlukla filtrenin çıkış yerinin önüne yumurtlayacaktır.
Akvaryumda, yüksek akıntıyı bir kafa motoru kullanarak yaratabilirsiniz. Eğer üremek için sakin yerlere ihtiyaç duyan türlerden besliyorsanız, akıntıyı azaltmak durumundasınız.
Oksijen seviyesini artırmak
Su yüzeyine çarpan yağmur damlaları, çalkantı yaratır ve gaz değişimi gerçekleşir; sudaki oksijen oranı artarken karbondioksit oranı azalır. Yukarılardan akıp gelen sular da oksijen seviyesinin artmasına katkı sağlar. Oksijen seviyesindeki bu artış, birçok türün yumurtalarının ve yavrularının yaşayabilmesi açısından gereklidir; erişkin balıklar suda belli oranda oksijen artışını fark ettiklerinde yumurtlar. Akvaryumda hava taşı veya iç filtre kullanmak, oksijen seviyesini arttıracaktır. Ayrıca filtrenin çıkış borusunu suyun üstüne çıkarıp suyu akıtmak da bir nevi yağmur etkisi yaratacaktır.
Ses
Bazı türler için yağmur sesi ve gök gürültüsü, yumurtlamak için doğru zamanın geldiğini düşündürtmek açısından belli etkiler yapar. Akvaryumda uğraşıp üretemediğiniz bir tür varsa, yağmur sesi veya gök gürültüsü kullanmayı denemenizde ne sakınca olabilir ki? Örneğin suyu akvaryuma delikli bir aparat kullanarak akıtacağınız bir sistem yapabilirsiniz. Ayrıca yağmur veya fırtına sesini bir teybe kaydedip akvaryumun bulunduğu odada bu sesi yayınlayabilirsiniz.
Biyolojik saat
Bazı balık türlerinin çok güçlü bir biyolojik saati vardır ve yılın sadece belli bir döneminde ürerler. Bu davranış özellikle doğada üredikten sonra yakalanmış vahşi bireyler için geçerlidir. Akvaryumda üretilmiş bireyleri ve yağışlı dönemi hiç görmeden yakalanmış yavruları ise üretmek çok daha kolay olur. Eğer balığınız yumurtlamazsa, doğal yaşam alanında yağışlı mevsimi ne zaman yaşadığını öğrenip akvaryumda kurak ve yağışlı mevsimleri buna uygun şekilde taklit etmeye çalışmalısınız. Eğer balığın geniş bir doğal yaşam alanı varsa, hangi bölgeden getirildiğini öğrenip şartları buna göre ayarlamanız önemlidir.
Biyolojik saati düzenlemek
Bazı durumlarda, balığın biyolojik saati güneşle ilintilidir. Bunun anlamı, akvaryumda ışığın miktarını değiştirerek balıkların biyolojik saatlerini ayarlayabilme imkânınızın olduğudur. Doğal yaşam alanı ekvatordan ne kadar uzakta ise, balık daha kısa kış ve daha uzun yaz günleri geçirir. Ekvator civarında ise yılın her zamanı gece gündüz süreleri arasındaki fark fazla değildir; ancak ekvatorda bile güneş ışığının gelişiyle ilgili değişimler olur ki yağışlı mevsimde bulutlar ve yoğun yağmurlar ışığın geçişini hayli azaltır. Bulutlu bir günde gün doğumu daha geç, gün batımı daha erken olur. Akvaryumda ışığı ayarlamanın en kolay yolu bir zamanlayıcı takmaktır. Ayrıca ışığın gücü de azaltılabilir veya artırılabilir. Bazı durumlarda akvaryumun direkt güneş ışığına maruz kalması sağlanıp ışıkları tamamen kapatmak da bir yöntem olabilir (Ancak bu durumda güneş ışığının alg oluşumuna neden olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır).
Konu ışık olunca, bazı türlerin tamamen karanlık bir ortamda yumurtlamayı tercih ettikleri unutulmamalıdır. Zira bu türler doğada bitki örtüsünün ve yüzey bitkilerinin gölgelediği ve / veya humik maddeler nedeniyle çay rengini almış sularda yaşar.
Basınçtaki değişimler
Kurak mevsim, basıncın yüksek olduğu uzun bir dönemdir ve yağışlı mevsimin başlamasıyla birlikte barometrik basınç oldukça düşer. Bir akvarist için hava basıncını değiştirmek elbette ki mümkün değildir, ama yıl içinde basıncı takip edip akvaryumda yağışlı mevsimi taklit etmeye basıncın düştüğü dönemde başlamak akıllıca bir iş olacaktır.
Yumurtlama yerleri ve yeni saklanma alanları
Kurak mevsimde sular çekildikçe nehirlerin ve göllerin sadece orta bölümlerinde su kalır; sular geri geldiğinde ise ağaç dalları, devrilmiş ağaç kütüleri ve benzeri yerlerde balıklar için uygun üreme alanları oluşur. Bazı bölgelerde ise balıklar sel basmış alanlara girerek buralara yumurtlar. Akvaryumda ise üretimi tetiklemek için yeniden dekorasyon yapabilir ve akvaryuma testi, kütük, kabuk, bitki, yumurta bezi gibi balıkların yumurtlamalarını sağlayacak yeni objeler yerleştirebilirsiniz. Yapacağınız değişiklik beslediğiniz türün üreme davranışına uygun olmalıdır.
Hormonlar
Doğada bir balık türünün salgıladığı hormonlar diğer bir balık türünün üremesini tetikleyici etki yapabilir. Örneğin büyük bir balık için küçük balıkların üredikleri ortam, yavrularına yeterli besin kaynağının bulunduğunu ve üremesi gerektiğini düşündürtebilir. Üretmeye çalıştığınız türün bulunduğu akvaryuma kolay üreyen türleri koyarak, bunların salgıladığı hormonların etkisinden yararlanabilirsiniz. Bazen üretimin olduğu bir akvaryumdan su alıp diğer akvaryuma eklemek bile başarı sağlamaya yetecektir.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: aquaticcommunity.com
Yemi artırmak ve/veya çeşitlendirmek
Yağışlı mevsimin başlangıcında yumurtlayan tek canlı balık değildir. Su, çeşitli canlıların yavruları (myriad) ve hatta diğer balıkların yumurtaları ve yavruları ile doludur; balıklar için yem kaynakları fazlasıyla artar. Kurak mevsim boyunca ise balıkların sadece çürüyen bitkileri, organik doku parçalarını ve sivrisinek larvalarını yemeleri ve açlık çekmeleri yaygındır. Yağışlı mevsimin başlamasıyla birlikte sucul canlılar çabucak üremeye başlar; kara canlıları da (örn. böcekler) suyun üzerine düşer veya suya yumurtalarını bırakırlar. Ağaçlar ve çiçekler de yeniden canlanır ve su yüzeyi polenlerle kaplanır. Yani yem kaynaklarının artması veya çeşitlenmesi sadece hepçil ve etçil türler için değil, aynı zamanda otçul türler için de geçerli olur.
Akvaryumdaki balıklarınız sağlıklı durumdalar ise, on gün boyunca kurak mevsimi taklit edecek şekilde onları aç bırakın ve sadece besin değeri düşük yemlerden az miktarlarda verin. Doğada kurak mevsimin sonuna doğru birçok balık türü yüzen iskelet görünümündedir. Yağışlı mevsimi taklit etmeye başlarken de çeşitli yemlerden fazla miktarlarda vermeye başlayın. Örneğin birçok Güney Amerika türü, su sivrisinek larvalarıyla dolu olduğunda yumurtlar.
Ayrıca yağışlı mevsimde sudaki plankton miktarı da çoğunlukla artar. Bu durum bazı türlerin erişkin bireylerine, yavrularının beslenmesi açısından uygun ortamın oluştuğunu düşündürterek üremeyi tetikleyici bir etki yapar. Akvaryumda ise plankton seviyesini artırmak güç bir durum olsa da benzer etkiyi yaratmak açısından suya infusoria ekleyebilirsiniz.
Su derinliğini artırmak
Dünyanın birçok bölgesinde temel su kaynakları bile kurak mevsimde sığ hâle gelir; çoğu balık türü yağışlı mevsimde su tekrar belli bir derinliğe ulaştığında üremeye başlar. Balık dipçil bir tür olsa ve hayatının tamamını dipte geçirse bile su derinliğindeki değişimi farkeder, zira derinlik arttığında dipteki su basıncı da artar. Akvaryumda kurak dönemi taklit ederken su seviyesini dörtte bire kadar düşürebilir, yağışlı döneme geçerken de birkaç gün içinde akvaryumu tamamen doldurabilirsiniz.
Çözünmüş madde miktarını azaltmak
Kurak mevsimde sular azaldığında, suda yüksek konsantrasyonda tuz, organik artık, humik madde vb. bulunur. Yağmurlar yağmaya başladığında ise bu konsantrasyonlar oldukça azalır ve bu durum balıkların üremesini tetikler; akvaryumda da büyük ölçekte su değişimi yapmak aynı etkiyi yaratacaktır. Yağmur suyu, sertliği olmayan ve çoğunlukla hafif asidik bir sudur, dolayısıyla yoğun yağmurlar doğada suların sertliğini ve pH seviyesini aniden düşürür. Akvaryumda kurak mevsimi taklit ederken su değişimlerini azaltmak ve torf vb. humik maddeler eklemek gerekir. Tuz içerikli gübreler de yararlı olabilir, ancak bu tür maddelerin aşırı kullanımından kaçınmak gerekir. Yağışlı mevsimi taklit etmeye başladığınız zaman da ters ozmoz su veya yağmur suyu gibi yumuşak ve hafif asidik veya nötr su kullanabilirsiniz.
Su sıcaklığını azaltmak
Bulutlu gökyüzü ve serin yağmur suyu su sıcaklığının aniden düşmesine neden olur. Yüksek bölgelerde yaşayan türlerden besliyorsanız, 10 derecelik bir fark yaratmanız gerekebilir. Ova türleri içinse değişim birkaç dereceden fazla olmamalıdır. Akvaryumda kurak dönemi taklit ederken sıcaklığı epey yüksek tutabilir, yağışlı dönem başlangıcında da düşürebilirsiniz.
Ancak unutulmaması gereken konu, sıcaklıkta ani ve fazla bir değişimin yapılmaması gerektiğidir. Bazı türler yağmurlu mevsimde yumurtlamak için sel basmış alanlardaki sığ suları tercih eder, dolayısıyla yüksek sıcaklıklara ihtiyaç duyar. Sıcaklıkta yapılacak değişimlerin beslenen tür için her zaman uygun sıcaklık aralığı dâhilinde olması önemlidir.
Akıntıyı artırmak
Akarsular yeniden suyla dolmaya başladığında, akıntı hızla artar ve balıklar akıntıda sürüklenmemek için daha aktif olur. Bazı türler akarsuların üst kısımlarına çıkmak ve daha sakin üreme alanları bulmak konusunda kendilerini geliştirmişlerdir. Bazı türlerse yumurtalarını dökmek için akıntının oldukça güçlü olduğu yerleri tercih eder ki bu türler akvaryumda çoğunlukla filtrenin çıkış yerinin önüne yumurtlayacaktır.
Akvaryumda, yüksek akıntıyı bir kafa motoru kullanarak yaratabilirsiniz. Eğer üremek için sakin yerlere ihtiyaç duyan türlerden besliyorsanız, akıntıyı azaltmak durumundasınız.
Oksijen seviyesini artırmak
Su yüzeyine çarpan yağmur damlaları, çalkantı yaratır ve gaz değişimi gerçekleşir; sudaki oksijen oranı artarken karbondioksit oranı azalır. Yukarılardan akıp gelen sular da oksijen seviyesinin artmasına katkı sağlar. Oksijen seviyesindeki bu artış, birçok türün yumurtalarının ve yavrularının yaşayabilmesi açısından gereklidir; erişkin balıklar suda belli oranda oksijen artışını fark ettiklerinde yumurtlar. Akvaryumda hava taşı veya iç filtre kullanmak, oksijen seviyesini arttıracaktır. Ayrıca filtrenin çıkış borusunu suyun üstüne çıkarıp suyu akıtmak da bir nevi yağmur etkisi yaratacaktır.
Ses
Bazı türler için yağmur sesi ve gök gürültüsü, yumurtlamak için doğru zamanın geldiğini düşündürtmek açısından belli etkiler yapar. Akvaryumda uğraşıp üretemediğiniz bir tür varsa, yağmur sesi veya gök gürültüsü kullanmayı denemenizde ne sakınca olabilir ki? Örneğin suyu akvaryuma delikli bir aparat kullanarak akıtacağınız bir sistem yapabilirsiniz. Ayrıca yağmur veya fırtına sesini bir teybe kaydedip akvaryumun bulunduğu odada bu sesi yayınlayabilirsiniz.
Biyolojik saat
Bazı balık türlerinin çok güçlü bir biyolojik saati vardır ve yılın sadece belli bir döneminde ürerler. Bu davranış özellikle doğada üredikten sonra yakalanmış vahşi bireyler için geçerlidir. Akvaryumda üretilmiş bireyleri ve yağışlı dönemi hiç görmeden yakalanmış yavruları ise üretmek çok daha kolay olur. Eğer balığınız yumurtlamazsa, doğal yaşam alanında yağışlı mevsimi ne zaman yaşadığını öğrenip akvaryumda kurak ve yağışlı mevsimleri buna uygun şekilde taklit etmeye çalışmalısınız. Eğer balığın geniş bir doğal yaşam alanı varsa, hangi bölgeden getirildiğini öğrenip şartları buna göre ayarlamanız önemlidir.
Biyolojik saati düzenlemek
Bazı durumlarda, balığın biyolojik saati güneşle ilintilidir. Bunun anlamı, akvaryumda ışığın miktarını değiştirerek balıkların biyolojik saatlerini ayarlayabilme imkânınızın olduğudur. Doğal yaşam alanı ekvatordan ne kadar uzakta ise, balık daha kısa kış ve daha uzun yaz günleri geçirir. Ekvator civarında ise yılın her zamanı gece gündüz süreleri arasındaki fark fazla değildir; ancak ekvatorda bile güneş ışığının gelişiyle ilgili değişimler olur ki yağışlı mevsimde bulutlar ve yoğun yağmurlar ışığın geçişini hayli azaltır. Bulutlu bir günde gün doğumu daha geç, gün batımı daha erken olur. Akvaryumda ışığı ayarlamanın en kolay yolu bir zamanlayıcı takmaktır. Ayrıca ışığın gücü de azaltılabilir veya artırılabilir. Bazı durumlarda akvaryumun direkt güneş ışığına maruz kalması sağlanıp ışıkları tamamen kapatmak da bir yöntem olabilir (Ancak bu durumda güneş ışığının alg oluşumuna neden olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır).
Konu ışık olunca, bazı türlerin tamamen karanlık bir ortamda yumurtlamayı tercih ettikleri unutulmamalıdır. Zira bu türler doğada bitki örtüsünün ve yüzey bitkilerinin gölgelediği ve / veya humik maddeler nedeniyle çay rengini almış sularda yaşar.
Basınçtaki değişimler
Kurak mevsim, basıncın yüksek olduğu uzun bir dönemdir ve yağışlı mevsimin başlamasıyla birlikte barometrik basınç oldukça düşer. Bir akvarist için hava basıncını değiştirmek elbette ki mümkün değildir, ama yıl içinde basıncı takip edip akvaryumda yağışlı mevsimi taklit etmeye basıncın düştüğü dönemde başlamak akıllıca bir iş olacaktır.
Yumurtlama yerleri ve yeni saklanma alanları
Kurak mevsimde sular çekildikçe nehirlerin ve göllerin sadece orta bölümlerinde su kalır; sular geri geldiğinde ise ağaç dalları, devrilmiş ağaç kütüleri ve benzeri yerlerde balıklar için uygun üreme alanları oluşur. Bazı bölgelerde ise balıklar sel basmış alanlara girerek buralara yumurtlar. Akvaryumda ise üretimi tetiklemek için yeniden dekorasyon yapabilir ve akvaryuma testi, kütük, kabuk, bitki, yumurta bezi gibi balıkların yumurtlamalarını sağlayacak yeni objeler yerleştirebilirsiniz. Yapacağınız değişiklik beslediğiniz türün üreme davranışına uygun olmalıdır.
Hormonlar
Doğada bir balık türünün salgıladığı hormonlar diğer bir balık türünün üremesini tetikleyici etki yapabilir. Örneğin büyük bir balık için küçük balıkların üredikleri ortam, yavrularına yeterli besin kaynağının bulunduğunu ve üremesi gerektiğini düşündürtebilir. Üretmeye çalıştığınız türün bulunduğu akvaryuma kolay üreyen türleri koyarak, bunların salgıladığı hormonların etkisinden yararlanabilirsiniz. Bazen üretimin olduğu bir akvaryumdan su alıp diğer akvaryuma eklemek bile başarı sağlamaya yetecektir.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: aquaticcommunity.com
Etiketler:
Akvaryum
Fil Balığı, Karanlık Ortamda Nesneleri Ayırt Edebiliyor
Yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre Fil Balığı, tamamen karanlık bir ortamda su altındaki nesnelerin şekillerini, büyüklüklerini, hacimlerini ve yapıldıkları malzemeyi tespit edebiliyor.
Fil Balığı (Gnathonemus petersii), Afrika’nın çamurlu bataklıklarında yaşar; zayıf bir görüş yeteneği vardır ama elektrolokasyon (elektrik akımı ile yer belirleme) sayesinde güçlü bir mekânsal farkındalık duyusuna sahiptir.
Şimdi yeni bir araştırma, bu mormyrid balığın, suda yakınlardaki nesnelerin büyüklükleri, şekilleri ve hacimleri arasındaki farkı anlamak üzere elektroduyusal sistemini kullanabildiğini ortaya koydu.
Bonn Üniversitesi Zooloji Enstitüsünden Gerhard von der Emde ve Steffen Fetz, Fil Balığının yiyecek ödülü karşılığında nesnelerin özellikleri arasındaki farkı ayırt edebildiği bir test deneyi hazırladılar.
Deneysel Biyoloji dergisinde (the journal of Experimental Biology) yayınlanan bulguları, çalışmada kullanılan sekiz balığın hepsinin, iki nesne arasındaki şekil ve hacim farklılıklarını ayırt etmeyi öğrendiğini ortaya koymaktadır.
Bilim adamları: “Ödülsüz testlerde yeni nesne kombinasyonları sunulduğunda balıklar, eğitilmiş oldukları nesneye benzeyen nesneleri tercih etti ve karşılığında ödül almamış oldukları nesneye benzeyen nesnelerden kaçındılar.
“Karar açısından balıklar, ayırt etmiş oldukları iki nesne arasındaki farklılıklara ilişkin dikkat gösterdi. Balıklar, ayırt etmek için başta hacim, malzeme ve şekil olmak üzere nesneye dair birkaç özelliği kullandı.
“Şeklin önemi, balıklar için farklı şekillerdeki nesneleri ayırt etmek için yeterli olan üç boyutlu hatların azaltılmasıyla gösterildi.”
Fetz ve von der Emde, balıkların eğitimden bağımsız olarak, daha büyük hacimli nesnelere yönelme eğilimleri olduğunu ve plastik nesneleri metal nesnelere tercih ettiklerini düşünüyorlar.
Balıklar ayrıca nesnelerin köşelere veya yuvarlak kenarlara sahip olup olmadığını da belirleyebildi.
“Balıklar, bilmedikleri iki nesne ile karşılaştığında, bu yeni nesnelerin pozitif ve negatif özelliklerini ölçüp tarttı ve bu değerlendirmenin sonucunda kararlarını verdiler.
“Sonuçlarımız, balıkların bir nesnenin tasvirini oluşturmak için bir elektrolokasyon modelinin bölgesel özelliklerini bağlantılayıp bir araya getirebildiklerini, bunun da karmaşık nesne tanıma görevini çözebilmelerini sağlayan bir çeşit özellik belirleme mekanizmasını işaret ettiğini ortaya koymaktadır.”
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Fil Balığının İletişim Kurma Becerisi Üzerine Yeni Bir Çalışma
Fil Balığı (Gnathonemus petersii), Afrika’nın çamurlu bataklıklarında yaşar; zayıf bir görüş yeteneği vardır ama elektrolokasyon (elektrik akımı ile yer belirleme) sayesinde güçlü bir mekânsal farkındalık duyusuna sahiptir.
Şimdi yeni bir araştırma, bu mormyrid balığın, suda yakınlardaki nesnelerin büyüklükleri, şekilleri ve hacimleri arasındaki farkı anlamak üzere elektroduyusal sistemini kullanabildiğini ortaya koydu.
Bonn Üniversitesi Zooloji Enstitüsünden Gerhard von der Emde ve Steffen Fetz, Fil Balığının yiyecek ödülü karşılığında nesnelerin özellikleri arasındaki farkı ayırt edebildiği bir test deneyi hazırladılar.
Deneysel Biyoloji dergisinde (the journal of Experimental Biology) yayınlanan bulguları, çalışmada kullanılan sekiz balığın hepsinin, iki nesne arasındaki şekil ve hacim farklılıklarını ayırt etmeyi öğrendiğini ortaya koymaktadır.
Bilim adamları: “Ödülsüz testlerde yeni nesne kombinasyonları sunulduğunda balıklar, eğitilmiş oldukları nesneye benzeyen nesneleri tercih etti ve karşılığında ödül almamış oldukları nesneye benzeyen nesnelerden kaçındılar.
“Karar açısından balıklar, ayırt etmiş oldukları iki nesne arasındaki farklılıklara ilişkin dikkat gösterdi. Balıklar, ayırt etmek için başta hacim, malzeme ve şekil olmak üzere nesneye dair birkaç özelliği kullandı.
“Şeklin önemi, balıklar için farklı şekillerdeki nesneleri ayırt etmek için yeterli olan üç boyutlu hatların azaltılmasıyla gösterildi.”
Fetz ve von der Emde, balıkların eğitimden bağımsız olarak, daha büyük hacimli nesnelere yönelme eğilimleri olduğunu ve plastik nesneleri metal nesnelere tercih ettiklerini düşünüyorlar.
Balıklar ayrıca nesnelerin köşelere veya yuvarlak kenarlara sahip olup olmadığını da belirleyebildi.
“Balıklar, bilmedikleri iki nesne ile karşılaştığında, bu yeni nesnelerin pozitif ve negatif özelliklerini ölçüp tarttı ve bu değerlendirmenin sonucunda kararlarını verdiler.
“Sonuçlarımız, balıkların bir nesnenin tasvirini oluşturmak için bir elektrolokasyon modelinin bölgesel özelliklerini bağlantılayıp bir araya getirebildiklerini, bunun da karmaşık nesne tanıma görevini çözebilmelerini sağlayan bir çeşit özellik belirleme mekanizmasını işaret ettiğini ortaya koymaktadır.”
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Fil Balığının İletişim Kurma Becerisi Üzerine Yeni Bir Çalışma
Etiketler:
Akvaryum
4 Nisan 2015 Cumartesi
Parıldayan Bisiklet Yolu için, Vincent van Gogh'un Yıldızlı Gece'sinden İlham Alındı
Hollanda menşeili Studio Roosegaarde, 'güneş enerjili parlak otoban' ve 'kirli havadan yapılma yüzük' gibi akıl almaz tasarımlarıyla biliniyor ama son projeleri, durumu inanılmaz bir seviyeye taşıdı. Vincent van Gogh’un Yıldızlı Gece (The Starry Night) resminden ilham alınan proje, türbülanslı güneş enerjili LED lambalar ve ışık toplayan boya ile aydınlatılan harika bir bisiklet yolu.
Geceleri, zeminde güzel bir gece göğü oluşur şekilde yol, binlerce pırıltılı taşla aydınlanıyor. Yolu, harika bir gece görüntüsü yaratan ışık toplayan boyanın yanı sıra, yakınlarda bulunan ve gündüz saatlerinde şarj olan bir güneş enerjisi tertibatlarıyla çalışan LED ışıklar aydınlatıyor. Proje, Roosegaarde’ın daha güvenli ve etkili yollar yaratmak üzere tasarladığı akıllı yollar projelerinin bir parçası.
Yol, Hollanda’da Van Gogh’tan miras kalan yerleri birbirine bağlıyor ve 2015 Uluslararası Van Gogh Yılının başlangıcında kullanıma sunuldu. Tasarımcı Daan Roosegaarde: “İnsanların özel bir şekilde deneyim yaşayacakları bir yer yaratmak istedim; teknolojinin hayatla birleştiği bu nokta, benim için tekno-şiir anlamına geliyor.”
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: inhabitat.com
Çevirmenin notu: studioroosegaarde.net
Geceleri, zeminde güzel bir gece göğü oluşur şekilde yol, binlerce pırıltılı taşla aydınlanıyor. Yolu, harika bir gece görüntüsü yaratan ışık toplayan boyanın yanı sıra, yakınlarda bulunan ve gündüz saatlerinde şarj olan bir güneş enerjisi tertibatlarıyla çalışan LED ışıklar aydınlatıyor. Proje, Roosegaarde’ın daha güvenli ve etkili yollar yaratmak üzere tasarladığı akıllı yollar projelerinin bir parçası.
Yol, Hollanda’da Van Gogh’tan miras kalan yerleri birbirine bağlıyor ve 2015 Uluslararası Van Gogh Yılının başlangıcında kullanıma sunuldu. Tasarımcı Daan Roosegaarde: “İnsanların özel bir şekilde deneyim yaşayacakları bir yer yaratmak istedim; teknolojinin hayatla birleştiği bu nokta, benim için tekno-şiir anlamına geliyor.”
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: inhabitat.com
Çevirmenin notu: studioroosegaarde.net
Etiketler:
Sanat
Güçlü Kişiliğe Sahip Küçük Balıklar, Yiyecek Kavgalarını Kazanıyor
Balıklar söz konusu olduğunda, yiyeceğin kıt olduğu zamanlarda, güçlü bir kişiliğe sahip olmak iri olmaktan daha faydalı olabiliyor.
Yeni bir araştırma ortaya koymaktadır ki bir kavganın sonucunu tahmin etmek açısından, iri yapılı olan her zaman kazanmıyor.
Exeter Üniversitesi ve Texas A&M Üniversitesinden bilim adamları, balıkların yiyecek için kavga etmeleri sırasında, iş hayatta kalmaya gelince, agresiflik gibi kişilik özelliklerinin güçlü olmaktan daha önemli olabildiği bulgusuna ulaştılar.
Davranışsal Ekoloji ve Sosyobiyoloji dergisinde (the journal Behavioral Ecology and Sociobiology) yayınlanan çalışmada, ilk büyüklükleri önemli olmaksızın, agresif davranışını (veya kişiliğini) ısrarla sürdürme eğiliminde olan balığın yiyecekleri tekrar tekrar kazandığı ve sonuç olarak büyüdüğü ortaya konuldu.
Exeter Üniversitesi Biyolojik Bilimler bölümünden Dr. Alastair Wilson: “Bir çeşit Napolyon veya küçük adam sendromuna tanıklık edip etmediğimizi merak ettik. Elbette bizim çalışmamız, iş yiyecek için kavga etmeye geldiğinde, agresif kişiliğe sahip küçük balığın kendisinden daha büyük ve pasif rakiplerini saf dışı etme kapasitesine sahip olduğunu ortaya koyuyor. Araştırma, kişiliğin hayat ve hayatta kalma açısından daha geniş kapsamlı etkileri olabildiğini işaret ediyor.”
Aynı akvaryuma Budala Kılıçkuyruk (Xiphophorus birchmanni) türünden iki balık konuldu, bunlara yem verildi ve davranışları filme alındı. Beslenme yarışmaları hem dişi hem erkek balıklara uygulandı. Araştırmacılar, erkeklerin yiyecek için rakiplerine düzenli şekilde saldırdıkları, bununla birlikte dişilerin daha az agresif oldukları ve nadiren saldırı gerçekleştirdikleri bulgusuna ulaştılar.
Bu deneyler sırasında hiçbir balık strese girmedi veya fiziksel yaralanmalar gerçekleşmedi.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Çevirmenin notu: Sadece yiyecek kavgaları açısından değil, özellikle Afrika cichlidleri gibi akvaryumda baskınlık kurma davranışları sergileyen türlerde, karakter özellikleri çok etkili olabiliyor. Örneğin en fazla 14 cm. uzunluğa erişebilen Melanochromis auratus'un, kendisinden çok daha büyük Cyphotilapia frontosa'yı aynı akvaryumda bir köşeye sindirdiği gözlemlenmiş bir olaydır.
Yeni bir araştırma ortaya koymaktadır ki bir kavganın sonucunu tahmin etmek açısından, iri yapılı olan her zaman kazanmıyor.
Exeter Üniversitesi ve Texas A&M Üniversitesinden bilim adamları, balıkların yiyecek için kavga etmeleri sırasında, iş hayatta kalmaya gelince, agresiflik gibi kişilik özelliklerinin güçlü olmaktan daha önemli olabildiği bulgusuna ulaştılar.
Davranışsal Ekoloji ve Sosyobiyoloji dergisinde (the journal Behavioral Ecology and Sociobiology) yayınlanan çalışmada, ilk büyüklükleri önemli olmaksızın, agresif davranışını (veya kişiliğini) ısrarla sürdürme eğiliminde olan balığın yiyecekleri tekrar tekrar kazandığı ve sonuç olarak büyüdüğü ortaya konuldu.
Exeter Üniversitesi Biyolojik Bilimler bölümünden Dr. Alastair Wilson: “Bir çeşit Napolyon veya küçük adam sendromuna tanıklık edip etmediğimizi merak ettik. Elbette bizim çalışmamız, iş yiyecek için kavga etmeye geldiğinde, agresif kişiliğe sahip küçük balığın kendisinden daha büyük ve pasif rakiplerini saf dışı etme kapasitesine sahip olduğunu ortaya koyuyor. Araştırma, kişiliğin hayat ve hayatta kalma açısından daha geniş kapsamlı etkileri olabildiğini işaret ediyor.”
Aynı akvaryuma Budala Kılıçkuyruk (Xiphophorus birchmanni) türünden iki balık konuldu, bunlara yem verildi ve davranışları filme alındı. Beslenme yarışmaları hem dişi hem erkek balıklara uygulandı. Araştırmacılar, erkeklerin yiyecek için rakiplerine düzenli şekilde saldırdıkları, bununla birlikte dişilerin daha az agresif oldukları ve nadiren saldırı gerçekleştirdikleri bulgusuna ulaştılar.
Bu deneyler sırasında hiçbir balık strese girmedi veya fiziksel yaralanmalar gerçekleşmedi.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Çevirmenin notu: Sadece yiyecek kavgaları açısından değil, özellikle Afrika cichlidleri gibi akvaryumda baskınlık kurma davranışları sergileyen türlerde, karakter özellikleri çok etkili olabiliyor. Örneğin en fazla 14 cm. uzunluğa erişebilen Melanochromis auratus'un, kendisinden çok daha büyük Cyphotilapia frontosa'yı aynı akvaryumda bir köşeye sindirdiği gözlemlenmiş bir olaydır.
Etiketler:
Akvaryum
2 Nisan 2015 Perşembe
Mobil Kırmızı Işıklı Alanlar Oluşturan Balık
Kırmızı floresanslı balık, okyanusta yaşadığı yer daha derin oldukça, daha parlak hale geliyor.
Bazı balık türleri kırmızı ışık yayar ve yaşadıkları derinliklerde gün ışığı tayfının kırmızı bölümü yukarıdaki su tarafından soğurulmuş olsa bile kırmızı ışıklı görünebilir. Uzun süre, kırmızı ışığın 10 m.den derin sularda bir rol oynamadığı düşünülüyordu ama araştırmacılar, sekiz türün altısında, derinlik arttıkça daha güçlü bir floresans olduğunu keşfettiler.
Tropikal Çizgili Üçyüzgeç (Helcogramma striata), tropikal sularda yaşayan en güçlü floresanslı balıklardan biridir. 20 m. derinlikte yaşayan bireyler, 5 m. derinlikte yaşayan akrabalarına göre altı kat daha parlak ışık yayıyor.
Bilim adamları, yüzeye yakın yaşayan ve güçlü gün ışığına maruz kalan mercanlarda olduğu üzere, floresanslı olmanın balığı ultraviyole ışınlardan koruduğu hipotezini test ettiler. UV radyasyonu sığ sularda çok daha fazladır ve eğer ultraviyole ışınlardan korunmak önemli bir durumsa, araştırmacılar yüzeye daha yakın olan balıkların daha fazla kırmızı floresans yaydığını göreceklerdi; ancak durum bunun tam tersi.
Bu durum, balığın, kontrastları güçlendirmek ve daha iyi görmek için etrafını kırmızı ışıkla aydınlattığını ortaya koyuyor. Araştırmacıların yeni hedefi ise balığın kırmızı ışığı tam olarak nasıl kullandığını, özellikle de gözlerinin etrafındaki floresanslı yapının karanlık sularda yön ve yiyecek bulmasında yardımcı olup olmadığını belirlemek.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Bazı balık türleri kırmızı ışık yayar ve yaşadıkları derinliklerde gün ışığı tayfının kırmızı bölümü yukarıdaki su tarafından soğurulmuş olsa bile kırmızı ışıklı görünebilir. Uzun süre, kırmızı ışığın 10 m.den derin sularda bir rol oynamadığı düşünülüyordu ama araştırmacılar, sekiz türün altısında, derinlik arttıkça daha güçlü bir floresans olduğunu keşfettiler.
Tropikal Çizgili Üçyüzgeç (Helcogramma striata), tropikal sularda yaşayan en güçlü floresanslı balıklardan biridir. 20 m. derinlikte yaşayan bireyler, 5 m. derinlikte yaşayan akrabalarına göre altı kat daha parlak ışık yayıyor.
Bilim adamları, yüzeye yakın yaşayan ve güçlü gün ışığına maruz kalan mercanlarda olduğu üzere, floresanslı olmanın balığı ultraviyole ışınlardan koruduğu hipotezini test ettiler. UV radyasyonu sığ sularda çok daha fazladır ve eğer ultraviyole ışınlardan korunmak önemli bir durumsa, araştırmacılar yüzeye daha yakın olan balıkların daha fazla kırmızı floresans yaydığını göreceklerdi; ancak durum bunun tam tersi.
Bu durum, balığın, kontrastları güçlendirmek ve daha iyi görmek için etrafını kırmızı ışıkla aydınlattığını ortaya koyuyor. Araştırmacıların yeni hedefi ise balığın kırmızı ışığı tam olarak nasıl kullandığını, özellikle de gözlerinin etrafındaki floresanslı yapının karanlık sularda yön ve yiyecek bulmasında yardımcı olup olmadığını belirlemek.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
Etiketler:
Akvaryum (Tuzlu Su),
Bilim
Discus Yavru Bakımı, Memelilerin Yavru Bakımına Benziyor
Yeni bir araştırmaya göre Discus (Symphysodon spp.), diğer balıklardan ziyade, daha çok memelilere benzeyen bir ebeveyn bakımı uyguluyor.
Üreyen Discusların vücutlarında yavrularını beslendikleri bir mukoza tabakası oluşturdukları iyi biliniyor ama Jonathan Buckley ve bilim adamı arkadaşlarının, bir üreme döngüsü boyunca mukoza bileşimi ve ebeveyn-yavru ilişkisi üzerinde çalışma yapmalarına değin, bu durumun emziren memelilerle yakın benzerlikler gösterdiği açığa çıkarılmamıştı. Bu çalışmaları, Deneysel Biyoloji dergisinde (the journal of Experimental Biology) yayınlandı.
Bilim adamları, akvaryumda (erkek ve dişi arasında) ebeveyn bakımının dağılımına ve yavruların ebeveynleri üzerindeki dağılımlarına ve aynı zamanda yavruların büyüme hızlarına bakarak, ebeveynlerin ve yavrularının davranışlarını gözlemledi. Sonrasında, üreme döngüsü öncesinde ve üreme döngüsü sırasında, hem akvaryum ortamındaki hem doğal ortamdaki Discuslardan mukoza örnekleri topladılar ve bunları analiz ettiler. Bu analizde mukoza örneklerindeki toplam protein, kortizol, immunoglobulin ve sodyum, potasyum ve kalsiyum konsantrasyonları ölçüldü.
Bilim adamları, Discus yavrularının, dördüncü haftadan sonra ebeveynleriyle belirgin ölçüde daha az vakit geçirdiklerini ve ebeveynlerin, ikinci haftadan sonra belirgin ölçüde daha az bakım yaptığını (ebeveynlerin daha sık yavrulardan uzakta yüzdüğünü ve yavruların, beslenme sonrasında aktif yüzmeleri gerektiğini) buldular.
Ayrıca, yavruların büyüme hızının zamanla arttığı, 12. ila 15. günde zirve yaptığı ve sonrasında yavaşça azaldığı bulgusuna da ulaştılar.
Sütten kesilme süreci
Bilim adamları: “Birinci ve ikinci haftada yavrulara yakın ilgi şeklinde görülen ebeveyn davranışından, üçüncü ve dördüncü haftada ebeveynlerin yavru bakımını aşama aşama azaltmaları şeklinde ortaya çıkan davranışa doğru olan değişim, birçok kuşta ve memelide gözlemlenen döneme benzer bir uzaklaşma ve sütten (bakımdan) kesilme sürecini işaret ediyor.”
Bilim adamları ayrıca, üreme döngüsü sırasında mukoza bileşimindeki değişikliği de belgelediler. Ebeveynlerin mukozalarındaki immunoglobulin seviyeleri, yumurtalar dizildiğinde belirgin ölçüde artıyor ve yavrular serbest yüzer hale geldiğinde en yüksek seviyeye ulaşıyor. Bilim adamları bunun, memelilerde doğumdan sonraki ilk süte karşılık geldiğini düşünüyorlar.
Mukozadaki protein içeriği de üreme döngüsü sırasında değişiklik gösterdi; yumurtalar dizildiğinde belirgin ölçüde arttı ve yavrular büyüdükçe azalarak, ikinci ve üçüncü haftalarda en düşük seviyelere geldi.
Bilim adamları, Discus ebeveynlerinin mukozalarında bulunan protein ve immunoglobulin seviyelerindeki değişimin, memeli hayvanların sütünde görülen değişikliklere benzer şekilde, hormonal bir düzenlemeyle gerçekleştiğine inanmaktadırlar.
Bilim adamları: “Discus balığının üreme stratejisi, diğer balık türlerine nazaran memeliler ve kuşlarla daha çok benzerlikler göstermektedir.”
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Discus Mukozasında Ne Var?
Üreyen Discusların vücutlarında yavrularını beslendikleri bir mukoza tabakası oluşturdukları iyi biliniyor ama Jonathan Buckley ve bilim adamı arkadaşlarının, bir üreme döngüsü boyunca mukoza bileşimi ve ebeveyn-yavru ilişkisi üzerinde çalışma yapmalarına değin, bu durumun emziren memelilerle yakın benzerlikler gösterdiği açığa çıkarılmamıştı. Bu çalışmaları, Deneysel Biyoloji dergisinde (the journal of Experimental Biology) yayınlandı.
Bilim adamları, akvaryumda (erkek ve dişi arasında) ebeveyn bakımının dağılımına ve yavruların ebeveynleri üzerindeki dağılımlarına ve aynı zamanda yavruların büyüme hızlarına bakarak, ebeveynlerin ve yavrularının davranışlarını gözlemledi. Sonrasında, üreme döngüsü öncesinde ve üreme döngüsü sırasında, hem akvaryum ortamındaki hem doğal ortamdaki Discuslardan mukoza örnekleri topladılar ve bunları analiz ettiler. Bu analizde mukoza örneklerindeki toplam protein, kortizol, immunoglobulin ve sodyum, potasyum ve kalsiyum konsantrasyonları ölçüldü.
Bilim adamları, Discus yavrularının, dördüncü haftadan sonra ebeveynleriyle belirgin ölçüde daha az vakit geçirdiklerini ve ebeveynlerin, ikinci haftadan sonra belirgin ölçüde daha az bakım yaptığını (ebeveynlerin daha sık yavrulardan uzakta yüzdüğünü ve yavruların, beslenme sonrasında aktif yüzmeleri gerektiğini) buldular.
Ayrıca, yavruların büyüme hızının zamanla arttığı, 12. ila 15. günde zirve yaptığı ve sonrasında yavaşça azaldığı bulgusuna da ulaştılar.
Sütten kesilme süreci
Bilim adamları: “Birinci ve ikinci haftada yavrulara yakın ilgi şeklinde görülen ebeveyn davranışından, üçüncü ve dördüncü haftada ebeveynlerin yavru bakımını aşama aşama azaltmaları şeklinde ortaya çıkan davranışa doğru olan değişim, birçok kuşta ve memelide gözlemlenen döneme benzer bir uzaklaşma ve sütten (bakımdan) kesilme sürecini işaret ediyor.”
Bilim adamları ayrıca, üreme döngüsü sırasında mukoza bileşimindeki değişikliği de belgelediler. Ebeveynlerin mukozalarındaki immunoglobulin seviyeleri, yumurtalar dizildiğinde belirgin ölçüde artıyor ve yavrular serbest yüzer hale geldiğinde en yüksek seviyeye ulaşıyor. Bilim adamları bunun, memelilerde doğumdan sonraki ilk süte karşılık geldiğini düşünüyorlar.
Mukozadaki protein içeriği de üreme döngüsü sırasında değişiklik gösterdi; yumurtalar dizildiğinde belirgin ölçüde arttı ve yavrular büyüdükçe azalarak, ikinci ve üçüncü haftalarda en düşük seviyelere geldi.
Bilim adamları, Discus ebeveynlerinin mukozalarında bulunan protein ve immunoglobulin seviyelerindeki değişimin, memeli hayvanların sütünde görülen değişikliklere benzer şekilde, hormonal bir düzenlemeyle gerçekleştiğine inanmaktadırlar.
Bilim adamları: “Discus balığının üreme stratejisi, diğer balık türlerine nazaran memeliler ve kuşlarla daha çok benzerlikler göstermektedir.”
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: practicalfishkeeping.co.uk
İlgili makale: Discus Mukozasında Ne Var?
Etiketler:
Akvaryum
Eski Bir Tahıl Ambarı, Harika Bir Eve Dönüştürüldü
Kaiser, 1955 yılı yapımı kullanılmayan tahıl ambarını Kansaslı bir çiftçiden internet üzerinden satın aldı ve ambar, Arizona’ya getirildi. Ambarın yeniden birleştirilmesi süreci esnasında, el yapımı kapıların ve pencerelerin eklenmesi ve ambar duvarları ile evin iç bölümü arasına 25 cm.lik sprey köpük yalıtımının uygulanması gibi temel tadilat yapıldı. Oluklu çelik dış kaplama, çöl güneşinin sıcağını yansıtması ve tarihi Amerikan kırsal mimari karakterini anımsatması için beyaza boyandı.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: inhabitat.com
Etiketler:
Sanat
1 Nisan 2015 Çarşamba
Koralina
Koralina nedir, sahip olmayı neden isteriz ve nasıl ediniriz?
İsmine rağmen koralina, bir grup kırmızı makro algdir ve hayvan değildir ya da herhangi bir şekilde mercanlarla alakası yoktur. Ciddi ölçüde kireçli yapıdadır (aslında “krustoz”) ve diğer alg türlerine göre büyümesi yavaştır. Kırmızı alg olduklarından en yaygın şekilde kırmızı tonlarındadırlar ama yaygın kırmızı makro alglerde olduğu üzere koralina da farklı renklerde olabilir; koralina türlerinde bulunan pigmentler nedeniyle sarı, yeşil, kırmızı ve mavi renk karışımlarının olması mümkündür (Temel pigmentler ise klorofil, fikoeritrin ve fikosiyanindir).
İnsanlar genellikle koralina türlerini akvaryumlarında isterler çünkü görünümleri güzeldir ve istenmeyen alglerin tutunabileceği alanlara yerleşirler. Diğer alglerin üzerinde gelişebilen algler olan epifitler (asalak olmayan konuk bitkiler) çoğunlukla istenmeyen canlılardır ve koralinalar üzerinde gelişebilirler ama koralina, bu süreci yavaşlatacak kimyasal savunma mekanizmalarına sahiptir. Çoğu koralina türünün kendisi de epifittir ama istenmeyen alg olarak düşünülmezler.
Koralina hem eşeyli hem eşeysiz üreyerek yayılır. Bu nedenle, koralinayı başka bir kayanın yanındaki kaya üzerine yerleştirebilirsiniz ve sonrasında o, diğer kayaya yayılacaktır; koralinayı kesip ya da sıyırıp bir kaya üzerine koyabilir ve orada tutunmasını sağlayabilirsiniz veya daha basit bir yolla, sporlarını rastgele akvaryumunuz içerisinde dağıtarak üremesine olanak sağlayacak şekilde koralina bakabilirsiniz. Koloni oluşturma sürecinin hızlanması için bazı kimseler, üzerinde arzu edilen koralina türü bulunan bir kayayı çıplak bir kayaya sürterek, koralinanın iz bırakıp yeni kaya üzerine yerleşmesine neden olurlar. Koralina, akvaryumda bulunan neredeyse tüm sert yüzeyler üzerine gelişebilir, gereksinim duyduğu besinleri su kolonundan toplar ve dolayısıyla, rivayet edildiği üzere sadece kireçlenmiş yüzeye sahip kayalar üzerinde koloni kurmakla sınırlı kalmaz.
Koralinayı sağlıklı tutmak için parametreleri, kabul edilebilir resif akvaryumu aralıklarında sürdürmeniz gerekir. Koralina bir alg olsa da yüksek besinli sularda zayıf gelişim gösterme eğilimindedir. Araştırmalar göstermiştir ki yüksek besin seviyeleri, koralina gelişimini engellemektedir ama bunun, koralinanın bu şartlarda çok iyi gelişen istenmeyen alg epifitleri tarafından saldırı altında olması nedeniyle veya yüksek besin seviyelerinin, kalsiyum karbonat inşa sürecini engellemesi nedeniyle olup olmadığı kesin değildir. Bazı kimseler, koralinanın daha çabuk gelişmesini sağlamak için “kalsiyumlarını ve alkalinitelerini (baziklik) yükseltmeye” çalışmaktadır. Gerçek koralina kalsiyum yokluğu nedeniyle sınırlı kalabilirken, kalsiyum seviyeleri kabul edilebilir seviyelerde olduğu müddetçe, iyi bir koralina gelişimi için kalsiyumu daha fazla yükseltmenin gereği yoktur. Koralina açısından en iyi sonuçları almak için, akvaryumu temiz tutmalı ve parametrelerin kabul edilebilir aralıklarda olduğundan emin olmalısınız. Hızlı değişimlerin ise sonuç almaktan ziyade sorunlara yol açma ihtimali yüksektir.
Aydınlatma ile ilgili olarak, akvaryum hobisinde yaygın olan çoğu koralina türü güçlü aydınlatmayı tercih edecektir. Ancak birçok ilgi çekici koralina, sadece loş ortamda gelişir. Eğer hoşunuza giden belli bir bireyde istediğiniz gibi bir gelişim göremiyorsanız (renk kaybı oluyorsa, beyazlaşıyorsa), onu gölgeli bir alana yerleştirmelisiniz. Birçok koralina türü, kaya çıkıntılarının altında, sadece alttaki kumdan yansıyan ışığı alarak gelişim gösterecektir. Dallı bireyler gibi diğer korolinalar ise yüzeyden gelen ışığın neredeyse tamamını gölgeleyen yoğun deniz çayırı yataklarının tabanında bulunur.
Koralina; deniz kestaneleri, papağan balıkları ve kitonlar ve patellalar gibi belli otçullar tarafından yiyecek olarak görülür. Eğer özel olarak koralina bakma amacınız varsa, onları tüketecek bu türlerden uzak durmak veya en azından bu türlerin koralina üzerindeki potansiyel etkilerini aklınızda tutmak isteyeceksiniz.
Koralina, birçok tonda ve renkte olur ve akvaryumda karşılaşılması muhtemel en hızlı gelişime sahip kabuk tutan koralina türlerinden biri yeşil renkte olandır ve bu size kayalarınız üzerinde istenmeyen bir tip alg geliştiğini düşündürebilir. Yeşil koralinayı, yeşil film alginden sertliğini kontrol ederek ayırt edebilirsiniz; koralina, diş fırçasıyla kolayca yerinden çıkmaz. Hızlı gelişen yeşil koralina, çıplak kaya üzerine yerleşir ve sonrasında çoğunlukla, kırmızı, pembe ve mor gibi “daha güzel renklere” sahip epifit koralina tarafından yutulur.
Akvaryumunuzda yayılmasını istediğiniz bir koralina türünün seçiminde, koralinanın gelişim hızını dikkate almak önemlidir. Genel olarak hızlı gelişen koralinalar, levha biçimli veya dallı türlere nazaran kabuk tutan türlerdir. Akvaryumunuzda dallı ve levha biçimli türler belli bir gelişim göstermeden önce kabuk tutan koralinanın yayılması muhtemel olsa da burada avantajlı nokta, dallı ve levha biçimli koralina türlerinin kabuk tutan türlere göre epifitlere daha dirençli olmasıdır ve bunların, aksi halde akvaryumda baskın olacak olan kabuk tutan türler tarafından yutulması pek muhtemel değildir. Dolayısıyla akvaryumdaki her şey kabuk tutan koralina tarafından sarılsa bile bu koralinalar üzerinde gelişecek olan levha biçimli ve dallı türleri hâlâ akvaryuma ekleme şansınız vardır ve kabuk tutan koralinaların baskın gelme riski düşüktür.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: reefcleaners.org
İsmine rağmen koralina, bir grup kırmızı makro algdir ve hayvan değildir ya da herhangi bir şekilde mercanlarla alakası yoktur. Ciddi ölçüde kireçli yapıdadır (aslında “krustoz”) ve diğer alg türlerine göre büyümesi yavaştır. Kırmızı alg olduklarından en yaygın şekilde kırmızı tonlarındadırlar ama yaygın kırmızı makro alglerde olduğu üzere koralina da farklı renklerde olabilir; koralina türlerinde bulunan pigmentler nedeniyle sarı, yeşil, kırmızı ve mavi renk karışımlarının olması mümkündür (Temel pigmentler ise klorofil, fikoeritrin ve fikosiyanindir).
İnsanlar genellikle koralina türlerini akvaryumlarında isterler çünkü görünümleri güzeldir ve istenmeyen alglerin tutunabileceği alanlara yerleşirler. Diğer alglerin üzerinde gelişebilen algler olan epifitler (asalak olmayan konuk bitkiler) çoğunlukla istenmeyen canlılardır ve koralinalar üzerinde gelişebilirler ama koralina, bu süreci yavaşlatacak kimyasal savunma mekanizmalarına sahiptir. Çoğu koralina türünün kendisi de epifittir ama istenmeyen alg olarak düşünülmezler.
Koralina hem eşeyli hem eşeysiz üreyerek yayılır. Bu nedenle, koralinayı başka bir kayanın yanındaki kaya üzerine yerleştirebilirsiniz ve sonrasında o, diğer kayaya yayılacaktır; koralinayı kesip ya da sıyırıp bir kaya üzerine koyabilir ve orada tutunmasını sağlayabilirsiniz veya daha basit bir yolla, sporlarını rastgele akvaryumunuz içerisinde dağıtarak üremesine olanak sağlayacak şekilde koralina bakabilirsiniz. Koloni oluşturma sürecinin hızlanması için bazı kimseler, üzerinde arzu edilen koralina türü bulunan bir kayayı çıplak bir kayaya sürterek, koralinanın iz bırakıp yeni kaya üzerine yerleşmesine neden olurlar. Koralina, akvaryumda bulunan neredeyse tüm sert yüzeyler üzerine gelişebilir, gereksinim duyduğu besinleri su kolonundan toplar ve dolayısıyla, rivayet edildiği üzere sadece kireçlenmiş yüzeye sahip kayalar üzerinde koloni kurmakla sınırlı kalmaz.
Koralinayı sağlıklı tutmak için parametreleri, kabul edilebilir resif akvaryumu aralıklarında sürdürmeniz gerekir. Koralina bir alg olsa da yüksek besinli sularda zayıf gelişim gösterme eğilimindedir. Araştırmalar göstermiştir ki yüksek besin seviyeleri, koralina gelişimini engellemektedir ama bunun, koralinanın bu şartlarda çok iyi gelişen istenmeyen alg epifitleri tarafından saldırı altında olması nedeniyle veya yüksek besin seviyelerinin, kalsiyum karbonat inşa sürecini engellemesi nedeniyle olup olmadığı kesin değildir. Bazı kimseler, koralinanın daha çabuk gelişmesini sağlamak için “kalsiyumlarını ve alkalinitelerini (baziklik) yükseltmeye” çalışmaktadır. Gerçek koralina kalsiyum yokluğu nedeniyle sınırlı kalabilirken, kalsiyum seviyeleri kabul edilebilir seviyelerde olduğu müddetçe, iyi bir koralina gelişimi için kalsiyumu daha fazla yükseltmenin gereği yoktur. Koralina açısından en iyi sonuçları almak için, akvaryumu temiz tutmalı ve parametrelerin kabul edilebilir aralıklarda olduğundan emin olmalısınız. Hızlı değişimlerin ise sonuç almaktan ziyade sorunlara yol açma ihtimali yüksektir.
Aydınlatma ile ilgili olarak, akvaryum hobisinde yaygın olan çoğu koralina türü güçlü aydınlatmayı tercih edecektir. Ancak birçok ilgi çekici koralina, sadece loş ortamda gelişir. Eğer hoşunuza giden belli bir bireyde istediğiniz gibi bir gelişim göremiyorsanız (renk kaybı oluyorsa, beyazlaşıyorsa), onu gölgeli bir alana yerleştirmelisiniz. Birçok koralina türü, kaya çıkıntılarının altında, sadece alttaki kumdan yansıyan ışığı alarak gelişim gösterecektir. Dallı bireyler gibi diğer korolinalar ise yüzeyden gelen ışığın neredeyse tamamını gölgeleyen yoğun deniz çayırı yataklarının tabanında bulunur.
Koralina; deniz kestaneleri, papağan balıkları ve kitonlar ve patellalar gibi belli otçullar tarafından yiyecek olarak görülür. Eğer özel olarak koralina bakma amacınız varsa, onları tüketecek bu türlerden uzak durmak veya en azından bu türlerin koralina üzerindeki potansiyel etkilerini aklınızda tutmak isteyeceksiniz.
Koralina, birçok tonda ve renkte olur ve akvaryumda karşılaşılması muhtemel en hızlı gelişime sahip kabuk tutan koralina türlerinden biri yeşil renkte olandır ve bu size kayalarınız üzerinde istenmeyen bir tip alg geliştiğini düşündürebilir. Yeşil koralinayı, yeşil film alginden sertliğini kontrol ederek ayırt edebilirsiniz; koralina, diş fırçasıyla kolayca yerinden çıkmaz. Hızlı gelişen yeşil koralina, çıplak kaya üzerine yerleşir ve sonrasında çoğunlukla, kırmızı, pembe ve mor gibi “daha güzel renklere” sahip epifit koralina tarafından yutulur.
Akvaryumunuzda yayılmasını istediğiniz bir koralina türünün seçiminde, koralinanın gelişim hızını dikkate almak önemlidir. Genel olarak hızlı gelişen koralinalar, levha biçimli veya dallı türlere nazaran kabuk tutan türlerdir. Akvaryumunuzda dallı ve levha biçimli türler belli bir gelişim göstermeden önce kabuk tutan koralinanın yayılması muhtemel olsa da burada avantajlı nokta, dallı ve levha biçimli koralina türlerinin kabuk tutan türlere göre epifitlere daha dirençli olmasıdır ve bunların, aksi halde akvaryumda baskın olacak olan kabuk tutan türler tarafından yutulması pek muhtemel değildir. Dolayısıyla akvaryumdaki her şey kabuk tutan koralina tarafından sarılsa bile bu koralinalar üzerinde gelişecek olan levha biçimli ve dallı türleri hâlâ akvaryuma ekleme şansınız vardır ve kabuk tutan koralinaların baskın gelme riski düşüktür.
Çevirmen: Anıl Altın
Kaynak: reefcleaners.org
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)